T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 30 NİSAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
İZDÜŞÜM
Abdullah MURADOĞLU

Beyaz Türkler ve Cumhuriyet

Yine herşey gelip, neyin sorun olup olmadığına dayanıyor.Türkiye biri post-modern darbe olmak üzere dört askeri darbe yaşadı.
Yani, 'demokrasi sorunu' yok diyebilir miyiz?
Her askeri darbenin birinci gerekçesi ise "irtica."
Dört darbenin muhatabı da 'sağ" hükümetlerdi.

Birincisinde Başbakan, Adnan Menderes, diğer ikisinde Süleyman Demirel'di.1997'deki postmodern darbenin hedefi ise Necmettin Erbakan'dı. Geçenlerde "Laikliğin nesini beğenmiyorsunuz?" diyen Demirel'in kendisi bir zamanlar 'gerici" olarak yaftalanırdı. Demirel, laikliğin gereği sayılan bazı uygulamaları sıkça eleştirirdi. Bunları yazmaya kalksak sayfalar yetmez. Bırakın bunları, daha 1948'de CHP içinde bile "Laiklik" masaya yatırıldı. İmam Hatip Okulları, İlahiyat Fakültesi, din dersleri CHP'nin gündemine girdi, bir kısmı uygulandı. Ondan önce iki üç insanın bir arada Risale-i Nur okumaları, zikir çekmesi bile irticai sayılıp takibat konusu edilirdi. İnsanların, cenazelerini tekbirlerle uğurlamaları bile irtica idi. Mareşal Çakmak'ın cenazesini hatırlayın.

***

İrtica, hem Osmanlı hem Cumhuriyet'in en uzun süreli düşman kavramıdır. Aklı başında bir insan irticadan yana olur mu hiç? Ama irtica kapsamı içine alınan herşey irtica mıdır? Sorun burada. Ne yaptık, Cumhuriyet'in İmam Hatip Okullarını ve bu okullarda okuyan vatan evlatlarını bir kalemde "irtica sepeti"nin içine koyuverdik. Koyduk da ne oldu? Yeni sorunlara kapı araladık. Yetmedi, bu vatanın başörtülü çocuklarını da aynı sepetin içine koyuverdik. Kürtler, yine öyle.

Yani birileri, kendilerinde bu hakkı görüyorlar, istediklerini istedikleri sepetin içine koyuveriyorlar?

Bu durumda, demokrasinin, laikliğin, milli egemenliğin yeni tarifine ihtiyaç yok diyebilir miyiz?

Ya da her sorunda olduğu gibi, ileriye atmaya devam mı edelim? Böyle yaparsak, herşey güllük gülüstanlık mı olur?

***

Kırmızı Kitap-Gizli Anayasa tartışmaları yetmezmiş gibi, eski 'Beyaz Türkler' tartışması hortladı. Meğer kanla irfanla kurulan bu cumhuriyetin bir de gerçek sahipleri varmış, bunlar kendilerine 'Beyaz Türkler' derlermiş. Satıraralarına bakarsanız, halkımız yaşam biçimlerini, kendilerini efendi sanan bu Beyaz Türklere göre ayarlamalılar. Bir zamanlar, DP'liler için de neler demişlerdi, "Kasketliler", "Ağzı ayran kokanlar" vesaire.

'Atamalı demokrasi" yerine "Seçilmeli demokrasi' geldi ya, ondan.

27 Mayıs'ta askeri darbe olduğunda, DP'yi destekleyen Beyaz Türklerin bir kısmı hemen yan çizmiş. Gazeteci Recep Bilginer'in zikrettiği bir olay vardır, Esentepe Gazeteciler Mahallesi'nde yaşanmıştır. 27 Mayıs'ın ilk günleri, eşi DP Hükümeti döneminde bir KİT'te yüksek maaşla çalışıyormuş. Bu hanımefendi, "Ordu eğer geç kalsaydı aşağı mahallelerden gelenler hepimizi birer birer boğazlayacaklardı" demiş.

Aşağı mahalleler dediği gecekondu semtiydi.

Yani Beyaz olmayan Türkler'in semti.

***

Kim şu Beyaz Türkler?

Osmanlı'da Tanzimat sürecinde, o da Mısırlı hidiv kadınlarının İstanbul'a taşıdıkları alafranga yaşam tarzını benimseyen bir imtiyazlı zümre. Bir başka tabirle "Devletlü"ler. Bu zümreye Cumhuriyet'te yenileri eklendi. Yakup Kadri'yi, Falih Rıfkı'yı okuyun, bu yeni zümreyi onlardan öğrenin derim. Devletin parasıyla kurulan gazeteler, bankalar, şirketler. Bir bakın, İş Bankası'nın ilk elli yılında krediler nasıl, kimlere ve hangi alanlara tahsis edilmiş? Üreten, istihdam eden sanayi sektörüne mi, yoksa rantiye sektörlerine mi gitmiş?

Değişmek bile Beyaz Türkler'in hakkı. Beyaz Türk değilseniz, değişseniz bile yetmez, sahneyi terketmelisiniz. Hani bir zamanlar, "Komünisttir", "Fabrikalara el koyacak" diye korktukları Karaoğlan'ı, yani Bülent Ecevit'i az sigaya çekmediler. 1972'de Hürriyet'in patronu Erol Simavi, muhabir gönderip, "Ecevit, komünist olmadığını açıkça söylesin, hem manşetten verir, hem kendisini destekleriz" diye haber göndermiş. Ama Ecevit'in ağzından bu lafı alamamışlar.

Beyaz Türkler, bir bakarsanız, askeri darbelere alkış tutar, bir bakarsınız sıkı demokrat kesilirler. Bir bakarsınız en anti-demokratik uygulamaları savunurlar. Duruma göre yön değiştirirler. Şimdi de 'Beyaz Türkler cemaati', AK Parti'lileri sigaya çekiyorlar. Başbakan çıkıp "Milli egemenlik duvarda değil her yerde olacak" dedi ya, saldırıya geçiyorlar. Başbakan ne kastetti? Ne kas-tedecek, cümle gayet açık. Cumhuriyet ile oligarşi biribirinden ayırılacak. Millet herşeyin farkında.

Demokrasilerde "çıkar" odaklı mücadeleyi anlarım,ama hiç olmazsa, "ülke çıkarları"nın gerisinde kalsın.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi