|

Hoş Geldin Eros!

04:00 - 15/08/2024 Perşembe
Güncelleme: 00:48 - 15/08/2024 Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
Moravî Rüstem Efendi


Canımdan aziz kârilerim merhaba,

Eyyâm-ı şebâbetimden beri uluların sohbetini dinlemeye pek düşkünüm; şöyle konuştuğu dinlenir, kelimeleri cazibeli, mimikleri sehhâr bir hikâye-nüvis âdem olsun, billahi tâ-be-sabah gözlerimi kırpmadan dinlerim! İnsanız tabii, masalı, hikâyeyi seviyoruz. Lakin sanki bizi zebunu eden bu moderen çağ bizden dinlemek itiyad ve zevkini de çaldı! Artık gözü sevdiğimiz kadar sevmiyoruz kulaklarımızı…

İmdi vaktiyle üniversitede 5-10 yıl ders vermişliğimiz var, 3-5 kitap çiziktirdik diye dostlardan kimisi arayıp, “Baba Rüstem, ümmetin hali perişan, gençler sosyal medya denen illetin esiri olmuş; gel, bize okuyup yazmaktan, nasıl ilim tahsil edilir filandan bahset; azıcık irşad et gurebâyı” diye recada bulunuyor. Yahu bizim kaç paralık ilmimiz var da böyle cemm-i gafîr toplayıp irşad edecek laf edelim. Gerçi öyle “bir mevsim-i baharına geldik ki âlemin…” koyun bulamayan âkilân-ı ümmet Abdurrahman Çelebi diye bizim sakalımıza yapışıyor. Neyse uzatmayayım; dükkâna buyur ettim. Gelin, orada muhabbet ederiz dedim. Şöyle 25-30 kişilik bir meraklılar grubu birikti; ben de 45 dakika kadar konuştum. Orada olmayanlarınız meraklanmıştır tabii; hemen size de arz edeyim. Ben fakir, hulâsâ buyurdum ki:

İmdi ey hâzirûn, siz sanır mısınız ki efrâd-ı ümmetin okuyup yazmakla, tecessüs ve tafahhusla, talim ve hatta terbiyeyle bir derdi vardır! Entelektüel merak, okuyup öğrenmek kaygusu memleketin belki 10, belki 100 binde birine mahsus bir endişe. Sair vatandaşlarımızın böyle bir merak ve endişeyle uzak-yakın hiçbir münasebeti yok. Peki, ilmimizin müşterisi yok diye biricik sermayemiz olan mesaimiz zâyi mi olsun, dediğinizi duyar gibiyim; haşa! Müşterisi olmasa da kitapla, sohbetle, seyahatle irtibatı kesmeyeceksiniz siz.

Geçen de bir yerde okudumdu (Ooo, Baba Rüstem de kitap okuyormuş hâlâ, diye hayretli bakışlar!). Eskiden okuyan, bilen azdı; fakat dinleyen adam çoktu, diye yazmış biri. Yani bundan belki 20 belki de 30 sene evvel kulaklarımız mesaiyi terk etmemişti henüz. Fakat bugün her türlü “medya” gözle görmek ve ancak öyle inanmak zaruretine sürükledi kütleleri. Kulakları paydos ettirdik; gözümüzle görmediğimize inanmak küfür ve aptallık gibi geliyor artık. Bir ihtiyar bilgenin belki de hadsî olarak devşirdiği hakikatin bilgisini dinlemek zül addediliyor. Logosa elveda çektik, erosu buyur ettik! Hâlbuki hikmetti logos, kelamdı; amma biz tutkunun kölesi olduk…

“Aydınlanma” çağının bir türlü aydınlatamadığı ucube birer mahlûka döndü dünyanın hemen bütün cemiyetleri. Metodu da bilimi de içlerinde besleyip büyüttükleri şeytanın birer âleti kıldılar, Batılı hemcinslerimiz. Tek gerçeği bir avuç para babasının menfaati olan bir sistem için tecrübe farelerinden daha kıymetli değil hiçbirimizin hayatı. Ama siz seveceksiniz; kendinizi, milletinizi ve bütün dünya insanını seveceksiniz hanımlar, beyler filan.

Bakmayın üç paragraf metin çıktığına; hayli konuştum sâmi‘în (Bu da ne mi? Hadi azıcık lügat karıştırın bakalım!) huzurunda. Sonra bizim çırak çayları doldurdu; içtik, havadan sudan konuştuk, ee tabii siyasiyât yaptık, nihayet dağıldık…



#Aktüel
#Hayat
#Edebiyat
1 ay önce