T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 12 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
İnsanoğlu aklını kullanarak tekerleği icat ettikten sonra türlü türlü ulaşım araçları yaptı. Ne var ki tekerleğin icadı üzerinden binlerce yıl geçtiği halde, büyük bavullara minik tekerlekler koymayı ancak düşünebildi. Bu sayede bavullar çekilerek taşınabilir hale geldi. O rahatlığa kavuşana kadar insanlar ağır bavulları sırtında taşımak zorundaydı.
Geçen gün, yaz tatilini ayakkabı boyamakla geçiren dokuz yaşındaki Faruk'la tanıştım. Ceylanpınar'da doğmuş, İstanbul'da yaşıyor. Dördüncü sınıfa takdirle geçmiş. İkindiye kadar on bir çift ayakkabı boyamış, on bir lira kazanmıştı. Küçük boya sandığına, hurdaya çıkan eski bir bavuldan tekerlek uydurmuş. Sandığı sırtında taşımak yerine sapından tutarak çekiyor. Bence yaz tatili sonunda da bir takdir kazanmalı.
Faruk, Dünya Kupası maçlarından bazılarını seyretmiş. Ribery'nin maça çıkarken dua ettiğini gazetelerde çıkan fotoğraflarından görmüş. "Abi ötekiler eliyle haç işareti yaparken, o tıpkı Müslüman gibi dua ediyor. O nasıl Fransız?" Kendisi gibi boyacılık yapan arkadaşı Yusuf hemen cevap verdi: "Oğlum, o da Müslüman olmuş. Bakma adının başka olduğuna." Sonra minik tekerlekleri kendi boya sandığında denemek için izin istedi.
Arılar, sinekler ve böcekler binlerce yıldan bu yana hep aynı şekilde yaşamaya devam ediyor ve defalarca karşılaştıkları camı bile algılamakta zorlanıyorlar ama insanlar durmadan yeni icatlar peşinde koşuyor. Tekerleği bulduk, artık bize karada ölüm yok deyip oturmamışlar, motoru da bulmuşlar. Ayrıca karada ölüm yok denecek bir durum asla söz konusu olamamış. Çünkü, tekerleğin icadıyla artmaya başlayan karadaki ölümler, motorun icadıyla zirveye ulaşmış. Böylece kendi kendine güç üreten motor sayesinde, arabalar önünde at olmadan gidebilir olmuş. Dahası, karada, denizde ve havada hızla mesafe kat etme imkânı doğmuş.
Ulaşım araçlarını sıralamıştık önceki yazıda. Otomobilden gemiye, motosikletten uzay gemisine kadar kırk türlü araç saymıştık. Fakat en önemlisini unutmuşuz. Dört kollu da denen imamın kayığını.
Bir insan hayatında bir defa olsun trene binmemiş olabilir. Deniz görmemiş, vapurla hiç karşılaşmamış da olabilir. Fakat önünde sonunda imamın kayığına binecektir. Herkesin son yolculuğunda bineceği o dört kollu araç, tekerleksiz ve motorsuz olmasına rağmen, taşıma araçlarının padişahıdır bence. Dolu gider, boş gelir.
Dolu gidip boş gelmesi mesele değil. Boş gelip dolu giderse... İşte o sahneyi iyi düşünmek gerekir. Götürdüğü yolcu biz olabiliriz. Eğer o da "hoş" gelirse, ne mutlu... Ne devlet...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |