T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 OCAK 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

İbrahim KARAGÜL

20. yüzyılın kötülük abidesi

Savaş suçu, insanlık suçu gibi kavramların bir anlamı var mı? Bu suçları işleyenleri cezalandıracak ya da suçu önleyecek bir kurum, mekanizma kaldı mı? Belli güç merkezlerinin çıkarlarına göre "adalet dağıtan"lar dışında, gerçekten insan hak ve onurunu esas alan bir yargı mekanizması var mı? En önemlisi de, bu suçları önlemeye veya suçluları cezalandırmaya yönelik ahlaki bir hareket noktamız kaldı mı?

Devlet eliyle terörün, devlet eliyle katliamın, devlet eliyle savaş suçunun işlendiği, yeryüzünde barış ve adaleti esas alarak kurulan organizasyonların koruması altında insanlık suçlarına imza atıldığı bir dönemde, hepimiz için daha özgür yarınların güvencesi var mı? ABD/İsrail'in son beş yılda öncülük ettiği trajedilerden sonra bunlara evet demek ne kadar da zor!

Soykırım yapanları alkışlıyoruz. Nefret etmiyoruz. On binlerce insan öldüren liderlerin meşruiyetini sorgulamıyoruz. Ölümler izliyoruz; yaşlıların, kadınların, çocukların, ülkeleri ve özgürlükleri için mücadele edenlerin öldürülüşünü, aşağılanmalarını... Acı çekenler bizlerde derin izler bırakmıyor. Bakışlarımız sıradanlaşıyor, kalplerimiz sıcaklığını kaybediyor. Özgürlük, adalet ve güvenlik uğruna bizlere özgürlüğün, adaletin ve güvenliğin olmayacağı bir dünya kuruyorlar. Reflekslerimizi kaybetmiş halde izliyoruz.

Bir "insanlık suçlusu", "barış adamı" oluveriyor, kabulleniyoruz. Bir "işgal", "özgürlük operasyonu" oluyor, kabulleniyoruz. Bir "savaş", "demokrasi projesi" oluyor, inanıyoruz. Bir katliam terörle mücadele olabiliyor, sorgulamıyoruz. Yeryüzünü ateşe atanları yadırgamıyoruz. Zihinlerimiz kontrol altına alınıyor, duygularımız ve insani değerleriniz köreltiliyor, fark etmiyoruz.

Şimdi ölümle pençeleşen Ariel Şaron'u yazacağım bu hafta. ABD Başkanı George Bush'un "Barış adamı" ve ortağı ilan ettiği "20. yüzyılın en önemli insanlık suçlusu" olmaya aday birini... Öldürmeye, yok etmeye, soykırıma, hukuksuzluğa, acımasızlığa, vahşete ayarlı bir hayatı... Askerken de, siyasi liderken de, ölüm döşeğindeyken de terörist olan, bir çete lideri gibi düşünüp hareket eden, hiçbir zaman devlet adamı olamayan kişiyi. 1928 yılında Kfar Malal'da doğan, 14 yaşından bu yana gücünü, zamanını, düşüncesini ve hareketlerini öldürmeye, suikastlere, terörist saldırılara adayan, en ürpertici cinayetlere imza atan, öfkesini zeytin ağaçlarına kadar yansıtan birini...

Şimdi ölümle pençeleşiyor. Arkasında alkışlanacak, selamlanacak hiçbir şey bırakmadan gidecek. Hep kötülükle, yaşattığı acılarla, akıttığı gözyaşlarıyla anılacak. Sadece Filistin'e değil, yeryüzünün bir çok bölgesine ektiği kötülük tohumlarıyla hatırlanacak. Hiçbir günahı olmasa bile, ömrünün son günlerinde Yaser Arafat'a yaşattıkları, dünyanın sessiz bakışları arasında bir halkın doğal liderini tecrit etmesi, aşağılaması ve yavaş yavaş öldürmesi unutulmayacak.

Sabra ve Şatilla'dan Cenin katliamına kadar, Şaron'un günah galerisinden örnekler sunmaya devam edeceğiz.

On gün sonra bayramın birinci günü yine birlikteyiz. Hepinizin bayramını kutluyorum.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi