Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Kanal 24'teki "Ankara Masası" programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Yunanistan'daki referanduma ilişkin görüşünün sorulması üzerine Akdoğan, "Yunanistan'ın bu hali bizi üzüyor. Bu hem Avrupa Birliği'nin gidişatını etkileyecek bir durum, hem de tüm bölge ülkelerini etkileyecek bir tablodur. Yunanistan'da dramatik bir çöküş yaşanırsa bu bütün bölgeyi etkiler, bizi de Avrupa Birliğini de etkiler" yanıtını verdi.
Akdoğan, Yunanistan'ın bu durumunun yanlış politikaların neticesi olduğunu, fon ve kaynakları çok fazla kullandığını söyledi.
Yunanistan'a önceki yönetimler zamanında "şımarık çocuk" muamelesi yapıldığını hatırlatan Akdoğan, "IMF'ye teslim olması halinde şu anki hükümetin siyaseten krize gireceği söylenebilir. Eğer referandumdan 'hayır' çıkarsa ekonomik olarak büyük bir krize sürükleneceği söylenebilir. İki zorluk arasında sıkışmış durumda. Eğer IMF reçeteleri kabul edilirse o zaman durum halk açısından çok da kolay olmayacak" diye konuştu.
Referandumla vatandaşın kararını vereceğine işaret eden Akdoğan, Yunanistan için sonucun hayırlı olmasını diledi.
Akdoğan, benzer bir çöküşün geçmişte Türkiye'de de yaşandığının hatırlatılması üzerine, "Aslında AK Parti'nin zaferi diye nitelendirilen 3 Kasım'dan sonraki süreç, AK Parti'nin kendi iradesiyle çıkış yolu bulması bütün bu dengeleri yeniden düzeltmesi. O zaman IMF ile ilişki vardı ama Türkiye kendi milli yol haritasıyla ülkeyi büyütmeyi bildi" dedi.
Halkın liderine güvenmesinin önemli olduğunu ifade eden Akdoğan, kısa vadeli günübirlik politikalarla bu tür derinleşmiş krizlerden çıkılamayacağını söyledi.
Akdoğan, seçim sonuçlarını da değerlendirerek, "Belirsizliğin giderilmesi lazım. Seçimler her zaman bir belirsizlik ortamıdır. Herkes bir frene basar, uluslararası yatırımcılar da ülke de. Para hareketliliği de durur seçim dönemlerinde. Seçimden çıkalı bir ay oldu, taşlar daha yerine oturmadı. Bir an önce belirsizliğin aşılması, Türkiye'nin düzlüğe çıkması önemli. Hükümet de burada gerçekten sorumlu bir yaklaşım içerisinde. Hükümet, Türkiye'yi türbülansa sokmadan, Türkiye bir zarar görmesin sorumluluğuyla hareket ediyor" ifadesini kullandı.
Hükümetin bir an önce kurulmasının, herkesin önünü görmesinin önem taşıdığına dikkati çeken Akdoğan, tüm partilerin bu mantıkla hareket etmesi gerektiğini bildirdi.
Akdoğan, seçim sonuçlarına ilişkin anketlerin farklı tablolar ortaya koyduğunu belirterek, AK Parti'nin seçim konusunda tecrübeli olduğunu vurguladı.
Toplumun nabzını en iyi tutan partinin AK Parti olduğunu, o yüzden bu tablonun çok sürpriz olmadığını dile getiren Akdoğan, şöyle devam etti:
"Bu tabloyu şöyle okumak lazım, AK Parti'nin 40-45 bandında olduğu görülüyordu zaten anketlere göre. Hatırlarsanız yayınınızda söyledim, biz yüksek oy alabiliriz. Yüzde 41 yüksek bir oydur, 40'ı geçmiş çok fazla parti yok Türk siyasetinde. Yüzde 43-44 alsak hükümet olamayabiliriz, böyle bir sıkıntı var. Dört parti olunca, bir iki puanla hükümet kurmak mümkün olabilir veya olmayabilir yorumunu yapmıştım. Sadece HDP açısından barajı geçecek mi geçmeyecek mi değil."
Akdoğan, hükümet kurmak açısından 1-2 puanın çok önemli olduğunu, bunu daha önce vurguladığını belirterek, şunları söyledi:
"Bazıları tedirgin oldu. Nasıl yüksek oy alıp da 276 bulunamıyor. Bu sistemde böyle bir sıkıntı var. Aslında sistemin, yapının iflasıdır. Bir parti yüzde 40-45 bandında oy alıyor ama iktidar olamıyor tek başına, bu bir sıkıntıdır aslında. Diyelim MHP üç puan fazla alıyor, milletvekili sayısı aynı HDP'yle. Burada bir terslik yok mu? Üç puan az bir puan değil. Üç puan fazla alıyorsunuz aynı vekili çıkarıyorsunuz veya biz 40'ın üzerinde oy alıyoruz tek başına iktidar olamıyoruz. Burada bir terslik var.
Bunu yaptığımız projeksiyonlarla görüyorum, gündeme getirdim. Bu yüzden 'HDP'nin barajı geçmemesi süper olur' derken bu mantıkla söyledim. AK Parti'nin tek başına iktidar olabilmesi için üç partili bir yapı gerekiyor. Dört parti olduğunda ince hesaplara iş kalıyor çok zorlaşıyor. Yoksa her hangi bir partiye düşmanlıkla alakalı bir şey değil. Dördüncü partiye geçtiği andan itibaren birinci olan partinin çok yüksek alması gerekiyor. Bu ne kadar mümkün olabilir. Bu yüzden böyle bir eleştiriydi bu."
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, seçim gününden beri çalışmalar, analizler yaptıklarını, vatandaşın nasıl bir mesaj verdiğini doğru anlamanın önemli olduğuna değindi. İçinden geçilen sürecin önemine işaret eden Akdoğan, partiler arası temasların olacağını, belki erken seçime gidileceğini, vatandaşın nabzının doğru tutulması gerektiğini kaydetti.
Seçimden önce tam bir mücadele olurken, seçimden sonra temiz bir sayfa açılması gerektiğine değinen Akdoğan, partiler arasında diyaloğun olmazsa olmaz olduğunu, böyle bir diyalog sürecinin başladığını bildirdi.
"Yüzde 25'i yüzde 75'e, yüzde 41'e dayatamazsın"
Partilerin nasıl bir tavır takındığı ve o süreci nasıl yönettiğinin seçmenin kanaatini etkileyecek bir faktör olduğunu ifade eden Akdoğan, "Vatandaş seyrediyor. Seçimden sonra kim doğru olanı yapıyor. Böyle baktığımızda da en doğru yol ve yöntemi AK Parti'nin izlediğini söyleyebiliriz" diye konuştu.
Akdoğan, partilerin grup toplantılarında yapılan konuşmaları örnek göstererek, şöyle devam etti:
"Siyasi söylem olarak yeni bir sayfa açılacaksa, partiler arasında bir temas olacaksa, müzakere süreci başlayacaksa burada o zaman daha farklı bir dil kullanmak gerekir. Bakın Sayın Kılıçdaroğlu'nun grup konuşmasına, ne değişti? Yeni dönemin gereklerine uygun bir tavrı var mı? Bunu göremedik maalesef. Yine hırçın, yine dikte eden, yine tepeden bakan, yine şartlar koşan... Sanki vatandaş onların bütün söylemlerini kabul etti, bunu dikte ediyor. Sen yüzde 25'i, yüzde 75'e yüzde 41'e dayatamazsın ki. Vatandaş onu çok beğenseydi sana yüzde 41 oy verirdi. Aldığın oyla bütün söylediklerini dayatmaya kalkarsan bu doğru olmaz. Şart koşmayan, dikte etmeyen ve hırçın olmayan bir dil kullanmak lazım. Yeni bir durum var ortada, bunu anlamamız ve ona göre hareket etmemiz lazım."
Uzlaşının makulde buluşmak olduğunun altını çizen Akdoğan, "Makulde buluşmalıyız, şart dikte etmemeliyiz, kendi politikalarında ısrar etmemek gerekir" dedi.
Akdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve yerel seçimlerde muhalefet partilerinin birlikte hareket ettiğini, bunun sonuç odaklı bir yaklaşım olduğunu belirtti. "Karşıda bir düşman var, ona karşı herkes işbirliği içinde olsun" yaklaşımının çöktüğünü vurgulayan Akdoğan, "Bu, partilerin kendi siyasi kimliklerinde erozyon olması demektir. 'AK Parti kaybetsin de ne olursa olsun' yaklaşımı çökmüştür. Sonuç odaklı pragmatik siyaset tarzı çökmüştür" ifadesini kullandı.
Bunun siyasi kimlikleri öldüren bir şey olduğuna değinen Akdoğan, "Geçmişte düşman olduğunuz yapılarla öyle bir işbirliği içine giriyorsunuz ki o sizi anlamsızlaştırmaya başlıyor" diye konuştu.
MHP'nin Meclis Başkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun desteklenmediğine dikkati çeken Akdoğan, "Bu senin Cumhurbaşkanı adayındı, Meclis Başkanlığı'nda niye desteklemiyorsun. Bu mesela bir paradoks. Kendi adayını desteklemeyip onu desteklese bu da bir paradoks olacaktı. Bu yola girdiğiniz zaman mutlaka bir paradoksla karşılaşacaktınız" dedi.
Akdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ve MHP'nin tavrını bu anlamda doğru bulduğunu belirterek, "Siz HDP'ye o kadar laf söyleyeceksiniz, sonra birlikte aynı çuvala girme görüntüsü, aynı kişiyi destekliyor görüntüsü bütün inandırıcılığı ortadan kaldırırdı. İlkeli olmak, siyasi tutarlılık çok önemli. Bu açıdan MHP'yi çok eleştiriyorlar ama kendi açısından doğru olanı yaptı" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin ulusal çıkarlarının her şeyin üzerinde tutulması gerektiğine işaret eden Akdoğan, "Elbirliği vereceğiz. Herkes taşın altına elini koyacak. Ülkemiz ve milletimiz için bu çalkantılı dönemi geride bırakacağız. Burada en sorumlu davranan AK Parti'dir. Diğer partiler de dikte eden, şart koşan, kendi durumunu dayatan değil, Türkiye'nin menfaatleri için makulde buluşan olmalı" dedi.
"Sayın Başbakanımız, samimi bir şekilde elini uzattı" diyen Akdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bütün partileri ziyaret etmesiyle başlayacak olan süreci şöyle anlattı:
"Önce ilk görüşmede genel bir Türkiye tablosu çizilecektir. İlkelerimiz, genel hassasiyetler ortaya konacaktır. Sonraki aşamalarda daha somut konular, muhteva ve koalisyon protokolü üzerinde birtakım müzakereler muhtemelen yapılacaktır."
Davutoğlu, kırmızı çizgilerinin olmadığının altını çizen Akdoğan, "Türkiye'nin gerçekleri ve menfaatleri bizim önceliklerimizdir" dedi.
"Cumhurbaşkanımızı eleştirmeye kalkıyorlar ama HDP seçim kampanyasını nasıl başlattı?" diye soran Akdoğan, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "Seni başkan seçtirmeyeceğiz" sözlerini hatırlattı.
HDP'nin seçim kampanyasını "Tayyip Erdoğan karşıtlığı" üzerine kurduğunu dile getiren Akdoğan, diğer partilerin de benzer şeyleri yaptığını ve bunu seçimden sonra da sürdürmelerinin doğru olmayacağına değindi. Akdoğan, muhalefetin bugün Cumurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üzerinden bir ajitasyon yapmasının ve onu hedefe koymasının kabul edilebilir bir tablo olmadığını belirterek, şöyle konuştu:
"Bu bizim için müzakere ve tartışma konusu değildir. Bunun üzerinde durmak Türkiye'nin meselelerini gözardı etmek demektir. Başka yerlere meseleyi getirmek, üzüm yemeye niyeti yok demektir."
Akdoğan, seçim kampanyası sürecinde HDP'nin makas değiştirdiğini ve Çözüm Süreci'nin aktörlerine savaş açtığını söyledi.
Akdoğan, şöyle devam etti:
"Mesele seçim siyaset değil, burada bir süreç yürütüyoruz. Eğer sizin girdiğiniz yol bu süreci heba edecek bir yol ise o zaman ben sürece sahip çıkan kişi olarak sizi eleştiririm arkadaş. Sen burada bir projede kendini kullandırtıyorsun. Çözüm Süreci'nin düşmanlarına kullandırtıyorsun. Sen Çözüm Süreci'nin en önemli aktörünü devirme projesinde kendini kullandırtıyorsan, Çözüm Süreci'ne karşı bir işin içerisine girmişsin demektir. Çözüm Süreci'ne bir nevi ihanettir bu."
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, bir şaibe görüntüsü olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Tulum çıkmış birçok köyde. Diktatörlük rejimlerinde bu kadar çok tulum çıkmaz. 12 Eylül referandumunda belki bu kadar olmamıştır. Nasıl oluyor bu? Bir sürü gözlemci vardı. Hani kıyameti koparacaklardı AK Parti tek başına iktidar olsa, 'Türkiye'de şaibe karışmıştır seçime' diyeceklerdi. Her şeyi hazırlamışlardı, açıklamalarını bile... Nerede bu heyetler? Niye gitmediler, bu köylerde tulum çıktı, bir kişi gitti bir sürü yerde oy kullandı. Bu bir şaibe değil midir? Örgütün baskısıyla bir tablo oluştuğunu görüyoruz ama maalesef buna dünya sessiz kaldı. İstedikleri tablo olunca, HDP barajı geçince 'Türkiye'de son derece iyi bir seçim oldu'. Türkiye'de seçime hiçbir zaman şaibe karışmaz ki... En şeffaf seçimler Türkiye'de oluyor. Bir şaibe karışacaksa HDP'nin oylarına karışır, Güneydoğu'da bazı yerlerde karışır. Biz bunları söylüyorduk. Ama o gelenler bunları görmediler. O gelenler zaten o tablo çıksın diye uğraşıyorlardı."