T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 12 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

Sonunda bunu da yaptı!

Hepsini kabul ettik... Emre Kongar dünyaya başka türlü bakıyor, kendisi gibi düşünmeyenleri "aydınlatılası zavallı varlıklar" gözüyle görüyor ve bir düşünce disiplini olarak "sosyoloji"den anladığı şey, sosyolojiden anlaşılması gereken şeyden farklı bir şey... Olabilir!

Fakat bu, "yalan" yazmasını haklı ve meşru gösterir mi?

Karar almıştım, bir "tür"e dahil olan insanlar hakkında yazmayacak, onların gündeme getirdiği konuları tartışmayacaktım. Hem, Emre Kongar gibi, kendi düşündüklerinden başka doğru tanımayan biriyle tartışacaksın da ne olacak? O yine bildiğini okumaya devam edecek, ezbere aldığı yalan-yanlış cümleleri sıralayıp duracak.

Evet, "barika-i hakikat" efkârın müsademesinden doğuyor, dünyanın her yerinde böyle olmuş, böyle olmaya da devam edecek, ama ortada ne anladığımız anlamda bir "efkâr" var, ne de "müsademe" sözcüğüyle tanımlayabileceğimiz bir fikrî cebelleşme...

Belki "kördöğüşü" demek lazım.

Fakat kördüğüşü olabilmesinin şartları da mevcut değil.

Emre Kongar oturduğu yerden bol keseden konuşuyor, ortam "denetimsiz" olduğu, daha doğrusu birileri "Bu söylediklerin yanlış; o iş öyle değil, böyledir" demediği, deme zarureti hissetmediği için, söylenenler zımnen doğru hükmünde kalıyor.

Dün bir yazısını okudum. Rahatsız oldum.

Buna aslında "yazı" demek de yanlış... Lafın nereye gideceği düşünülmeden, öylesine yazılmış bir yalanlar ve önyargılar silsilesi.

İsterseniz önce "Din tacirleri" başlıklı bu can sıkıcı yazıdan uzunca bir alıntı sunalım... İnanamayacaksınız ama, aynen şöyle diyor Emre Kongar:

"Bunlar hem tüccar hem tekelci. Yani hem din ticareti yapıyorlar hem de tekelcilik. Böylece topluma iki yanlışı birden empoze ediyorlar. Bir yandan din ticareti. Öte yandan bu ticarette tekelcilik. (...) Yaptıkları din ticareti İslam üzerine kurulu: Bütün Müslümanları kendi arkalarında siyasal saf tutmaya, kendi partilerine oy vermeye çağıran bir ticaret bu. Siz oyları onlara verin, onlar size para, pul, mal, mülk, makam, mansıp, bu dünyada dirlik düzenlik, öbür dünyada cennet versinler. (...) Tekelcilikleri ise hem tek satıcı olmak istemelerinden, hem de dini sadece kendi anladıkları biçimde, yani baskıcı, hoşgörüsüz ve tek boyutlu, tek yorumla, totaliter bir anlayışla satışa sunduklarından. (...) Alış-verişi sadece onlarla yapmak zorundasın. Başka kapıya gidersen, ne denli Müslüman olursan ol, ne denli dindar olursan ol, karşılık alamazsın. Sadece onların dükkânından alış-veriş yapacaksın. Yoksa bedelini ödersin ama karşılığını alamazsın. (...) Onların dükkânına geldiğin zaman da sadece satış açısından değil, aynı zamanda inanç açısından da bir tekelcilikle karşılaşıyorsun: Sadece onların istediği biçimde giyineceksin. Sadece onların istediği biçimde oturup kalkacaksın. Dinini, inancını sadece onların istediği, sınırladığı, kısıtladığı ve izin verdiği ölçüde yaşayacaksın. Önemli olan senin inancın değil, onların kuralları..."

Böyle devam edip gidiyor.

Biz Emre Kongar'ı ciddi ve derin bir bilimadamı olarak biliyoruz. Muhtemelen bu söylediklerini somutlayacak bilgilere de sahiptir.

Kim tekelci, kim hoşgörüsüz, kim tek boyutlu bir düşünceye sahip, kim kendi kurallarını topluma dayatmak istiyor, hangi ahlaksız "sadece benim dükkanımda alışveriş yapacaksın" diyor, hangi şaşkın insanlara cennet vaadediyor? Emre Kongar'ın bunları tek tek ortaya koyması, bu ahlaksızları deşifre etmesi gerekiyor.

Ciddi bilimadamı tavrı bunu gerektirir.

Bir de, mümkünse, "Sadece onların istediği biçimde giyineceksin, sadece onların istediği biçimde oturup kalkacaksın" cümlesini açması... Emre Kongar, burada, insanlara yaşam biçimi dayatan jakobenleri ve "kılık-kıyafet fetişistleri"ni mi kastediyor?

En önemlisi de şu tabii: Emre Kongar, "sadece benim dükkanımdan alışveriş yapacaksın" dediği varsayılan kişilerden rahatsız. Haklı olarak rahatsız...

Peki, ciddi bir bilimadamı olarak, aynı rahatsızlığı 28 Şubat'ın "alışveriş yapılmayacak kuruluşlar listesi" karşısında da duydu mu?

Duyduysa (ki, ben duyduğunu hatırlamıyorum), şu "din tacirleri" meselesini etaflıca konuşabiliriz... Duymadıysa ve "liste yapma hakkı sadece laiklere aittir" diyorsa o zaman ne diye suret-i haktan görünmeye çalışıyor?

Yakışıyor mu koskoca bilimadamına yalan-yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltmak?

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi