Göçü bulunduğu yerde durdurma ve yönetme stratejisi

00:0010/05/2022, الثلاثاء
G: 9/05/2022, الإثنين
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

Türkiye’nin güvenli bölgelerde yeni yaşam alanları kurması ve sığınmacıların bu alanlara gitmesinin teşvik edilmesi, “Göçü Bulunduğu Yerde Durdurma ve Yönetme Stratejisi”dir. Bu strateji ilk kez Türkiye tarafından uygulanmaktadır.

Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe
Siyaset Bilimci - Akademisyen

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bin yıllık devlet geleneğinden elde ettiği tecrübeleri ülkenin ve toplumun güvenliğini sağlayabilmek amacıyla her alanda kullanmaktadır. Türkiye, gerek iç ve dış güvenlik gerekse sağlık, eğitim, gıda gibi “güvenlik” kavramı içinde değerlendirilebilecek her hususta gelişen durumlara göre stratejiler ve politikalar geliştirmektedir.

TERÖRÜ KAYNAĞINDA BERTARAF ETME

Yıllarca süren PKK terörizmine karşı 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Harekâtı ile başlattığı “terörü kaynağında bertaraf etme stratejisi”ni Zeytin Dalı Harekatı, Barış Pınarı Harekatı ve Bahar Kalkanı Harekatı ile Suriye coğrafyasında sürdürürken; Pençe serisi harekatlarıyla da Irak’ın kuzeyinde terör örgütlerine karşı uygulamaya devam etmektedir. Terörü kaynağında bertaraf etme stratejisi her ne kadar ABD tarafından 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren terör örgütlerine karşı geliştirilen ve Afganistan ile Irak’ta uygulanmaya çalışılan bir strateji olarak askeri ve siyasi literatüre girmiş olsa da; bu harekatların amacından uzaklaşarak başka mecralara yöneldiği, esas hedefin terörizmi bitirmek olmadığı, hedef ülkelerin doğal kaynaklarını elde etmek, bu coğrafyaları kaos ortamında bırakarak kendi hegemonyasını sürdürmek olduğu ortaya çıkmıştır. Üstelik ABD, bu stratejisini uygularken kendi silahlı gücü yanında bazı yerlerde NATO kuvvetlerini kullanmıştır. Ancak son dönemlerde iç kamuoyu baskısı ve ekonomik sebeplerle bu coğrafyalardan kendi askerlerini çekmiş ve bölgedeki hegemonyasını vekalet savaşları kapsamında terör örgütlerine devrederek ve onları destekleyerek sürdürme politikası izlemektedir. ABD hem kendi askerleriyle hem de vekil güçlerle sözde terörü bertaraf etme stratejisini uygularken bulunduğu coğrafyalarda güvenliği sağlayamamanın ötesinde bu coğrafyalardaki insanlara karşı olumsuz davranışlar sergilemiş, bir terör örgütünü bertaraf ederken diğer bir terör örgütünü desteklemiştir.

İNSANLIK TARİHİNE ALTIN HARFLERLE YAZILMAK

Türkiye ise kendi güvenliğini sağlayabilmek amacıyla kendi silahlı kuvvetleriyle terör örgütleri arasında hiçbir ayrım yapmadan mücadeleye başlamış ve terörizmi bulunduğu yerde bertaraf etme stratejisini rasyonel ve etkin bir şekilde insani hassasiyetleri gözeterek uygulamaya başlamıştır. Türkiye bu stratejisini uygularken harekat yaptığı bölgeleri terörden temizlemiş, güvenliği sağlamış ve bölge halkına yönelik insan onuruna yakışan bir politika izlemeye devam etmiştir. Türkiye’nin bu yaklaşımı aynı zamanda bölgedeki dengeleri de değiştirmiş ve bu coğrafyada Türkiye olmadan güvenlik politikalarının geliştirilemeyeceği görülmüştür.

Türkiye ABD ve Batılı ülkelerin etkisiyle başlatılan Arap Baharı adı verilen süreçten olumsuz anlamda en fazla etkilenen ülkelerden biri olarak ülkesine gelen sığınmacılara karşı gerek dini saiklerle, gerekse de gelenek ve görenekleri icabı insani yardımlar yapmış, onları ağırlamış, onlara istihdam imkanı tanımış; gerek kamusal gerek özel sektör ve gerekse de sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla sosyal uyumun sağlanması konusunda olağanüstü bir çaba göstermiştir. Türkiye’nin bu çabaları insanlık tarihine altın harflerle yazılmıştır.

Türkiye, Suriyeliler özelinde ve genel olarak sığınmacı meselesinde sorumluluğu bugüne kadar tek başına üstlenmiş; bunun bir insanlık sorunu olduğunu, bu sorunun müsebbibinin kendisi olmadığını, bu sorumluluğun ve yükümlülüğün paylaşılması gerektiğini her ortamda sürekli olarak belirtmesine rağmen Batılı ülkeler mülteciler konusunda farklı ve ayrımcı yaklaşımlar sergilemiş ve sorumluluğu paylaşmamışlardır.

Dolayısıyla Türkiye bu sorunun çözülmesi için inisiyatif alma ihtiyacı hissetmiştir.

GÜVENLİ BÖLGE İLE GERİ DÖNÜŞLER BAŞLAYACAK

Aynı zamanda Türkiye, Suriyeli sığınmacılar konusunda son günlerde kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan olumsuz algılar ve provokasyonlara karşı tedbir alabilmek ve göçü rasyonel şekilde yönetebilmek amacıyla yeni politikalar üretmeye başlamıştır. Bunlardan biri Suriye topraklarında oluşturulan güvenli bölgelerde sığınmacıların günlük hayatlarını idame ettirebileceği, barınabileceği, eğitim ve sağlık hizmetleri alabileceği bir altyapının hazırlanarak, Suriyelilerin ülkesine geri gönderilmesi yönündedir. Güvenli bölgelerde yaşanabilir bir ortamın oluşturulması, zaten o bölgeden göç etmiş olan bu kişilerin tekrar ülkesine dönmesini sağlarken, Türkiye’ye gelmek isteyen diğer kişilerin de ülkelerinde kalmasını sağlayacaktır. Türkiye bu politikayı uygularken yerel dinamiklerle beraber hareket etmektedir. Yerel dinamiklerin bu politikaya destek vermesi Suriyelilerin kendi ülkelerinde kalma iradesinin tezahürü olarak görülmelidir.

Türkiye’nin güvenli bölgelerde yeni yaşam alanları kurması ve sığınmacıların bu alanlara gitmesinin teşvik edilmesi, “Göçü Bulunduğu Yerde Durdurma ve Yönetme Stratejisi”dir. Bu strateji ilk kez Türkiye tarafından uygulanmaktadır. Batılı ülkeler göçü kendi topraklarına gelmeden başka ülkede durdurma stratejisini bencil bir şekilde uygularken, Türkiye kendi topraklarında yükümlülük ve sorumluluk alarak insanlık adına sığınmacılara kapısını açmıştır. Ancak Rusya-Ukrayna krizindeki mülteci ayrımcılığı, yine Covid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ekonomik alandaki olumsuz etkileri; göçün önlenmesi, durdurulması ve yönetilmesi gerekliliğini iyice belirginleştirmiştir. Bu sebeplerle ve göçü durdurabilmek ve yönetilmek amacıyla yine insanlık adına ve insani duygularla Türkiye bu stratejiyi planlamış ve uygulamaya koymuştur.

#PKk
#Fırat Kalkanı
#ABD
#Afganistan
#Irak