Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Herkes sizin gibi düşünmek
zorunda değil...
Toplumsal histeriyi "vatanseverlik" saymaları gibi, başkasına söz hakkı tanımamayı da "demokrasi" zannediyorlar. Bu dediğiniz "faşizm"dir arkadaşlar. Tepkinizi yumurta atarak, sert sloganlar çığırarak dile getirebilirsiniz. Ya da fikrini beğenmediğiniz; bakışından, ses tonundan, kullandığı sözcüklerden hoşlanmadığınız yazarlara elektronik posta atıp olmadık hakaretler edebilirsiniz. Bunlar güzel. Fakat, belli başlı hususlara dikkat etmeniz, hem sizin gelişiminiz, hem de ülkenin geleceği açısından önem arzediyor. Birincisi şu: Niçin isminizi, açık adresinizi, telefon numaranızı belirtmiyorsunuz? Korktuğunuz bir şey mi var? İkincisi: Herkes sizin gibi düşünmek zorunda değil... Herkesin bir görüşü, her görüşün kendi içinde bir saygınlığı vardır. Herşeyin en doğrusunu, en güzelini siz bilecek değilsiniz. Başkaları da en az sizin kadar bilgili, donanımlı, vukuf sahibi olabilir ve haddizatında böyle olması da gerekmektedir. Üçüncüsü: Sizin gibi düşünenler "vatansever", sizin gibi düşünmeyenler "vatan haini" değildir. Herkes ülkesini, doğduğu toprakları, kendisini vareden değerleri sever. İş başa düştüğünde herkes vatanını savunur. Dördüncüsü: Herşey "siyah-beyaz"dan ibaret değildir. Her toplumda farklı renkler, farklı sesler, farklı görüşler olabilir. Olmalıdır da. Türkiye Cumhuriyeti, anayasasında da belirtildiği üzere, "laik demokratik hukuk devleti"dir ve farklılıklar hukuk güvencesi altına alınmıştır. Beşincisi: Recep Peker'in devr-i istibdadında yaşamıyoruz; "katılaştırılmış tektip toplum" düşüncesi, faşizan bir proje olarak tarihte kalmıştır ve biz bugün farklılıklarımızla, karşıtlarımızla birarada yaşamak zorundayız. Altıncısı: Bazı darbeler iyi, bazı darbeler kötü değildir. Her darbe kötüdür. Demokratik normale müdahale, hangi kutsal gerekçelerden kaynaklanırsa kaynaklansın, berbat bir şeydir ve ülkeyi geriye götürmüştür. Yedincisi Düz okumalardan ve hazır kalıp yargılardan kaçınmak, meselelerin "tekil bakışla" kavranamayacak boyutları bulunduğunu/bulunabileceğini bilmek zorundayız. Sekizincisi: Demokratikleşmeyi savunmak "vatana ihanet" değildir. Dokuzuncusu: Devletçiliği eleştirmek... Kamu iktisadi teşekküllerinin en azından bir kısmının özelleştirilmesini istemek... İktisadi, siyasi ve kültürel konularda daha "ademi merkeziyetçi" bir idari yapıyı savunmak... Etnik kültürel hakların demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olduğunu hatırlatmak... Çarpıtma ve gizlemelerle dolu resmî yakın tarihimizin hassas dosyalarla birlikte tartışmaya açılmasını istemek... Şimdi söyleyeceğim hoşunuza gitmeyecek ama, bunlar da "vatana ihanet" değildir. Onuncusu ve en önemlisi de şu: Unuttuğumuz, ya da işimize gelmediği için unutmuş göründüğümüz klasik hasletlerimizden biri "tahammül"se, biri de "edep"tir... Tepkilerimizi hiç değilse edep dairesi içinde, bir Türk'e, bir vatansevere, bir milliyetçiye yakışır nezahatte, kırıp dökmeden, muhatabımızın da en az bizim kadar vukuf sahibi olduğunu, meselelere en az bizim kadar kafa yorduğunu düşünerek dile getirelim.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |