T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 30 NİSAN 2006 PAZAR | ||
|
Merhum Cemil Meriç'in çoğu kitabı, umumiyetle, muhtelif dergilerde daha önce yayımlanmış değişik türdeki yazılardan, mülâkat metinlerinden ve bir vesileyle ilgili dosyalara yerleştirilmiş bulunan yeni-eski çevirilerden oluşur. "Hind Edebiyatı" (1964) ve "Saint-Simon" (1967) başlıklı ilk iki kitabı istisna edilecek olursa, diğer eserleri, muhtelif denemelerden müteşekkil —başarılı veya başarısız— birer derleme hüviyeti taşır. Nitekim kendisi de şöyle der: — "Mecmualar benim için birer tecrübe yeridirler. Onlarda yazdıklarım bir nevi müsvedde mahiyetinde. Sonra kitaplaşırlar. Kitaplaşırken de son şeklini alırlar." "Bu Ülke" (1974), dili ve üslûbu itibariyle emsalsizdir. Başarılı bir derlemedir; insicamı ve bilhassa üslûbundaki titizlik göz kamaştırıcıdır; zira kendi ifadesiyle: "yarım asırlık tetebbûun bir sanatçı mizacından süzülen usaresidir." Hemen ardından "Umrandan Uygarlığa" (1974) ve daha sonra "Mağaradakiler" (1978) yayımlanır. İnsicam ciddi ölçüde zayıflamaya, dağılmaya ve üslûb ise farkedilecek ölçüde gevşemeye, hatta zaman zaman solmaya başlamıştır. Nitekim yazar, "Umrandan Uygarlığa adlı eserine niçin ödül verildiğini anlayamadığını itiraf edip 'sebep' sadedinde bizzat şöyle der:
"Kırk Ambar" (1980), "Bir Facianın Hikâyesi" (1981), "Işık Doğudan Gelir" (1984) ve "Kültürden İrfana" (1986) adlı kitaplar hakkında verilebilecek bizce en müsamahalı hüküm, yazarın kendi hükmünden farklı olmayacaktır. Hiç kuşkusuz ki bu istenmeyen neticenin kimi haklı sebepleri vardır. Bu bakımdan işaret ettiğimiz zaaflarına rağmen, bu eleştiri, kitapların değerini aslâ azaltmaz. Tahammül gösterilmek kaydıyla, istifade edilebilir durumdadırlar. Balzac'ın eserleri hakkında, Cemil Meriç'in henüz genç bir mütercimken yaptığı şu haklı tesbiti, biz de bugün pekâlâ kendi eserleri için tekrarlayabiliriz:
Altı romanını inanılmaz bir ustalıkla Türkçe'ye çevirdiği ve bütün Batı edebiyatını Balzac'ın rehberliğinde adım adım dolaştığı halde, "âşığı" olduğu bu Fransız romancının külliyâtı hakkında genç mütercim Cemil Meriç'in yaptığı şu soğukkanlı açıklamaların ciddiyeti, samimiyeti ve vukufiyet derecesi karşısında hûşûyla eğilmekten kendimizi alamıyoruz:
Dağın zirvesi, eteklerinden bakıldıkta, daha yüksek görünür; başka bir ifadeyle büyük adamların hataları da büyük olur. O halde aldırmayıp yola devam ediyorsanız, aşkınızdan şüphe etmenize gerek yoktur! Cemil Meriç'in kitaplarında rastlanabilecek gözle görülebilir zaafların, hiç kuşkusuz muhtelif sebepleri var. Yazar, henüz hayattayken, bu zaafları ortaya çıkaran şartların, hatta zaaf göstermesine yol açan sebeplerin çoğunu, Jurnallerindeki samimi itiraflarını dikkate alırsak, tamamını bizzat dile getirmekten çekinmemiştir. Meriç'i ve eserlerini ciddiye alanlar, zaaflarını da ciddiye almak, azametli bir bina silsilesinde mermerden sütunların, tunç kubbelerin yanısıra inşâ edilmiş samandan kulübeleri de farketmek mecburiyetindedirler. Övgücü taifesinin iki yana yayılmış o tiksindirici dudaklarını nâsiyesinden uzak tutmayı becerebilmesi için, kişinin, herhangibir 'övgü' teşebbüsünün, övüleni mi, öveni mi büyütmeye yaradığına dikkat etmesi gerekir. Övgü, sadece övene yarıyorsa, kişi yanında toprak bulundurmalı; yoksa, bizzat kendisi toprak olmalı.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |