![]() T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
![]() | |
![]() |
![]() | |||
![]() |
Y A Z A R L A R | 10 NİSAN 2006 PAZARTESİ | ![]() |
![]() |
| ![]() |
KANUN ÇIKARMAK VEYA
KOMİSYON KURMAK
Mesela bir trafik kazasında ölüm ve yaralanma yoksa iki tarafın sigorta poliçe numaralarını karşılıklı olarak bildirmeleri yeterli olmalıdır. Ancak ülkemizde, kaza yapan taraflar, ellerinde krikolarla birbirine saldırırlar. Polis gelip zabıt tutmadan kaza yerinden ayrılamazsınız. Polis geldiği zaman sizi alkol muayenesine gönderir. Alkol muayenesi için belli bir hastanenin, belli bir kliniğine girmek zorunda kalırsınız. Kazada yaralanma olmuşsa, yapmanız gereken şey, yaralıyı en yakın hastaneye götürmektir. Ancak, kazadan sonra oradan kaçmazsanız, yaralının yakınları veya yoldan geçenler sizi linç etmeye kalkarlar. KANUNSUZ CEZALAR
Bir hırsızı tutuklayabilir, mahkûm olmuşsa cezaevine koyabilirsiniz. Fakat ona tokat atmaya hakkınız olmamak gerekir. Bir idam mahkûmunu asabilirsiniz. Ancak onun yüzüne tüküremezsiniz. Birçok kimse, mahkemeye çıkmaktan korkmaz. Fakat mahkemeye götüren polisin tutumundan, adliye koridorlarında gördüklerinden ve hatta davaya bakan hâkimin davranışlarından korkar. Ülkemizde devletin baba olduğu söylenir. Ancak, devlet babanın gölgesi o kadar ağır hale gelmiştir ki, asıl sıkıntımız buradan kaynaklanmaktadır. Batı kamuoyu bu durumun farkındadır. Bu sebeple ki bize, "uygulamayı görelim" diye dayatmaktadır. Biz ise uygulama deyince, sadece hâkimlerin kararını anlamaktayız. Bu kararların kanuna uygun ve adil olup olmadığına dikkat ederiz. Asıl sorun, hâkim tarafından karar verilinceye kadar geçen süredeki uygulamada yatmaktadır. Türkiye'de kanunlarda yazılı cezalar pek uygulanmaz ve hatta uygulanamaz. Ancak kanunlarda yazılı olmadığı halde uygulanan nice cezalar vardır ki, demokrasimizin asıl kamburu buradadır. Uygulama deyince sadece devletin ve onun kurumlarının değil, medyanın, vatandaşın davranışları da bunun içine girmektedir. Şahit olduğum bazı hukuk içi veya hukuk dışı davranışları başlarından geçmemiş kimselere anlattığım zaman muhataplarımın çoğu inanmıyor ve yalan söylediğimi zannediyor. Oysa inkâr etmekle gerçek değişmiyor ki... Bu gün, devlet yetkililerinin söyleyeceği bir savunma vardır: Biz kimseyi korkutmuyoruz... Bir kimsenin korku duyması için mutlaka bir korkutanın olması gerekmez. Bu korku, çocukluğumuzdan beri kafamızda oluşmuş bir jandarma, polis veya zabıta memuru imajından ileri gelmektedir. Bu imajı düzeltmeden, yaptığımız ve yapmak istediğimiz reformlar havada kalacaktır. İlk defa milletvekili seçildiğim zaman, bilge bir vatandaşımız bana şunu söylemişti: "Milletvekilim sizin işiniz çok zor... Çünkü bu ülkede 450 kişi kanun yapar milyonlarca kişi, kanuna karşı hile düşünür. Elbet de milyonların aklı, 450 kişiden daha üstündür."
![]() |
![]() |
![]()
|
![]() |
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
![]() |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |