T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 10 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ | ||
|
Önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok konuştu, sonra Adalet Bakanı Cemil Çiçek cevap verdi... Ardından Ok, Adalet Bakanı'nın cevabını cevapladı ve derken nur topu gibi bir "yargı-siyasi iktidar kavgamız" oldu... Ok'a göre siyasi iktidar kendini yargı yerine koyuyordu. Çiçek'e göre böyle bir şey yoktu. Ok'a göre böyle bir şey vardı ve Adalet Bakanı boş konuşuyordu. Kavgada sarfedilen cümleleri de sıralayalım ki tam olsun: Diyor ki Ok, "Eğer politik güç kimi olaylarda yargı gibi çalışıyorsa, yani soruşturmaları etkiliyor, yön ve yol veriyorsa nedenlerini önce sistemde, yani savcıların bağımlı ve teminatsız olmalarında, (...) sonra da ülkemizde hukuk bilincinin gelişmemesinde aramak gerekir..." Diyor ki Çiçek, "Hiç kimse yargı üzerinden siyaset yapmaya kalkmasın..." Diyor ki Ok, "İçi boş, yersiz ve tutarsız suçlamalara, ithamlara kimsenin itibar etmediği, değer vermediği görülmelidir..." Ben de diyorum ki, ikisi de kendi açısından haklı... İkisi de, çünkü, kavga başka sözcükler üzerinden de yürüse, sistemdeki "araz"a gönderme yapıyor ve her ikisi de bulundukları mevkinin masuniyetini gözetiyor. Tabii burada, öncelikle, "müddei" konumunda bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın sözlerini dikkate alıp tartışmak durumundayız. Değerli başsavcı, müteaddit defa dile getirildiği gibi, yargının siyaset kurumuna karşı bağımsız olmadığını söylüyor ve siyasetçileri yargının işine karışmakla suçluyor. Demek ki bütün mesele "yargı bağımsızlığı" denilen şey... Niçin "şey" diyorum? Çünkü bu, herkesin kendi durumuna, kendi konumuna, kendi ideolojik eğilimine göre anladığı/değerlendirdiği bir şey. Değerli başsavcı "yargı bağımsızlığı" derken, neredeyse maaş durumuna ve özlük haklarına indirgenmiş bir "şey"den sözediyor: Savcıların bağımlı ve teminatsız olmaları (özlük hakları itibariyle Adalet Bakanlığı'na bağımlı olmaları), HSYK'nın mevcut statüsü ve "harici temsilci" eliyle siyasi müdahaleye açık tutulması, vs... Buradaki "harici el" Adalet Bakanlığı Müsteşarı oluyor. Bu mu yani? Bütün mesele savcıların bağımlı ve teminatsız olmaları, HSYK'da harici bir unsurun bulunması mı? Elbette yargı bağımsız olmalıdır, her türlü müdahaleden uzak tutulmalıdır ve savcılar teminatsız bırakılmamalıdır da, acaba değerli Nuri Ok'un yargı bağımsızlığından anladığı şeyle, bizim anladığımız, daha doğrusu yargı bağımsızlığından anlaşılması gereken şey aynı şey mi? Hayır, değerli başsavcının haksız olduğunu söylemeye çalışmıyorum... Bu konularda "müşteki" olabilmesi için, bazı şartları yerine getirmesi gerektiğini söylüyorum. Mesela, geçmişte "brifingler serisine" bir itirazı oldu mu? Bir eski değerli Yargıtay Başkanı'nın "Baktım MİT'ten geliyor, sesimi çıkarmadım" sözlerini nasıl yorumluyor? Şemdinli iddianamesinden sonra Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı sert açıklamaya ne diyor? "Tanırım iyi çocuktur" sözlerinin yargıya müdahale olduğunu düşünüyor mu? Peki, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını isteyen Sacit Kayasu'yla, Şemdinli bombacılarını mahkemeye çıkarmak isteyen Ferhat Sarıkaya'nın başına getirilenlere ne diyor? Burada bir "müdahale" seziyor mu? Seziyorsa, diğer hususları (özlük hakları vs.) konuşabiliriz... Sezmiyorsa, daha doğrusu olması gereken şeyin bu olduğunu düşünüyorsa, zaten konuşacak bir şey yok...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |