ABD'nin Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması ve Filistin'de çıkan olayların ardından İİT İslam Zirvesi Konferansı Olağanüstü Toplantısı İstanbul'da düzenlendi.
Bildiride, İİT'in merkezi misyonu ve varoluş sebebinin, Kudüs'ü ve bu şehrin tarihi ve yasal statüsü ile manevi konumunun korunması, İsrail tarafından işlenen ihlallere ve bu rejimin sömürgeci ve ırkçı politikalarının herhangi bir tarafça desteklenmesine son verilmesi amacıyla gerekli tüm tedbirleri almak olduğunu vurgulandı.
İşgal altındaki Filistin topraklarında insanlık dışı yasadışı işgale karşı meşru barışçıl protesto haklarını kullanan silahsız Filistin halkına İsrail güçlerince gerçekleştirilen kriminal eylemlerin en güçlü ifadelerle kınandığı bildiride, "(İİT) Özellikle son olarak 14 Mayıs'ta meydana gelen ve en az 60 sivilin kasten öldürülmesi ve yaklaşık 2 bin 700 kişinin yaralanması başta olmak üzere, işgal altındaki Filistin topraklarında gerçekleştirilen ağır vahşet olaylarından işgalci güç olarak İsrail'i tamamen sorumlu tutar." ifadeleri yer aldı.
Bildiride, İsrail işgal güçleri tarafından işlenen ve vahşi suç teşkil eden eylemlerin, BM Güvenlik Konseyi'nde İsrail işgalini hesap vermekten korumak suretiyle, ABD yönetiminin desteğiyle işlendiğini teyit edildi.
Bu suçların, ABD'nin büyükelçiliğini İsrail işgali altındaki Kudüs'e resmi olarak taşıması yönündeki yasadışı kararının arka planında işlendiği belirtilen bildiride, bunun İsrail hükümetini Filistinli sivil halka yönelik pervasız davranışı konusunda daha da cesaretlendirdiği kaydedildi.
İİT Zirvesi nihai bildirisinde, İİT Genel Sekreteri Yusuf bin Ahmed el-Useymin'den, Gazze Şeridi'ndeki barışçıl ve silahsız göstericilere karşı İsrail güçleri tarafından işlenen suç ve katliamların soruşturulması istenirken, İsrail makamlarının bu konudaki cezai sorumluluğunun belirlenmesi amacıyla uluslararası bağımsız bir uzmanlar komitesi ihdas edilmesi ve bu komitenin bulgularının ilgili uluslararası organlara iletilmesi için acilen harekete geçmesi talep edildi.
Bildiride, BM Güvenlik Konseyi, BM Genel Kurulu, BM Genel Sekreteri, BM İnsan Hakları Konseyi, özel raportörler ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserine Gazze Şeridi'ndeki son zulümlere ilişkin uluslararası bir soruşturma komitesi kurulması için gerekli adımların atılmasına işaret edildi.
Kurulacak komitenin belirli bir zaman dilimi içinde saha soruşturması başlatması, İsrail makamlarının cezai sorumluluğunun belirlenmesi çağrısında bulunulan bildiride, kurbanlara yönelik adaletin tesis edilmesi ve faillerin cezai muafiyetinin sona erdirilmesinin sağlanması amacıyla sarih bir mekanizmanın hayata geçirilmesi talep edildi.
İİT bildirisinde, BM Güvenlik Konseyi'ne, Genel Kurulu'na ve İnsan Hakları Konseyi'ne bu husustaki sorumluluklarını yerine getirmeleri çağrısı yapıldı ve tüm ülkeleri konunun acil olarak bu kuruluşların gündemine getirilmesi için çabalarını seferber etmeye davet etti.
BM Güvenlik Konseyi geçici üyesi olarak Kuveyt'in rolünün, Gazze'deki kanlı olaylara süratli tepkisinin ve 15 Mayıs 2018'de Güvenlik Konseyi'nden acil toplantı talebinde bulunmasının takdir edildiği bildiride, Kuveyt'in sivillerin korunması konusunda bir karar tasarısı sunması ve ABD'nin bu talihsiz olaylara cevaben bir basın açıklaması yapılmasını engellemesinden duyduğu üzüntüyü ifade etmesini memnuniyetle karşılandı.
Bu konuda Arap Ligi, Avrupa Birliği (AB) ve Afrika Birliği dahil uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla eşgüdüm sağlama ve birlikte çalışma ihtiyacı teyit edildi.
Bildiride, ABD Başkanı Donald Trump'ın, Kudüs'ü İsrail'in sözde başkenti olarak tanıyan yasadışı kararının reddedildiği yinelendi.
İİT bildirisinde, ABD'nin Kudüs'te büyükelçilik açması kınanarak, bunun Müslüman ümmete, Filistin ulusal haklarına ve uluslararası hukuka karşı bir tahrik ve düşmanlık eylemi teşkil ettiği belirtildi.
ABD'nin Kudüs'te büyükelçilik açmasının BM dahil, uluslararası düzene yönelik bir saldırı olduğu kaydedilen bildiride, bunun aynı zamanda, işgalci güç İsrail'i Filistin halkına karşı yasadışı eylemlerini hızlandırmaya teşvik ettiği kabul edildi.
Bildiride, İİT'in Ürdün Kralı 2.Abdullah bin Hüseyin'in, Filistin Devleti Başkanı Mahmud Abbas ile 31 Mart 2013'te imzaladığı anlaşmada vurgulanan, Kral 2. Abdullah'ın Kudüs'teki Müslüman ve Hıristiyan kutsal mekanlarının tarihi hamiliğine ve Kudüs ve Mescid-i Aksa İşleri Bölümü ile El Aksa Camii İslami Vakfı'nın, Mescid-i Haram'ı koruma ve savunma rolüne desteği de yer aldı.
Kudüs Komitesi Başkanı Fas Kralı 6. Muhammed'in Kudüs'ü korumaya ve Filistin halkının direncini desteklemeye yönelik çabaları övüldüğü bildiride, Kudüs Komitesi'nin Kudüs Beytülmal Ajansı tarafından gerçekleştirilen çabaları da takdir edildi.
Bildiride, ABD ve diğer ülkeler tarafından benimsenen benzer bir adımı takip eden, kabul eden veya zımnen onaylayan herhangi bir devletin, uluslararası düzeni ve uluslararası hukuku baltalamakla suçlu olduğu kaydedildi.
"Bu utanç verici eylemlere uygun tedbirlerle mukabele etme hususundaki kararlılığımızı ifade eder ve diğer ülkelerin ABD'nin yasadışı örneğinden hareketle büyükelçiliklerini Kudüs'e taşımalarının engellenmesi için gerekli tüm adımları atma kararı alır." ifadesinin yer aldığı bildiride, Guatemala'nın büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması kınandı.
Bu duruma ilişkin bildiride şunlar kaydedildi:
Tüm üye devletlere, bu eylemi açıkça kınamaları ve Filistin'in ulusal haklarını, ABD veya başka bir taraftan gelen düşmanca ve yasadışı eylemlerden korumak için mevcut tüm yasal ve diplomatik yolları izlemeleri çağrısında bulunulan bildiride, son zamanlarda Filistinlilerin haklarının geliştirilmesi için Filistin liderliği tarafından kabul edilen kararları desteklemeleri gerektiği belirtildi.
Bildiride, uluslararası görevlere adaylığını koyan ve adaylığına İİT'in desteğini isteyen ülkelerin, Filistin ve özellikle Kudüs'e yönelik tutumlarına göre değerlendirileceğinin teyit edildi.
İİT üyesi devletlerin, Filistin davasına ilişkin kararlara karşı duyarlı olmaları, müşterek dava lehine oy kullanmaları ve bu adil davayı savunmaya katkı sağlayacak şekilde harekete geçme taahhüdünde bulunmaları gerektiği vurgulanan bildiride, Filistin davasına bağlı olmayanlara karşı gerekli tedbirlerin alınması çağrısı yapıldı.
Bildiride, üye devletlerden, Genel Sekreterlik'ten, İİT alt organlarından, Kudüs'ün işgalci güç İsrail tarafından ilhakını tanıyan, ABD'nin büyükelçiliğini Kudüs'e taşıma kararını izleyen ülke, makam, parlamento, şirket ve bireylere ekonomik kısıtlamalar uygulanması amacıyla gerekli önlemleri almalarını ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki İsrail sömürgeciliğini kutsayan her türlü önlemle mücadele etmeleri istendi.
Üye devletlere ve uluslararası topluma yasadışı İsrail yerleşimlerinde üretilen ürünlerin piyasaya girmesini engellemeleri talebinde bulunulan bildiride, işgalin ve yerleşim rejiminin daimi kılınmasında katkısı bulunan veya bundan yarar sağlayan birey ve oluşumlara karşı önlem almaları çağrısında bulunuldu.
Filistin halkının meşru hak ve isteklerini, İsrail'in ısrarcı sömürgeci ve saldırgan rejiminden ve baskı rejimini savunan ve destekleyen devletlere karşı savunmak amacıyla, mümkün olan tüm kullanılabilir tedbirleri alma, tüm siyasi, hukuki ve diplomatik yolları takip etmenin kararlaştırıldığı bildiride, şu ifadeler yer aldı:
Bildiride, Endonezya'nın başkenti Cakarta'da 6 Mart 2016'da düzenlenen Beşinci Olağanüstü İslam Zirvesi ile 13 Aralık 2017'de İstanbul'da düzenlenen Olağanüstü İslam Zirvesi Konferansı kararları başta olmak üzere, Filistin Davası ve Kudüs hakkında düzenlenen olağan ve olağanüstü İslam Zirvelerinde kabul edilen tüm kararlara bağlılık teyit edildi.
Öte yandan, üye devletlere, özellikle dünyanın diğer bölgelerindeki ve uluslararası kuruluşlardaki muhataplarıyla olan günlük münasebetlerinde ve dış politika gündemlerinde bu kararlara saygı duyulmasını temin etmeleri bildirildi.
Uluslararası hukuka uygun hareket etmeyi, uluslararası hukuku ve uluslararası sistemi savunmak için ortak değerleri paylaşan devletlerle iş birliğinin sürdürüleceğinin yinelendiği bildiride, şunlar kaydedildi:
"(İİT) Kendi kaderini tayin etme ve uluslararası hukuk ve mevcut BM kararları bağlamındaki yegane kabul edilebilir uluslararası çözümü oluşturan iki devletli çözüme, uluslararası ilkeler ve 2005’te Mekke'deki Olağanüstü İslam Zirvesi Konferansınca benimsenen 2002 Arap Barış Girişimiyle uygun sarsılmaz bağlılığımızı teyit eder; bu bağlamda, 20 Şubat 2018'de BM Güvenlik Konseyinde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın sunduğu Filistin siyasi girişimini destekler."
Bildiride, Kudüs'ün, İslami ve Hristiyan kimliğini değiştirme ya da tarihini tahrif etmeye yönelik her teşebbüse karşı koymak için Kudüs eski şehrini ve surlarını dünya mirası olarak belirleyen UNESCO ile iş birliği yapmak dahil gerekli tüm kaynakların tahsis edilmesi yönündeki kararlılık vurgulandı.
Bu kapsamda, bildiride, İsrail işgal kuvvetlerinin süregelen saldırıları, İsrailli terörist yerleşimci grupların mukaddes Mescid-i Aksa külliyesinin kutsallığına düzenli olarak saygısızlıkta bulunmalarına izin verilmesi, Mescid-i Aksa külliyesi ve Kudüs'teki diğer dini ve kutsal mekanların statükosunu değiştirmeye yönelik süregelen İsrail işgali kınandı.
Kudüs'e yönelik İslami finansmana ilişkin önceliklerin belirlenmesi amacıyla bir çerçeve teşkil eden çok sektörlü stratejik planının finansmanı konusunda geçmişte kabul edilen İİT kararlarının uygulanması çağrısı yapılan bildiride, şöyle denildi:
Bildiride, İslam Kalkınma Bankasının sunduğu ön çalışmada işaret ettiği, Filistinli mültecilere ve ev sahibi ülkelere daha fazla destek vermenin, üye devletlerin müşterek desteğinin arttırılmasının ve UNRWA'nın sahadaki insani yardım, kalkınma ve sosyal koruma faaliyetlerinin tutarlı ve sürdürülebilir şekilde finansmanının güvence altına alınmasının aracı olarak Kalkınma Vakıf Fonunun kurulması memnuniyetle karşılandı.
Öte yandan, Kalkınma Vakıf Fonu'nun faaliyete geçişinin hızlandırılması için üye devletlere çağrı yapıldı.
BM Genel Kurulunun 194 sayılı kararı doğrultusunda, Filistinli mültecilerin evlerine geri dönme haklarına yönelik desteğin yinelendiği bildiride, adalet ve barışı sağlamak için gerekli ilk adım olarak, bundan yetmiş yıl önce gerçekleşen Nekbe (büyük felaket günü) sırasında Filistin halkına karşı işlenen etnik temizlik ve cinayet suçlarının tanınmasının gerekliliği hatırlatıldı.