T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 12 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
TBMM Başkanı Bülent Arınç, "Başörtüsü haberlerinden bıktık usandık" diyor, ama o ne derse desin, önümüzdeki dönemde daha çoook başörtüsü haberleri okuyacağız, gözlerimiz de ekranlardaki başörtüsü görüntülerine iyice doyacak... Adalet Bakanı Cemil Çiçek de bazı yargı mensuplarının politik demeç vermelerinden şikâyetçi; demeçlerin politik dozu ne olur bilinmez, ama yargı mensuplarının açıklamalarının önümüzdeki günlerde de devam etmesine kendimizi hazırlamalıyız. Medya ve yargı Türkiye'nin gündeminde yer etmeye kararlı çünkü... 'Kuvvetler ayrılığı' ilkesinin fazlaca anlam taşımadığı bir ülke Türkiye; 'yürütme' ile 'yasama' zaten iç içe, 'yargı' ise kendini bu iki kuvvetten iyice ayırmanın derdinde. '4. Kuvvet' diye bilinen 'medya'nın derdi farklı; o, son yıllarda kaybettiği itibara rağmen -belki de o yüzden- siyasî gelişmelere kendi damgasını vurma çabasında. Bütün bu itişme kakışma karşısında çaresiz bir kitle var: Halk... Aslında bugünkü duruma, bir yönüyle, sevinmemiz bile gerekebilir. Geçmişte, siyaset dışı kalması gereken bir kurumun yönlendirme amaçlı brifinglerinde, bugün de tartışma konusu olan iki kuvvetin temsilcileri ilk sıralarda otururlardı. Benzer bir dâvet bugün yapılsa, yargıçlar gider mi, medya mensupları eski heyecanla koşar mı, bilmek zor. Yine de, şimdiki gelişmelerde, hâricî bir etkilenmeden söz edemeyiz... Bu durum özellikle 'yargı' açısından olağanüstü önemli. Sistem içerisinde yeri belli bir kurumun yönlendirmesine kendini açmış bir yargı, titizlikle koruması gereken itibarını tartışmalı hale getirir. Bugün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı konuştuğu zaman, ağzından çıkan sözcükler ne olursa olsun, sözlerini görev alanı içerisinde kalacak biçimde yorumlamak mümkün. Daha ileri sözler söylemekten de, söylenen sözleri daha ileri yorumlara tâbi tutmaktan da uzak durmak gerekiyor. Kuvvetler birbirlerine böyle davranmayı başarabilirse, medya da kendi sınırları içerisine çekilmek zorunda kalacaktır. Gazete ve televizyonların her şeyi siyasî sistemi kötüleme amaçlı kullanması bugünküne benzer dönemlerde depreşen bir hastalık; o hastalığın tedavisi sistemin parçası olan kurumların kendi sınırları içerisinde kalmasıdır. Bülent Arınç'ın "Bıktık artık" şikâyeti yerinde, ancak fazla anlam taşımayan bir tepki. Ak Parti'nin yumuşak karnı bu konu; kimin bir hesabı varsa ilk kurcalayacağı 'başörtüsü' konusu oluyor, bundan böyle de olacaktır. Bugün Tunceli'de halk oyunları ekibinin yemenisi, yarın bir başka vesile... Toplumu germenin en kestirme ve garanti yöntemi bu konu çünkü. Medyanın her fırsatta başörtüsü konusunu ele almasına da, yargıdan siyaset alanına yönelik sesler çıkmasına da tahammüllü olmak zorunda iktidar... Doğru olan davranış biçimi, kendi zorlaması olmayan, arzu ve plan dışı gelişmiş görüntülere hiç aldırmamak, yargıdan yükselen itirazlara da olabildiğince saygıyla kulak verip fazla dert edinmemek olmalı. Siyaset bir konuya gereğinden fazla önem verdiğinde, toplum da lüzumsuz yere geriliyor. Kuvvetlerin sistem içerisinde kendilerine ayrılan yere razı olmaları her yerde sorunlu bir süreçle gerçekleşmiştir. Kim hareket alanının daraltılmasına gönüllü yazılır ki? Türkiye'de 'kuvvetler ayrılığı' ilkesinin benimsenmesi siyasîlerin akıllı manevralarıyla sağlanabilir ancak... Tersini iddia edenler olsa bile, benim inancım, bu süreçte kavgadan uzak duranın kazançlı çıkacağıdır. Bırakın konuşsunlar, bırakın yazsınlar...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |