İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, ülkesi ve ABD'nin 2013'te Suriye'de kimyasal silah kullanılmasına karşılık vermediğini hatırlatarak, "Herkes biliyor ki, bugün bunun sonuçlarıyla yaşıyoruz. Suriye halkı o kararın sonuçlarıyla yaşıyor." dedi.
Avrupa Birliği (AB); Birleşmiş Millet (BM), Almanya, Kuveyt, Norveç, Katar ve İngiltere'yle birlikte Brüksel'de "Suriye'nin ve Bölgenin Geleceğinin Desteklenmesi" konulu bir konferans düzenledi. 70'den fazla ülke ve uluslararası kurumun katıldığı yardım konferansında, Suriye'de önemli role sahip ABD ve Rusya sadece bakan yardımcısı düzeyinde temsil edildi.
Ateşkes anlaşmasının garantörlerinden Türkiye ise konferansa, azami katkıyı sağlayabileceği bir formatta katılma beklentisine ilişkin tatmin edici bir yanıt alamadığı için katılmadı.
Suriye'deki kimyasal saldırının gölgesi altında geçen konferans sonrası, ortak basın toplantısı düzenlendi. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Suriye'deki savaşın çok büyük yıkıma yol açtığını kaydederek, "Özelikle konferans, hükümet ve DEAŞ tarafından kimyasal silahların kullanılmasını ve dünkü saldırıyı kınadı." dedi.
Her kim tarafından olursa olsun kimyasal silahların kullanılmasının derhal durdurulması gerektiğini söyleyen Mogherini, uluslararası insani yardım kanunları veya insan haklarını ihlal edenlerden kim veya her nerede olursa olsun hesap sorulacağını vurguladı.
İnsani yardımların tek başına savaşı durduramayacağını ifade eden Mogherini, "Suriyelilerin ihtiyaç duyduğu şey, ilgili BM Güvenlik Konseyi karaları temelinde taraflar arasında müzakere edilmiş siyasi bir çözüm. Konferans, açıkça herhangi bir çözümün merkezinde, Suriye halkının demokratik taleplerinin karşılanması ve Suriyelilere güvenlik sağlanması gerektiğinin altını çizdi. Sadece gerçek bir siyasi geçiş sorunu sona erdirir." ifadesini kullandı.
Astana'da varılan ateşkes anlaşmasına uyulmasının önemine değinen Mogherini, bu noktada garantörler Türkiye, Rusya ve İran'a büyük sorumluluk düştüğünü söyledi.
BM Genel Sekreter Yardımcısı ve İnsani İşler ve Acil Durumlar Koordinatörü Stephen O'Brien, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün (OPCW) İdlib'de kimyasal silah kullanılmasına ilişkin çalışma yapmakla görevlendirildiğini kaydederek, hazırlanacak rapor çerçevesinde sorumlulara hesap sorulmasının önemine değindi.
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, kimyasal silahların kullanılmasının bir savaş suçu ve barbarlık olduğunun altını çizdi.
Suriye'nin kimyasal silah kullanmadığını öne süren Rusya'nın da bu noktada ülkede bir çözüme ulaşılması için çabalaması gerektiğini belirten Gabriel, sorunun çözümü için DEAŞ'la mücadele kadar taraflar arasında siyasi bir diyaloğa da ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
İnsani yardımlara da değinen Gabriel, şunları kaydetti:
"Komşu ülkeler Lübnan, Ürdün ve Türkiye mültecileri almakla sadece harika bir iş yapmakla kalmadı. Bazen Avrupa'daki tartışmalara bakıyor ve utanıyorum. Lübnan ve Ürdün Almanya'nın nüfusunun yüzde 10'u hatta daha azı kadar nüfusa sahip ve inanılmaz sayılarda sığınmacı alıyorlar. Bu ülkeler, Avrupa ülkeleri standardına oranla daha fakirler. Avrupa'da sığınma alınması konusunda isteğe baktığımızda, bu ülkelere teşekkür etmemiz ve utanmamız gerekiyor."
İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, halihazırda yaptıklarından sonra Beşar Esed'in görevde kalması için bir sebep görmediğini, Suriye'de 400 binden fazla kişinin ölümünde büyük sorumluluğun Esed'de olduğunu vurguladı. Johnson, Esed'in görevi bırakacağı geçiş süreci tamamlanmadan Suriye için Avrupa'nın, ülkenin yeniden inşasına yardım etmesinin mümkün olmadığını dile getirdi.
Johnson, 2013'te de Suriye'de kimyasal silah kullanıldığını ve o dönem ABD ve İngiltere'nin karşılık vermeme yönünde "tarihi" bir karar aldığını hatırlatarak, "Korkarım ki bu karar Suriye'de alanı boş bıraktı. Herkes biliyor ki, bugün bunun sonuçlarıyla yaşıyoruz. Suriye halkı o kararın sonuçlarıyla yaşıyor. " değerlendirmesinde bulundu.