Eylül’de düzenlenecek seçimler yaklaştıkça da ülkede Türkiye karşıtlığı artıyor. Türkiye üzerinden oyunu artırmayı hedefleyen ülkelerin ana gündemi de Türkiye. Merkel’in partisi Hristiyan Demokratların yanı sıra Sosyal Demokratlar ve Yeşiller Partisi de Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı üzerinden seçim kampanyası yürütüyor. Birçok siyasi parti Türkiye’nin AB üyeliği üzerinden oy toplamaya çalışırken, Türkiye ile müzakereleri durdurma söylemi sık sık kullanılıyor. Seçim öncesi Türkiye’yi hedefe koyan siyasi partiler, AB üzerinden de Türkiye karşıtlığını sürdürüyor. Türkiye ile müzakerelerin durdurulması, Gümrük Birliği’nin güncellenmeyeceği gibi popülist söylemlerle Türkiye’nin birliğe alınmayacağı iddiası üzerinden oy toplanmaya çalışılıyor.
Almanya’daki seçmenlerin yüzde 10’unu göçmenler oluşturuyor. Almanya Medya Entegrasyon Kuruluşu’nun ‘Siyasi Katılım’ başlıklı derleme çalışmasına göre, göç geçmişi olan kişilerin ülkenin toplam nüfusuna oranı ise yüzde 19. Bu oran göz önüne alındığında, göçmen siyasetçilerin federal ve yerel düzeyde yetersiz seviyede temsil edildikleri ortaya çıkıyor.
Bunun oransal değeri ise sadece yüzde 5,9. Göçmen kökenli vekiller üye oldukları siyasi partilere göre incelendiğinde ise en çok milletvekilinin yüzde 12,5 ile Sol Parti’de olması dikkat çekiyor. İkinci sırada yüzde 11,1 ile Yeşiller, üçüncü sırada yüzde 6,7 ile SPD, dördüncü sırada yüzde 3,1 ile Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) ve sonuncu sırada ise yüzde 1,8 ile Hristiyan Sosyal Birlik Partisi bulunuyor. Federal İstatistik Dairesi tarafından her yıl yayınlanan ‘Mikrozensus’ raporunun 2015 yıllığında ise Almanya’da 2015’te yaklaşık 6 milyon ‘göçmen kökenli seçmen’ kaydedildi. Bunun yaklaşık 1 milyon 250 bini Türk seçmenlerden.
Farklı partiler arasından seçim yapan Türk vatandaşların son seçimlere göre yüzdelik dağılımı dikkati çekiyor. Tercihler büyük oranda Sosyal Demokrat Parti'den (SPD) yana kullanmıştı. Gurbetçilerin yaklaşık yüzde 70 oranında destek verdiği SPD'ye bu miras, 'Türkiye dostu' olarak tanınan eski şansölye Gerhard Schröder döneminden kaldı.
Gurbetçilerin Almanya’da şimdiye dek tercih ettiği ikinci parti ise yaklaşık yüzde 14’lük oranla Yeşiller. Yeşiller Partisi Eşbaşkanı ‘Türk’ asıllı Cem Özdemir’in Türkiye karşıtı söylemleri ise bu oranların da düşebileceğinin en net göstergesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "SPD’yi de Yeşiller’i de Hristiyan Demokratlar’ı da desteklemeyin. Bunların hepsi Türkiye düşmanıdır" diyerek işaret ettiği partilerden üçüncüsü ise Almanya Başbakanı Angela Merkel'in partisi olan CDU (Hristiyan Demokratlar). CDU, gurbetçi vatandaşların yüzde 6'lık oranla şimdiye dek en az destek verdiği parti oldu. Merkel'in Türkiye ve Erdoğan'a yönelik nefret söylemleri sonrası Eylül ayında bu oranın daha da düşmesi bekleniyor.
Türk vatandaşları için geriye kalan en önemli seçenek ise Sol Parti (Die Linke). Geçtiğimiz seçimlerde Türklerin yaklaşık yüzde 10 oranında destek verdiği Sol Parti'nin Eylül'de oylarını yükseltmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi'nin referandum sürecinde gündeme taşıdığı öneriler ise Türkiye karşıtı skandalı gözler önüne sermişti. Parti, "Referandumun çifte vatandaşlığın iyi bir fikir olmadığını gösterdiğini" öne sürdü. Parti Genel Başkanvekili Alexander Gauland, Alman haber ajansı dpa'ya yaptığı açıklamada referandum ile 'otokrat sistem lehindeki oyların yüzde 60'ı aşmasının bu sistemi tercih edenlerin Almanya’ya ait olmadıklarını ortaya koyduğunu' ifade etti. AfD Partisi'nin Eş Başkanı Jörg Meuthen, 'en iyisinin, anayasa reformundan yana oy kullanan Türklerin Almanya’dan gönderilmesi olduğunu' dile getirdi.
Terör örgütü PKK yanlılarının propaganda faaliyetlerini, gösterilerini yasaklamayan Alman makamları, terör örgütü mensuplarının Avrupa'daki yandaşlarının katıldığı büyük çaplı etkinliklerine de 'özel' izin sağlıyor.
Almanya, Türkiye'de casuslukla suçlanan ve hakkında yakalama kararı bulunan Can Dündar'a tüm itirazlara rağmen kucak açıyor. Dündar, başta Almanya Adalet Bakanı tarafından düzenlenen yeni yıl resepsiyonu olmak üzere çok sayıda resmi program için davet alıyor.
Almanya'da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) camilerinde görev üstlenen imamlara yönelik olarak son aylarda art arda operasyonlar düzenleniyor. Mesnetsiz olarak gündeme getirilen 'casusluk' iddialarının öne sürülerek gerçekleştirilen operasyonlar kapsamında imamlar gözaltına alındı.
Almanya'da yetkililer her platformda siyasi özgürlüklere işaret ederken, Türkiye'nin 16 Nisan'da gerçekleştirdiği referanduma 'tarafsız' kalmadı. Başta Merkel olmak üzere hükümet ve parti liderleri yoğun bir şekilde 'hayır' propagandası yaptı. Türk gurbetçi seçmenlerin yanı sıra halk oylamasının meşruluğunu da hedef almaya kalkışan söylemler referandum sonuna dek sürdü.
Türk yetkililerin, 16 Nisan referandumu öncesinde Avrupa ülkelerinde gerçekleştirmeyi planladıkları etkinliklerin takvimi hazırlandı. Bu kapsamda dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın Almanya'da katılacağı programın iptali gerilim ortamını doğuran ilk unsur oldu. Almanya'nın güneybatısındaki Gaggenau kenti, Bakan Bozdağ'ın konuşma yapacağı bir toplantı için verdiği izni geri çekti. Gerekçe olarak da 'toplantı mekanının beklenen kalabalık için fazla küçük olduğu' öne sürüldü.
CHP Milletvekili Deniz Baykal'a Bozdağ'dan kısa süre sonra izin veren Almanya, açık bir çifte standart ortaya koydu.
1 Kasım seçimlerinde ortaya çıkan sonuçlar, Avrupalı ülkelerin 16 Nisan'ı neden 'iç siyaset' unsuru haline getirdiğini gözler önüne serdi. Elde edilen istatistiklere göre AK Parti, 'evet' kampanyalarının engellenmeye çalışıldığı ülkelerde Türk seçmenden en çok oy alan parti idi. AK Parti, aralarında Almanya, Fransa, Hollanda, Suudi Arabistan ve Azerbaycan bulunan 25 ülkede sandıktan birinci parti olarak çıktı.
Anayasa değişikliği referandumu Avrupa siyasetinin maskesini düşürdü. Alman Federal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi durumunda AB-Türkiye ilişkileri kesmekle tehdit etti. Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel de Türkiye’nin bundan sonra AB üyesi olmasını ‘gerçek dışı’ olarak tanımlarken AP Yeşiller Grubu Başkanı Ska Keller, referandum oylamasına müdahale çağrısı yaptı.
2005’te Almanya’da ülkenin ilk Başbakanı seçilen Angela Merkel, aynı zamanda Soğuk Savaş döneminde Berlin Duvarının böldüğü Doğu Almanya’da doğmuş olan ilk Alman Başbakanı.
Fransa ile birlikte AB’nin iki motor ülkesinden biri olarak kabul edilen Almanya’nın başına geçtiğinde birçok isim Merkel’i İngiltere’nin eski Başbakanı ‘Demir Layd’ lakaplı Margaret Thatcher’e benzetiyordu.
Bu dönemde Almanya’da Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen Sosyal Demokratlar iktidardaydı.
Nitekim, 1999 yılında Türkiye, AB aday adayı gösterildiğinde Amanya’da Türkiye’ye yakın bir tutum içindeydi.
2002’de AK Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte Türkiye’nin adaylık süreci daha da hız kazandı ve 2004-2005 yılları Türkiye ile AB ilişkilerinin en parlak yılları oldu. 2005 yılında genel seçimlerin düzenlendiği Almanya’da rakibi Schröder karşısında Angela Merkel, büyük bir oy alarak ülkenin yeni Başbakanı seçildi. 2005 yılındaki seçim sürecinde Merkel’in kullandığı en önemli söylem yine bugün ile benzerdi. Merkel’e göre Türkiye AB üyesi olmamalıydı ve Türkiye’ye özel statü verilmeliydi. Türkiye karşıtı bir söylem kullanan Merkel’in seçilmesi, 1999-2005 arasında hızla gelişen Türkiye-AB ilişkilerinde büyük bir kırılmaya yol açtı.
Merkel’in Almanya’da seçildiği dönemde, Türkiye karşıtlığının oy kazandırdığı bir diğer ülke ise Fransa oldu. Fransa’da Türkiye karşıtlığı ile bilinen Sarkozy aynı dönemde Fransa Cumhurbaşkanı seçildi. Bu dönemde hem Almanya hem de Fransa Türkiye karşıtlığı üzerinde birleşti. Rum kesiminin de AB müzakere sürecinde fasılları bloke etmesi ile birlikte Türkiye’nin üyelik müzakereleri fiili olarak durdu. Angela Merkel, bu dönemde Türkiye ile ilişkiler konusunda ‘üyelik yerine özel statü’ fikrini öne çıkardı. Bu durum Türkiye’nin üyelik sürecinde olumsuz bir etkiye neden oldu. Merkel’in liderliğini yaptığı Hristiyan Demokratlar da bu dönemde Türkiye’nin üyeliğine karşı durdu. Almanya’da 12 yıldır iktidarda olan Merkel ve partisi, Türkiye karşıtlığını yaklaşan seçimler öncesi yeniden kampanyalarının merkezine ‘Türkiye karşıtlığını’ koydu.
Alman Sosyal Demokrat Partisi, özellikle 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’nin AB üyeliğine güçlü bir destek vermiştir. Bu dönemde Almanya Başbakanı olan Schröder’in Türkiye’nin jeo-stratejik ve jeo-politik konumu nedeniyle AB’ye güç katacağı fikrinden hareketle Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği destek 2000’li yıllarda Türkiye-AB ilişkilerine de olumlu yansımıştır. Bu dönemde Avrupa’nın birçok ülkesinde de sosyal demokratların iktidarda olması da ilişkilere hızlı bir ivme kazandırmıştır. Bu durum Avrupa’da ve özellikle Almanya’da yaşayan Türk seçmenlerin de Sosyal Demokrat çizgisine yakın durmasını sağlamıştır. Özellikle Schröder’in Türkiye yanlısı politikası bunda önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak 2005 seçimlerinden sonra Almanya’da Türkiye’nin üyeliğine mesafeli duran Merkel ve partisi Hristiyan Demokratların iktidara gelmesi ile Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB ilişkilerinde bir duraksama dönemi de kendisini hissettirmeye başlamıştır.
Bu dönemde Martin Schulz, Sosyal Demokratlar içerisinde yıldızı parlamaya başlayan bir isim olarak öne çıkmaya başlamıştır. 1955 doğumlu olan Schulz, 18 yaşında Sosyal Demokrat Partisinden siyasete atılmıştır. 31 yaşındayken doğduğu Kuzey Ren-Westfalya’da Belediye Başkanı seçilen Schulz, 2000 yılında Avrupa Parlamentosu’nda Sosyal Demokratların başkanlığını yapmaya başladı.
Bu görevini geçen yıla kadar sürdüren Schulz, Amanya’da yaklaşan seçimler öncesi Sosyal Demokratların adayı seçildi. Avrupa Parlamentosu Başkanı olduğu dönemde sık sık Türkiye’yi hedef alan ve Türkiye karşıtı fikirleri ile öne çıkan bir isim oldu. Bu durum Almanya’da yaşayan Türklerin de tepkisini çeken bir durum oldu. Geleneksel olarak büyük oranda Sosyal Demokrat Partisi’ne oy veren gurbetçilerin SPD’ye bu desteği, ‘Türkiye dostu’ olarak bilinen eski şansölye Gerhard Schröder döneminden kaldı. Ancak Türkiye karşıtı söylemleriyle bilinen SPD’li Martin Shulz, Schröder’in gurbetçiler nezdindeki tüm kredisini tüketmeye başlamış durumda.