T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 7 NİSAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yasin DOĞAN

PKK, DTP'yi de boğuyor

Dünkü gazete sayfaları PKK kaynaklı terör ve şiddet olaylarıyla doluydu: - Şırnak'ın Gabar Dağı Seslice mevkiinde 5 asker şehit oldu, 6 asker de yaralandı.

- Bingöl'de bir polis noktasına yapılan saldırıda 1 polis memuru şehit oldu, 7 polis yaralandı.

- İngiltere'nin başkenti Londra'daki üç ayrı banka şubesine molotofkokteylli saldırı düzenlendi.

- Esenyurt Ak Parti İlçe Teşkilat binasına bomba atıldı, 2 kişi yaralandı.

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in "Ben Türkiye siyasetinin en önemli meselesi olan Kürt sorununda, şiddeti kesinlikle reddeden, barışçı, demokratik çözüm arayan, buna inanan bir Kürt siyasetçisiyim. Bu halkın desteğiyle seçildim ve her durumda halkımın yanındayım. Son olaylarda da bunu gördük ki; Türkiye siyasetinde barışı istemeyen, barış taleplerini reddeden ve şiddeti çözüm olarak gören toplumsal ve siyasal odaklar var" şeklindeki sözleri acaba bu olayları ve PKK'yı mı kastediyor?

Tabii ki değil.

DTP'li siyasetçiler bu tür olayları terör eylemi olarak kabullenmediklerinden PKK'yı da terörist örgüt olarak adlandırmıyorlar. Bu tavır, sadece DTP'lilerin teröre yönelik tanım farklılıklarından kaynaklanmıyor, aynı zamanda PKK'yı kardeş kuruluş gibi görmelerinden kaynaklanıyor.

Öyle olunca PKK militanlarının cenazelerinde boy gösterirken, diğer cenazeleri devlet şiddetinin doğal bir sonucu gibi görüyorlar.

Böylece de terör örgütünün "siyasal taşeronu" olmaktan kurtulamıyorlar.

Son 16 yılda DEP, HEP, ÖZDEP, HADEP isimli partiler kapatıldı, DEHAP'ın davası sürüyor, DTP de aynı kulvarın aynı bakış açısına sahip partisi olarak kapatma davası açılması için elinden geleni yapıyor.

Eski DEP lideri Feridun Yazar 'kurucu üye'si bulunduğu DTP'nin geçmişten ders almadığını savunmuş. Yazar bu anlayışla, DTP'nin de Türkiye partisi olamayacağını söyleyerek, "Eski klasik siyaseti devam ettiriyorlar. DTP'nin artık netleşmesi gerekiyor. Siyaset üretme noktasında eksiklikler var, bir yenilik yok. Her tarafa çekilebilen cümlelerle siyaset yapılmaz" demiş.

DTP'liler kendilerine sorulan sorulara bir türlü net cevap veremiyorlar. Ya Yazar'ın dediği gibi her tarafa çekilen muğlak ifadeler kullanıyorlar ya da soruya cevap vermek yerine başka şeyler anlatıyorlar.

Ahmet Türk çıktığı televizyon programlarında büyük bir hünerle soruların çoğuna cevap vermek yerine bildiğini okuyor.

Baydemir de Tempo'da Doğan Ertuğrul'un sorularını cevaplarken aynı taktiği kullanıyor. "Türkiye kamuoyunda, 'Örgüt ne isterse Kürt siyasetçiler onu söyler' şeklinde bir inanış var. Sizce bu inanışın kırılması gerekmiyor mu?" sorusu yine cevapsız kalıyor.

"Kürt aydınları ve siyasetçileri de şiddeti beslemiyor ve teşvik etmiyor mu?" şeklindeki soruya Baydemir'in yanıtı şöyle: "Sorunlar sadece ak ya da kara olsaydı, çözümü kolay olurdu. Ama öyle değil ve çözüm için daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor. Ben iki tutum için de söylüyorum; bu halkların beraber yaşamasını istiyorsak, şiddeti kesinlikle reddetmemiz gerekiyor."

Pekiyi şiddeti nasıl reddedeceğiz? Belediye otobüslerini ateşe verip insanları öldüren terör örgütünü görmezden gelerek mi?

Bugüne kadarki etnik milliyetçi Kürt partileri nasıl şiddet ve terörle arasına mesafe koyamayıp, PKK'nın yan kuruluşu konumundan kurtulamadıysa, bundan sonrakilerin de fazla yapabileceği bir şey görünmüyor.

PKK 'silah bende, bu piyasa benim, sivil ve meşru bir harekete geçit vermem' anlayışı içinde Kürt kökenli her türlü inisiyatifi boğacağını gösteriyor.

Bu psikolojiyi ve çaresizliği Baydemir'in şu sözleri güzel özetliyor:

"Tüm dünyada, PKK'ya benzer örgütlerde siyasi kanat, silahlı kanadı kontrol ediyor. Kürt muhalefetinde ise silahlı militanlar Kürt siyasetçileri rehin almış gibi bir görüntü yok mu? Görüntü böyle olabilir. Ancak şuna dikkat etmemiz gerekir; otoriter yönetimlerde asker, siyaset üzerinde zaten hep baskındır, kontrolü elinde tutmak ister. Devletlerde de bu böyle değil mi? Bu bölgesel şartlarda ortaya çıkan yapılanmalarda da aynı şey var."

Bu cümle hem çarpıklığı, hem yanlışlığı, hem çaresizliği, hem de iflah olunmayacağını çok iyi gösteriyor.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi