ABD tarihinin en tartışmalı başkanlarından Donald Trump, görevde ikinci yılını geçirirken Beyaz Saray'da düzen yerine "kaosun", sistem yerine de "öngörülemezliğin" hakim olduğu kanaati, kamuoyunda daha yüksek sesle tartışılmaya başladı.
ABD'nin önde gelen gazetecilerinden Bob Woodward'un "Korku: Trump Beyaz Saray'da" adlı kitabının yankıları sürüyor.
Piyasaya çıktığı ilk gün satış rekorları kıran kitapta yer alan birçok iddia, Trump'ın bizzat kendisi, Beyaz Saray yetkilileri ve Trump'la çalışan eski danışmanlar tarafından reddedilse de Amerikan kamuoyu, Woodward'un kitabını "abartılı olsa da önemli ölçüde gerçek" olarak değerlendiriyor.
Kitabın betimlediği Beyaz Saray'da Trump, düzenli ve sistemli hareket etmeyi pek sevmeyen, onun yerine anlık, öngörülemez ve "köşeli" kararlar almayı seven bir kişi olarak resmediliyor.
Aynı çerçevede Woodward, Trump'ı, "Kendi odasındaki dev televizyonda saatlerce tartışma programları izleyen ve bu esnada Twitter hesabından paylaşımlarda bulunan" bir ABD Başkanı olarak betimliyor.
Woodward, henüz görevinin ikinci yılında birçok danışmanını ve kabine üyesini farklı gerekçelerle kaybeden Trump'ın, çevresindeki dar bir çevrede karar alma süreçleri yürüttüğünü ve bunun Washington'daki yerleşik düzenle örtüşmediğini savunuyor.
Yazara göre, Trump'ın dış politika yaklaşımında "ABD'nin askeri harcamalarını yabancı ülkelerden tahsil etmek" önemli yer tutuyor ve bu çerçevede Suriye, Afganistan ve Irak'taki süreçlere dikkat çekiliyor.
Kitabın Suriye ile ilgili bölümlerinde, Trump'ın, Beşşar Esed rejiminin Han Şeyhun'da kimyasal silah kullanmasının ardından "Şu lanet katili (Esed'i) öldürelim. İçeri girelim ve onlardan (Esed rejiminden) çoğunu öldürelim." ifadelerini kullandığı belirtiliyor.
Saldırıyla ilgili 4 Nisan'da Beyaz Saray'da yapılan Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) toplantısında masaya üç seçeneğin getirildiğini kaydeden Woodward, bunların sıcak, orta ve soğuk seçenekler olarak adlandırıldığını ifade ediyor.
Buna göre, ilk ve en etkili seçenekte Esed rejimine ait tüm hava üslerinin 200 Tomahawk ile vurulması, ikinci seçenekte 60 Tomahawk ile birkaç üssün vurulması, son seçenekte ise hemen hiç saldırı yapılmaması müzakere edildi.
Woodward, ilk saldırının ardından Beyaz Saray'daki bazı toplantılarda kimyasal silahın insan bedeninde ne tür tepkimelere yol açtığını anlatan Trump'ın ikinci bir saldırı emri vermek istediğini ancak bunu öngören Mattis'in, bu durumu engellemek için çabaladığını anlatıyor.
Woodward'un kitabında yer verdiği bir diğer önemli iddia da Trump yönetiminin Suriye'de gizli operasyonlarda kullanılmak üzere Suudi Arabistan'dan 4 milyar dolar almak üzere girişimlerde bulunduğu şeklinde.
Kitabın ilgili bölümünde, 19 Ocak 2018'de Beyaz Saray'da yapılan bir toplantıda Trump'ın Özel Kalemi John Kelly'nin söz konusu parayla ilgili son durumu Başkan'a aktardığı belirtiliyor.
Kelly, Riyad'dan bu paranın alınabilmesi için dönemin Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster ile eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson arasında rekabet olduğunu ve McMaster'ın bir adım öne geçmeye çalıştığını söylüyor.
Bunun üzerine Trump, bu süreci McMaster yerine daha önce de birçok uluslararası müzakere yürütmüş ve Suudi kraliyet ailesiyle ilişkileri olan Tillerson'ın yürütmesi gerektiğini ifade ediyor.
Kitabının birçok yerinde Trump'ın "Amerikan ordusunun bazı yerlerdeki savaşlara fazla para harcadığını düşündüğünü" anlatan Woodward'a göre ABD Başkanı, Afganistan, Suriye ve Irak'tan çekilmek istediğini de birçok kez dile getirmiş.
Woodward bir bölümde, Trump'ın söz konusu üç ülkeyi kastederek, "Bu ülkelerde harcadığımız kaynaklar devasa. Sadece zaferimizi ilan edip, savaşları bitirip eve dönmeliyiz." dediğini aktarıyor.
Woodward, Trump'ın askeri harcamalara ilişkin temel bakış açısını, "ABD'nin askeri harcamalarını yabancı ülkelerden alınacak paralarla ikame etmek" şeklinde tanımlıyor.
Bu bağlamda ABD'nin Afganistan'daki savaşının bir türlü bitmemesine öfkelenen Trump'ın, bu ülkedeki yeraltı kaynaklarını alabilmek için yapılabilecek şeylerle ilgilendiğini iddia ediyor.
Woodward, Trump'a atfen, "Bize kendi yeraltı kaynaklarını önerdiler. Neden gidip almıyoruz. Siz burada otururken Çinliler orayı işgal ediyor." sözlerine yer veriyor.
Kitapta ayrıca ABD'nin halen Afganistan özel temsilcisinin olmadığına (5 Eylül'de Zalmay Halilzad atandı), Pakistan'da büyükelçisinin bulunmadığına ve Dışişleri Bakanlığının Güney Asya Masasında tek bir kişinin olduğuna da işaret ediliyor.
Öte yandan Woodward, İran'la nükleer anlaşmadan hemen çekilmek için bastıran Trump'ın, özellikle dönemin Dışişleri Bakanı Tillerson ile karşı karşıya geldiğini anlatıyor.
Soruna diplomatik bir çözüm bulunması gerektiğini ve İran'ın anlaşmaya uyduğunu düşünen Tillerson ile Trump'ın arasının açılmasında bu sürecin ve Kuzey Kore konusundaki farklı yaklaşımın etkili olduğunu savunan Woodward, kabinede Tillerson'ın en yakın arkadaşının Mattis olduğunu da kaydediyor.
Woodward ayrıca Trump'ın ekonomik çizgisine bakarak Çin'i, Mattis'in de askeri ve nükleer kapasitesine bakarak Rusya'yı "varoluşsal tehdit" olarak gördüğünü de ifade ediyor.
ABD'nin dış ticaret açığı verdiği ülkelerin Oval Ofis'te sık sık tartışma konusu yapıldığını anlatan Woodward, Trump'ın Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA), ABD-Güney Kore Ticaret Anlaşması (KORUS) ve Dünya Ticaret Örgütünden (DTÖ) çıkmak için ısrar ettiğini belirtiyor.
Beyaz Saray'daki tüm danışmanlarının ve kabinedeki ilgili isimlerin ısrarlarına aldırış etmeyen Trump'ın KORUS'tan çıkmak için Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in'e yazdığı mektubu kitabına koyan Woodward, Trump'ın kıdemli danışmanlarından Rob Porter'ın söz konusu belgeyi Trump'ın masasından "çaldığını" iddia ediyor.
Trump yönetimindeki Beyaz Saray'da birçok alanda ciddi düzensizlikler olduğunu savunan Woodward'un kitabı, Amerikan kamuoyunda bir süre daha tartışılacak gibi gözüküyor.