T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 18 OCAK 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
İnsanımız, seçme hakkı verildiği günden beri, kendisiyle barışık olmayan siyasetçilere ve görüşlere geçiş izni vermedi. Her seçimde değerlerine inandığı veya inandığını zannettiği siyasetçileri destekledi.. Değerlerine ters düşenlere ise vize vermedi. İnsanımız bu yüzden serbest seçme hakkına sahip olduğu 1950'den bu yana değerlerine itibar ve iltifat etmeyen, sol olduğunu iddia eden ama aslında katı bir devletçi ve baskıcı düşünceye sahip olan partilere iktidar izni vermedi. 1977'de Bülent Ecevit'in liderliğini yaptığı CHP'nin seçimlerden başarı ile çıkması ise hükümet ortağı MSP'nin baskısıyla gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekatı'nın halk üzerinde bıraktığı olumlu etkiden kaynaklanmıştır. Hoş o zaman da tek başına iktidarı yakalayamamıştır ama sadece 11 milletvekiline ihtiyaç duyacak kadar iktidara yakın bir başarı elde etmiştir. Ondan sonra sol olduğunu iddia eden partilerin akıbeti malumunuz. Evet millet birkaç koalisyon ortaklığı dışında sol ya da sosyal demokrat olduğunu iddia eden partilere prim vermemiş, hükümete taşımamıştır. Ama 1950'den beri çoğunlukla halkıyla barışık -ya da barışık görünen- başbakanlar işbaşında olmasına rağmen cumhurbaşkanları -merhum Özal'ın iki yıllık dönemini dışarıda tutacak olursak- halk ile pek de barışık bir çizgide durmamışlardır. 1950'den bu yana halkıyla bütünleşen ve halkın bağrına bastığı tek cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal olmuştur. İlginçtir darbeci olmasına rağmen Özal'dan sonra son 50 yılın en sempatik cumhurbaşkanı Kenan Evren olmuştur. Siyasetin içinden gelmesine ve sivil olmasına rağmen olağanüstü süreçte takip ettiği politikalarla millete ters düşen Demirel'in çizgisini maalesef Sayın Sezer sürdürmektedir. Mesela şu anda kronik bir sorun haline dönüşen meslek liseleri ve başörtüsü meselesi Sayın Demirel'in eseridir. Geçenlerde bir tv kanalında günah çıkartırcasına meslek liselerini savunan sayın Demirel, kesintisiz yasasının mimarlarına iktidar yolunu bizzat kendisi açmıştır. 55. hükümetin kurulması sırasında görevi 282 milletvekilinin desteğiyle Çankaya'ya çıkan Çiller'e değil de Yılmaz'a vererek olağanüstü sürecin startını bizzat kendisi vermiştir. Yine İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü seçimlerinde, adayların tamamı biz kılık kıyafetle değil bilim ile uğraşırız dedikleri halde sadece başörtüsüyle savaşacağını açıkça ilan eden Alemdaroğlu'na görevi vererek başörtüsünü sorun haline getiren de Sayın Demirel olmuştur. Başbakanlığı döneminde savunuyor göründüğü değerlere cumhurbaşkanlığı döneminde sahip çıkmamıştır. Cumhurbaşkanlığı makamı halkın değerleriyle barışık olmaz dercesine bir çizgi tutturmuş ve bu itibarla Kenan Evren'in bile gerisinde kalmıştır. Sayın Sezer hakkında hiçbir şey söylemeye gerek yok. Her şey ortada. Kendisini o makama seçenlerle bile kavgalı olduğu ve o kavganın bu millete nelere mal olduğunu bilmeyen yok. Bu dönemin sorumluluğu da maalesef MHP'ye aittir. Çünkü başbakanlık da cumhurbaşkanlığı da 21.dönemde sağın en büyük partisi olarak Meclis'e giren MHP'nin en tabii hakkıydı. Seçim sonuçları belli olur olmaz FP ve DYP dinlenmeli mesajı vererek kendisini DSP'ye mahkum eden MHP cumhurbaşkanlığı seçiminde de partisi içinden çıkan adayı kameralar önünde töre adına tartaklayacak kadar olumsuz bir politika takip etmiştir. Sadi Somuncuoğlu'nun siyasi düşüncelerini paylaşmam ama bugün cumhurbaşkanlığı makamında Sayın Somuncuoğlu gibi bir şahsiyet oturuyor olsaydı Türkiye daha iyi noktalarda olacaktı bundan eminim. 2007 Mayıs'ında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin şimdiden kimi çevreler tarafından tartışılmasının altında, halkıyla ve halkının değerleriyle barışık bir cumhurbaşkanının seçilmesi ihtimali yatmaktadır. Neler olacak, 2007 Mayıs'ında göreceğiz.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |