|

Ateşler içinde edebiyat

Öykü yazarı Katherina Mansfield’ın mektuplarını, edebi dili ve ayrıntılar göz önüne alındığında, sanat katına yükselttiğini söyleyebiliriz. Mektuplar, yazarın kısa süren hayatına derin bir yolculuk imkanı sunarken onu daha yakından tanımamızı sağlıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 4/03/2016 Cuma
Güncelleme: 19:23 - 3/03/2016 Perşembe
Yeni Şafak
NECİP TOSUN


Genel anlamda mektuplar iki kişi arasındaki bir iletişim aracı olarak görülse de aydın/sanatçı mektupları farklı bir yerde durur. Çünkü bu mektuplar bir edebiyatçının elinden çıktığında, denemenin, günlüğün sınırlarında dolaşır, sadece bilgi, belge aktarmaz tek başlarına bir edebî metin özelliği taşırlar. Bir edebiyatçı elinden çıktıkları için sözcükler daha ağır, daha yakıcıdır. Bunun biraz da yazarlık tutumuyla ilgisi vardır. Çünkü yazar/sanatçı şöyle ya da böyle bu mektupların bir gün yayınlanacağını bilir. En azından mektubu kaleme alırken böyle bir ihtimalin varlığını hep akılda tutar. Bu yüzden mektubun başına sadece bir arkadaşa, dosta, yakına yazıyor gibi değil aynı zamanda bir okura yazıyor gibi oturur. Bu da beraberinde bir düzeneği ve kurguyu getirir. Yazar, edebî metin yazdığını hiçbir zaman aklından çıkarmaz. Yazdıklarının edebî ve güzel olmasını arzular.



Modern öykünün kurucu isimlerinden olan Katherina Mansfield'ın yayınlanan mektupları da bu anlamda çok önemli belgeler, bilgiler içermekte. Bu mektuplardan Katherina Mansfield'ın öykü anlayışını, büyük yazarlarla dostluğunu ve kavgalarını, dünya, insanlık hakkındaki görüşlerini öğreniriz. Özellikle öykülerin doğum anlarını, yazarın öyküde neler yapmak istediğini, edebiyat mücadelesini apaçık görürüz. Mansfield, mektupları ilginç bir iletişim aracı olarak kullanır. Bir gününü âdeta bir kamera gibi kaydeder. Mesela bir gezisini sanki bir hikâye anlatıyormuş gibi, bütün ayrıntı ve çağrışımlarıyla aktarır. Yazdıklarını, okuduklarını, ruh durumunu mektuba geçirir. Bu da mektupları sanat katına yükseltir. Mektupların her cümlesi bir sanatçı elinden çıktığı besbelli olan tespitler, analizler ve lirizmle yoğrulmuş bir yapıyı yansıtır. Mansfield sanki öykü yazar gibi yazar mektupları. Olağanüstü güzel tasvirlerle yaşadığı anı âdeta resmeder. Hayattan, insandan, manzaradan bahsederken incelikli, duyarlı ve merhametlidir.



MAUROIS VE WOOLF'TAN ÖVGÜ


1888 yılında Yeni Zelanda'da doğan Katherine Mansfield (öl. 1923), yaşamını İngiltere'de sürdürdü. İlk öyküleri vasat bir düzeyde seyreden Mansfield, T.S. Eliot ve Virginia Woolf'un da içinde bulunduğu dönemin avangard aydınlarından oluşan Bloomsbury gurubunun toplantılarına katıldı. Daha sonraki öykülerinde yenilikçi, özgür bir öykü anlayışını sergileyen Mansfield kısa sürede ilgi odağı olmaya başladı. Andre Maurois'un “dahi kadın” dediği Mansfield için Virginia Woolf “yazışına en çok gıpta ettiğim yazar” demiştir. Otuz beş yaşında ölen ve yaşamının son beş yılını veremle mücadele ile geçiren Katherine Mansfield bu kısacık yaşamına öykü sanatının ölümsüz yapıtlarını sığdırmayı başardı. İşte bu mektuplarda hem Mensfield'ın yazarlık serüvenini hem de ağır ağır ölüme giden kısacık yaşamını görürüz. Mensfield ölüme doğru yol aldığının farkında bir yandan sevgisini kaybetmemek için kocasına sevgi dolu mektuplar yazarken bir yandan da edebiyata sarılır ve nitelikli yazılar, öyküler yazar.



Katherina Mansfield 1906'da henüz on yedi yaşındayken yazdığı bir mektupta ailesinin çellist olmasına şiddetle karşı çıktığı için bu istekten vazgeçtiğini artık tüm vaktini yazmaya adayacağını belirtir. Ona göre “Öylece oturmak ve kocanın gelmesini beklemek çok iğrenç bir şeydir.” Bu arada yazdığı dört öyküyü Avustralya'da yayımlanan bir aylık dergiye gönderir. Yayımcı Brady, Mansfield'ın ilk öykülerinin (Silüetler, Kafede, Botanik Bahçelerinde) büyük ölçüde tanınmış benzerlerini -Oscar Wilde'ı- andırdığını belirtince Mansfield bunu reddeder. Ona yazdığı mektupta (23.11.1907): “Sizi temin ederim ki son derece bana ait oldukları hissediliyor. Bana ait olan bir şeyin kopya olduğundan kati suretle söz edilemez. Tüm samimiyetimle söyleyeyim intihalden nefret ederim.” Mansfield bu öyküler yayınlandığında on sekiz yaşındadır. 1909'da yazdığı bir mektupta ise “Yeni Zelanda'dayken Wilde'ın üzerimdeki etkisi öyle güçlü ve korkunçtu ki, sürekli onun mahvoluş ve ruhsal çöküşüne neden olan cinnet nöbetlerinin aynısına maruz kalıyordum” diyecektir. Ortak yargı ilk öykülerinde Wilde'ın etksinin yoğun olduğu yönündedir. Aslında on sekiz yaşındaki bir yazar için bu etkinin normal olduğunu da belirtmek gerekir.



Katherina Mansfield “Prelüd” öyküsünün yazılış hikâyesini 25 Mart 1915'te şöyle aktaracaktır: “Dün güzel bir gün geçirdim. İlham perileri, Botticelli'nin Doğuş'unun çatıdaki melekleri gibi çember hâlinde indiler – veya öyle geldi 'alçakgönüllü' küçük Tig'e ve ilk romanımın kocaman açılmış kollarına düşüverdim. Bana böyle şeyler yazdırmak baharın işi. Dün kendimi epey kaptırdım sonra dükkânı kapattım, rıhtım boyunca uzun bir yürüyüş yaptım. Köprüye yaslanmış dururken birden o teknelerden birinin aynı romanımın olmasını istediğim gibi olduğunu keşfettim -büyük değil, şekli neredeyse 'groteks' yani belki de kaba- -içindekiler oldukça esmer ve keskin ışıkla gölgeler arasında hareket ederken garip görünüyorlar, ayrıca parlak, kıpırtılı ışıklar, bir de su sesi olsun istiyorum. (Bu, ruhu şenlendirmekten dolayı, delikanlım) Ama, sanırım roman iyi olacak.”



ÖYKÜLERİN YAZIM SERÜVENİ


Mansfield yazma biçiminden söz ederken anlatım anında neyi anlatıyorsa o şeyin kendisi olduğunu söyler. Mesela ördeklerle ilgili bir şey yazarken kendisinin de ördek olduğunu belirtir: “İnanıyorum, çünkü sanat bir şeyleri tekrar yaratmadan önce o şeyler hâline gelmeye çalışma sürecinden geçmeseydi, şeyleri birbirine bağlayan çerçeveye dair o kutsal sıçramayı nasıl yapabilirdi ki.” Mansfield gerçekten de “Prelüd” öyküsünde iç burkucu bir ördek kesme sahnesini anlatır. Çocuklar kesilmiş bir ördek başının etrafında toplanırlar: “Bana kalırsa baş daha ölmedi, dedi. Ona içecek bir şey versem canlı kalır mı dersin?” Mektuplarda öyküsünün yazış biçimine ilişkin pek çok ipucu verir. Bir mektubunda öyküdeki çalışma yöntemini şöyle aktarır: “Brill Hanımda her cümlenin sadece uzunluğuna değil -her paragrafın iniş çıkışının Brill Hanıma uyması için- sesine bile dikkat ettim, tam o gün o anda ona en uygun olanını seçtim. Yazdıktan sonra, yüksek sesle okudum -defalarca- bir besteyi tekrar tekrar çalan biri gibi, Brill Hanımın ifadesine daha daha yakınlaştırmaya çalıştım - oturana kadar. Eğer bir şey gerçekten başarıya ulaşmışsa bana göre onda yersiz veya çıkarılabilecek tek bir kelime olmamalıdır.” “Deniz Yolculuğu” öyküsü hakkında ise şunları söyler: “Ama o küçük öyküyü yazdığımda, kendimi gerçekten o geminin içinde, o merdivenden iniyor, o salonun havasını kokluyor olarak hissettim. Gerçek bir yaşantının hatırası değildi. Bir şekilde öyküdekilerin hâkimiyeti altındaydım.”



Yazar, verem olduğunu öğrendikten sonra zorlu bir yaşam ile karşı karşıya kalır. Hayatı veremle iç içe geçer. Bütün mektuplardan öksürük sesi gelir. Mutluluk ile depresif hâl arasında beş yıl geçer. Öksürmediği, kan tükürmediği günleri hayatının en mutlu günleri sayar. Bu arada sağlık giderlerini ödemekte zorlanınca öykülerine başvurur: “Sağlıkla ilgili ödemelerinin çok fazla olduğu sıra, haftalık çıkan Sphere'in editörü Clement Shorter'in öykü başına on ginesten altı öykü yazma teklifini kabul etti. Hepsi yıl sonundan önce yayınlandı: “Altı Peni”, “Bay ve Bayan Kumru”, “Örnek Aile”, “Kızın İlk Balosu”, “Deniz Yolculuğu”, “Evlilik”.



Mansfield'ın en çok sevdiği yazar olan Çehov ile aynı kaderi yaşaması kaderin derin ironilerinden biri olsa gerektir. Çünkü ikisi de genç yaşta veremden ölürler. Çehov 43'ünde, Mansfield ise 35 yaşında hayatlarını veremden kaybederler. Artık veremden öleceğini anlayan Mansfield'ın öbür dünyada Çehov'la buluşacağını düşlemesi onun nasıl bir ruh hâli içinde olduğunu gösterir: “Burada iyileşmeye çalışacağım. Olur da ölürsem belki öbür tarafta yalnızca veremlilere ayrılmış özel küçük bir cennet vardır. Bu durumda Çehov'u da görürüm. İki tarafında meyve ağaçları olan bahçesinin yollarında lalelerin arasında yürüyor olacak. Köpeği de köpekler çok koşturdukları zaman nasıl hızla nefes alıp verir ve biraz gülümserlerse o şekilde yolda oturuyor olacak.”





• • •


Seçme Mektuplar


Katherina Mansfield


Türkçesi: Cansu Dikme, Ayşe Serap Avanoğlu


Cümle Yayınları


2016


504 Sayfa




#Modern öykü
#Katherina Mansfield
#Prelüd
9 yıl önce