Cumhurbaşkanlığı Uluslararası İlişkiler Başkanı Dr. Ayşe Sözen Usluer, siyasi çözüm üretemediğini belirttiği ABD’nin bölgede “miyop bir bakış açısı” ile hareket ettiğini söyledi. Usluer, Almanya’ya da “Antierdoğanizm söyleminden vazgeçmesi” çağrısında bulundu. Usluer Yeni Şafak’a özel açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan için siyasette dürüstlük, açıklık ve verilen sözlerin karşılıklı olarak tutulmasının çok önemli olduğunu söyleyen Usluer, “AB sürecinin açıklık ilkesi üzerinden yürümesi de çok önemli olacak. Fransa ziyareti hem AB hem de Fransa ile ikili ilişkilere katkı sağlayacak” dedi.
“AB zaman zaman, Türkiye’ye ‘gönderdiğimiz mali yardımları keseriz’ ‘tehditleri yapıyor” diyen Usluer, “2007-2013 arasında 4.79 milyar Avro, 2014-2020 arasında ise 5 milyar Avro’ya yakın mali yardım yapılandırması söz konusu idi. Siz ‘mali yardımları keseceğim’ dediğinizde bunun Türkiye’nin bütçesinde herhangi bir karşılığı yok. Türkiye’nin 8 yüz 63 milyar dolar GSMH’sı var. 5 milyar Avro milli gelirin içine girmiş ya da girmemiş neye karşılık gelir. Bu bize hiçbir şey yapmaz. Ama siz Türk toplumuna dokunma şansını kaybediyorsunuz. STK’lar üzerinden ulaşan mali yardımların kesileceği tehdidi ile Türkiye’deki toplumsal AB desteğini kaybediyorsunuz, güven inişe geçiyor. Bunu kazanmak var iken kaybetmeye yönelik strateji geliştirmeye hiç anlam veremiyorum. Avrupa’nın Türkiye’ye karşı yeni ve pozitif bir dil geliştirmeye ihtiyacı var” dedi.
Kudüs konusunda Erdoğan’ın, Papa Franciscus ile yaptığı telefon görüşmesinin Müslüman-Hristiyan işbirliği ve yakınlaşmasında önemini anlatan Usluer, “Kudüs şehri üç semavi dinin mirasıdır. Bazı Yahudilerden de destek seslerini duyuyoruz. Destek veren Yahudilerle de görüşülmeli ve işbirliği kurulmalıdır” şeklinde konuştu.
Almanya ile yeni dönemde karşılıklı olarak herkesin sertleşen söylemlerinden geri adım atacağını söyleyen Usluer, “Almanya’nın Türkiye ile ilişkilerine bakıldığında müthiş yükselen antierdoğanizm söylemi görülüyor. Antierdoğanizm, İslamafobik söylemin bir parçasıdır. Şahsında İslam’ın temsilini gördükleri için İslam’a saldırıdır. İslamafobik söylemin parçası olan antierdoğanizm söyleminden bir an önce vazgeçmeleri gerekiyor” dedi.
FETÖ’nün Avrupa’da sahiplenildiğini, korunduğunu ifade eden Usluer, “Avrupa’dan gelenlerle bire bir görüştüğümüzde 'haklısınız' diyorlar, kapıdan çıktıklarında ifadeler böyle olmuyor. Burada birçok lider, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmelerinde ‘sizin ne kadar demokratik lider olduğunuzu biliyoruz’ deyip ülkelerine döndüklerinde diktatör Erdoğan söylemine sarıldıklarına şahit oluyoruz. Bu işte karşılıklı güveni eksilten bir söylemdir. Türkiye’nin de Avrupa’nın da şu anda yeniden güven inşasına ihtiyacı var. Karşılıklı olarak güven zedelenmesi yaşadık. O açıdan Almanya Dışişleri Bakanı Sayın Gabriel’in, Sayın bakanımız Çavuşoğlu’nu kendi evinde ağırlaması bu güvenin yeniden inşası için önemli bir başlangıç oldu. Ben şahsen bu buluşmayı çok sempatik buldum” diye konuştu.
3 milyona yakın Türk kökenli vatandaşın yaşadığı Almanya ile organik bağımızın bulunduğunu belirten Usluer, “Türklerin ve Almanların karşılıklı olarak tırmanan siyasi gerilimden sosyal hayatlarında olumsuz etkileniyor. Ekonomik ve ticari açıdan böyle krizlerin sürdürülebilir değil, Almanya’nın da bunu şimdi fark etti” dedi. Usluer, “İş dünyasından da ciddi itirazlar geliyor. Ekonomik ve ticari ilişkilerin zayıflaması ne devletler ne toplumlar için olumludur ” dedi.
Usluer, Türkiye-ABD ilişkileri üzerine şunları söyledi:
“ABD, bir taraftan bölgede ağır silahlar sağlamak sureti ile YPG’ye destek veriyor. Diğer yandan FETÖ’yü ülkesinde barındırarak, illegal finansal faaliyetlerine devam etmesine göz yumarak Türkiye’ye karşı bir tutum almış oluyor. Bugüne kadar bu iki konuda olumlu bir adım atılmazken tersine işleyen bir süreç görüyoruz. Karşımızda stratejik ortağımız olarak tanımladığımız, ama tam da Türkiye açısından iki stratejik önemdeki konuda verdiğimiz mesajları algılayamayan bir ortak var. İlişkilerde ‘altın çağımızı yaşıyoruz’ diyemeyiz ABD'nin tavrı zorlu ilişkilere neden oluyor. Türkiye - ABD ilişkilerinin tarihsel süreçte iniş-çıkışları olmuştur. Bu da ABD’nin, Türkiye’nin argümanlarını ve burada jeo-stratejik önemini tam olarak kavrayamayıp, derinleştirememesinden kaynaklanıyor.”
ABD’nin, bölgede miyop bir bakış açısı ile hareket ettiğinin altını çizen Usluer, “Amerika, DEAŞ’ı YPG ile mağlup etmeye çalışıyor. Bir terörist grubu, başka bir terörist grubu ile yenemezseniz. Bunun ağır bedelleri olur. Bölgede sürekli olarak barışı tesis etme, güvenliği sağlama anlamında hiçbir adım atmazken bütün stratejinizi silah satma üzerinde geliştirirseniz ne bölge halklarında bir karşılık bulursunuz ne de anti Amerikan duygunun inişe geçmesine katkı sağlarsınız. Şimdilik emrinize girmiş ülkeler veya insanlar olabilir ama bu o ülkelerin toplumlarında bir karşılığı olduğu anlamına gelmez. ABD bölgeye siyasi katkı veremiyor. Hiçbir meseleye siyasi çözüm getiremiyor” dedi.
“Suriye Ulusal Kongresi’nde Türkiye’nin kırmızı çizgisi ‘PYD ve YPG’nin temsil edilmemesidir” diyen Usluer, “Soçi zirvesinin başarılı olmasını bu şarta bağlıyor. Bazı bölgelerde ateşkes ihlallerinin olması, rejimin saldırılarının devam etmesi muhalifleri bu süreçte oldukça isteksiz kılıyor. 40 muhalif grup zirveye katılmayacağını açıkladı. Muhaliflerin olmadığı bir yerde Soçi sürecinden bahsetmek söz konusu olmaz. Rusya’nın sahayı daha iyi anlayarak adımlar atması gerekir. Aynı zamanda muhaliflerle diyalogu açısından Türkiye’nin rolü çok önemli. Türkiye’nin öngörülerinin, kaygılarının göz önünde bulundurulduğu bir sürecin yürütülmesi bütün taraflar açısından önemli olacaktır. Rusya’nın da bu öngörüleri ve kaygıları sahiplenerek o yönde kongre hazırlıklarını sürdürmesi doğru olur” şeklinde konuştu.
Osmanlı Devletinde hac yolu olarak kullanılan Sevakin Adası’nın tarihsel ve kültürel değeri bulunduğunu belirten Usluer, “Cumhurbaşkanı Erdoğan Sudan’da ‘ bize tahsis edin bu adayı ihya edelim’ dedi. Esasında ihya etmek yeniden hayat vermektir. Tam da Türklerin Afrika'da kendine edindiği misyonu ile bire bir örtüşüyor. Oraya bir can suyu, bir umut olabilmektir. Cumhurbaşkanımızın ve Türkiye’nin en öncelikle planı Sevakin Adasına hayat verilmesi olacak.”