T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 31 MART 2006 CUMA | ||
|
Her yıl bu zamanlar yapılan ATC toplantısı olağanüstü sönük geçmiş; manzarayı acıklı bulup "Türk-Amerikan ilişkileri çok kötü" sonucunu çıkartanlar oldu. Türkiye-Amerika ilişkileri kötü olabilir, ama bu sonuca ATC toplantısına bakarak varmak doğru değil... ATC'nin derdi başından aşkın çünkü... ATC 'American-Turkish Council' (Amerikan-Türk Konseyi) adının kısaltılmışı. Yıllardır bu ad altında faaliyet gösteren ve her yıl iki tarafın önemli insanlarını Washington'da biraraya getiren bir örgüt bu. Başında bir zamanlar Ulusal Güvenlik Konseyi başkanlığı yapmış Brent Scowcroft bulunuyor örgütün. ATC savunma sanayii ve enerji alanlarında faaliyet gösteren firmaların desteğiyle ayakta duruyor...
28 Şubat'ın düdüğü bir ATC toplantısı sırasında çalınmıştı; Org. Çevik Bir'in Sincan'dan geçen tankları 'balans ayarı' diye tanımlamasıyla... Aynı toplantıda Refahyol Hükümeti'nin bakanı olarak Abdullah Gül de bulunuyordu; herkesin dikkati siyasetçilerden çok askerler üzerinde yoğunlaşmıştı... Ben de ATC'nin müdavimlerinden sayılırım. Yıllardır ya doğrudan ATC toplantılarını izlemek üzere giderim Washington'a, ya da zaten bir vesileyle o sıralarda oradayımdır ATC'ye de katılırım. Bu yıl da, uçak biletim alındı, otelde yerim ayrıldı, son dakikada caydım. İçimden "Bu önemli olaya mutlaka bu yıl da tanıklık etmeliyim" düşüncesi geçmediği için... Sanırım, Türkiye'den ve ABD'den gitmeyenlerin çoğu son dakika iptalleridir. Muhtemel sebepleri de benim iptal gerekçeme yakındır. Örgütün zor günlerden geçtiğine ve bunun üstesinden kolay gelemeyeceğine inanıyorum ben. ATC'nin zorluğunun Türk-Amerikan ilişkileriyle hiçbir ilgisi yok; sorun daha çok örgütün yapısıyla ve o yapının son zamanlarda aldığı darbelerle ilgili... Şu yakınlarda iki darbe yedi ATC: İlki, 11 Eylül'den hemen sonra FBI'da 'Türkçe mütercimi' olarak çalışmış Sibel Edmonds adlı Türk kızından geldi bu darbelerin... İkincisi de Amerikan yönetiminden; ATC'ye en büyük desteği verenlerden AIPAC adlı İsrail örgütü soruşturma geçiriyor ve Türk-İsrail ilişkilerden sorumlu iki AIPAC üyesi 'casusluk' iddiasıyla yargılanıyor... Kısacası, ATC'nin sorunu Türk-Amerikan ilişkilerinin buzdolabında olmasından değil; tam tersine, toplantı galasına katılan ABD Genelkurmay Başkanı Peter Pace, "İkili ilişkilerimiz hayatî önemde" diye özetlenebilecek bir de konuşma yaptı. ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacı azalmıyor büyüyor; ABD'nin Türkiye'de Ak Parti gibi bir partinin iktidarda olmasına önem verdiği de her halinden belli. ATC'nin fiyakasını bozan Sibel Edmonds, 11 Eylül sonrasının paranoya ortamında, "Birileri ABD yönetiminin çıkarlarına karşı faaliyet gösteriyor; Mafyatik ilişkilere bulaşmış bir örgütün Washington yönetimine sızma girişimleri var" iddiasını seslendirmişti. Adalet Bakanlığı ortalığı hararetlendiren bu iddia üzerine soruşturma açtı; aylar boyu medyada işlenip durdu konu... Sonunda, Edmonds'un suçladığı örgütün adı da öğrenildi: Meğer ATC imiş... Soruşturmadan sonuç alınmaması önemli değil; iddiaların gazetelerde, tv'lerde ve Vanity Fair gibi etkili çevrelerce okunan dergilerde yer alması ATC'ye katılımı olumsuz etkilemiştir mutlaka. Unutmayalım, Irak'a savaş başlatmak için "Saddam nükleer hammadde peşinde" yalanına sarılan Washington yönetiminin maskesini düşüren Büyükelçi Joe Wilson, CIA'de 'gizli ajan' olarak çalışan eşi Valery Plame'le, bir ATC toplantısı sırasında tanışmıştı... Bu olaylar sayesinde, ATC, kendine özgü bir 'şöhret sahibi' ABD'de... ATC toplantısının yapıldığı günlerde Washington başka etkinliklere de sahne olur. Ya JINSA toplantısı vardır aynı dönemde, ya bir AIPAC etkinliği... İki yıl önce Başbakan Tayyip Erdoğan geldiğinde JINSA toplantısı vardı ve bir Türk bakan o toplantıya da gidip Mehmet Emin Karamehmet'e JINSA tarafından verilen şilti sunmuştu... İsrail Lobisi olarak çalışan AIPAC'ın iki yetkilisi, Steve Rosen ile Keith Weissman, casusluk suçundan yargılanıyor. Larry Franklin adlı Pentagon çalışanı, bu ikiliye, İsrail'e göndermek üzere, çok mahrem dosyaları temin ediyormuş. Bir keresinde, Union İstasyonu'nda bir lokantada buluşmuşlar, oradan kalkıp bir başka lokantaya geçmişler, iyice boşalmış bir üçüncü lokantada günü tamamlamışlar; o arada Franklin dosyaları ikiliye teslim etmiş... Rosen ile Weissman ATC çevrelerinin iyi tanıdığı, her toplantıya katılan insanlar; Türk-Amerikan ilişkilerini İsrail üzerinden kotarma görevi onların çünkü. İkilinin gözden düşmesi de ATC'nin façasını hayli bozmuş olmalı... Yoksa gitse ve bu yazıyı Washington'dan mı yazsaydım?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |