T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 30 NİSAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Osman Pepe uğraşmadı değil, ama...

1983'de çıkan Çevre Yasası'nın eksiklerinin giderilmesi için tam 11 yıl beklenildi. 1995'te gündeme gelen değişiklik öngören tasarı (nihayet) bu hafta içinde Genel Kurul'a inerek yasalaştı. Epeyce başbakan eskitmiş bir tasarı yani...

Peki bu gönülsüzlüğün nedeni neydi? İlk kez Tansu Çiller tarafından Meclis Komisyonu'ndan çekilen değişiklik öngören tasarı sonra gelen hükümetlerce de niçin olması gerektiği ölçüde ciddiye alınmadı? Dikkat ederseniz, sözümüz sadece geçmiş hükümetlere değil. Tasarıyı bugüne kadar bekletenler arasında AKP hükümeti de var.

Herkes gönülsüzdü, çünkü bizim gibi "kalkınma" yoluna girmiş ülkeler için "Çevre Yasası"nın son derece "can sıkıcı" sonuçlar doğuracağının hemen herkes farkındaydı. Yalan da değildi yani; çünkü gerçekten de, Çevre Yasası'nın tarifini verdiği "sürdürülebilir kalkınma" (yani özetle ortalığı savaş alanına çevirmeden kalkınma) pahalı bir iştir. "Tuzu kuru" ülkelerin çevrecilik heveslerine kapılacak durumda değildik herhalde...

Neyse, Çevre Yasası artık onay için Köşk'ün yolunu tuttuğuna göre bu faslı daha fazla uzatmayalım. Ama madem ki söz "tuzu kuru" ülkelerden açıldı, o halde şunu da unutmayalım: 11 yıldır komisyonlarda bekleyen tasarının yasalaşmasını bu ülkelerin oluşturduğu Avrupa Birliği'nin uyarı ve baskısına borçluyuz. Eğer bu yola girilmemiş olsaydı, söz konusu tasarı en az bir on yıl daha beklerdi.

10 yıl süründürüldükten sonra Genel Kurul'dan geçen yasa neler diyor?

Önce bilinçli bir çevreci olmasının yanı sıra çevre hukuku alanına ilişkin donanımı da kuvvetli olan avukat Noyan Özkan'ın Çevre Yasası'na sıcağı sıcağına getirdiği (Noyan arkadaşımız bu eleştirilerini de çoğu zaman olduğu gibi yine "Cumhurbaşkanlığı" makamına hitaben kaleme alarak bence yine iyi yapmamış ama neyse konumuz bu değil şimdi!) eleştirilere değineceğim:

Özkan, önce, geçen yıl yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu'nun "Çevrenin kasten kirletilmesi" ve "Çevrenin taksirle kirletilmesi" başlıklı 181/1 ve 182/1 maddelerinde sıralanan çevre suç ve cezalarının "bazı menfaat gruplarının baskısı sonucunda" ertelenmiş olmasını hatırlatıyor. Bu hatırlatma yerinde, çünkü şimdi de Çevre Yasası'nın bu ertelemeyi ertelediğine şahit oluyoruz! "...temel bir kanun olan Türk Ceza Kanunu'nun, zaten haksız ve yanlış ertelenmiş olan iki önemli maddesinin bir başka kanunla ertelenmesi de kanuna karşı hileden başka bir şey değildir."

Özkan'ın yasayı eleştirirken altını çizdiği ikinci önemli husus, Çevre Yasası'nın "Petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetleri, Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamı dışındadır" diyen 7. maddesinin 3. fıkrasıdır: "Madencilik ve petrol faaliyetlerinde (evvelce madencilik mevzuatı ile uygulana gelen) ÇED muafiyeti getirilmesi ile yakın dönemde telafisi imkansız doğa katliamları açılacaktır." Gerçekten de, geçen yıl çıkarılan "Maden Faaliyetleri İzin Yönetmeliği" madencilerin elini çok rahatlatmıştı. Çevre Yasası da bu "rahatlamayı" tasdik ediyor! ("Madenciler" deyip geçmeyin, gazeteleri bile var!)

Çevre Yasası'nın getirdiği "idari cezalar"a gelince: Yasayı kaleme alan ve kabul eden milletvekilleri kusura bakmasınlar ama bu para cezalarının caydırıcılığı haddinden fazla zayıftır. Bakın mesela şu örneğe: "Petrol ve türevleri (ham petrol, akaryakıt, sintine, slaç, rafine ürün, yağlı atık vb.) tahliyesi ve deşarjı yapan tankerlerden bin (dahil) gros tona kadar olanlar için gros ton başına 40 Türk Lirası...." Görüyorsunuz "sudan ucuz" bir para cezası bu...

Sonra şu "atıksu altyapı sistemleri ve katı atık bertaraf tesisleri kurma yükümlülüğü"ne ilişkin getirilen cezalar. Kurum ve kuruluşlar bu yükümlülüklerini belirtilen süre içinde yerine getirmemeleri halinde kaç para ceza ödeyecekler. Bir örnek de buradan: Bir "organize sanayi bölgesi" eğer sözü edilen yükümlülüğünü iki yıl içinde yerine getirmez ise 100.000 Türk Lirası idari para cezası ödeyecek. Bunun adı caydırıcılık mı şimdi?

Toparlayacak olursak: Osman Pepe'nin gönlünden geçen yasanın bu olmadığını sanıyorum. Bu konunun çok daha sıkı tutulmasından yanaydı sanki. Uğraşmadı değil ama bu kadarını çıkarabildi.
Neyse, çok da kötümser olmayalım; hiç yoktan iyidir yine de...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi