AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Büyüyemiyoruz

Kabul etmek gerek. Türkiye'de büyümenin dinamikleri, sürdürülebilir büyüme olarak tanımlayabileceğimiz bir süreci temin edecek nitelik ve ölçeğe ulaşabilmiş değil. Bu yılın ikinci çeyreği büyüme verilerine göre Milli Hasılanın geçen yılın aynı dönemine göre artışı ancak % 3,4 olmuş. Buna göre Türkiye ekonomisi yılın ilk yarısında geçen yılın ilk altı ayına nispetle ancak % 4,3 büyüyebilmiş.

Öncelikle şunu açıkça ifade etmemiz gerek. Türkiye gibi nüfusu artan, nüfus seyyaliyeti yüksek, kalkınma yolunda ilerlemek isteyen bir ekonominin büyüyebilmesi elzemdir. Kaldı ki, brüt milli gelirinin üçte birini yatırıma dönüştüren bir ekonominin artan net milli sermayesi tabii olarak daha fazla gelir üretebilmelidir. Bu ülkenin yüzde on toleransla her yıl % 5 büyümesi normaldir. Geçen senenin ilk altı ayında aşırı büyümüş olduğumuz, şimdi ise normal bir platforma ulaştığımız tezi yeterince açıklayıcı değildir. Bu oranda bir büyüme oranı, büyümede zorlandığımız anlamına gelir.

Büyüme dinamiklerimizin sağlıksız olduğu, son birkaç yılın istatistiklerine yansıyan "yükselen" ve "düşen" sektörlere bakılınca daha net gözüküyor. Kriz sonrası büyümenin tetikleyicisi ihracat ve makine yatırımları idi. Ardından dayanıklı tüketim malları patladı. Bu yükselişten nasiplenen sektörler imalat ve ticaret kesimleri olmuştu. Son bir yıla baktığımızda ise, bu ateşleyici dinamiklerin ivme kaybettiğini, buna karşılık inşaat yatırımlarının ve giyim gibi yarı dayanıklı tüketim mallarının hız kazandığını görüyoruz. Özellikle inşaattaki atılım kayda değer, zira 1999 depreminden bu yana ilk defa ciddi bir yükselişe tanık oluyoruz burada. Ancak sektörlerde yaşanan bu hızlı parlama ve sönme olgusu, düşen kâr marjları ile birlikte söz konusu sektörlere yönelen yatırımların maliyetini arttırıyor ve kendilerini amorti etme imkânları daraltıyor. Haklı olarak pek çok kesimden şikâyetler duyuyoruz.

Dünya pazarlarına hızla entegre olan Türkiye ekonomisinin başlıca üç sorunu var. Bunlardan ilki, Türk halkının sermaye birikimine dönüşebilecek veya reel kesime finansman olabilecek mahiyette tasarruf yapmaması. Tabii olarak Türkiye hızlı büyüme dönemlerinde kendi iç imkânları ile kaynak oluşturamadığı için dış kaynağa ihtiyaç duyuyor.

İkinci sorun, birincisi sebebiyle ortaya çıkan marazların şiddetini arttırıyor. Bu da, Türkiye'de reel kesime destekçi olması gereken iki kesimde, yani kamu kesimi ve mali kesiminde ciddi bozuklukların bulunması. Mevcut tasarrufların önemli bir miktarına devlet kamu borçlanması aracılığıyla hâlâ büyük ölçüde el koyuyor. Mali kesim ise kamunun bu açığını kapatma maksatlı organize olduğu için reel kesime kaynak aktarma işlevini beceremiyor. Bankacılık sisteminde kaynakların arttığı, maliyetlerin düştüğü ve kamunun yükünün azaldığı dönemlerde dahi bankalar reel kesime yönelmek yerine bireysel pazarları tercih ediyor.

Ekonomimizin üçüncü aksaklığı ise reel kesimin yapısal bozukluklarından kaynaklanıyor. Daha önce de burada bu konuyu birkaç kez işledik. Bir taraftan enflasyon, bir taraftan devlet - vatandaş güvensizliği, bir taraftan iş tutuş tarzımızın yanlışlığı, Türk işletmelerinin yapısını bozmuş, sermaye birikiminin oluşmasını imkânsızlaştırmış, kayıtdışını güçlendirmiş ve onları döviz üretemeyen alanlara ve yollara sokmuştur.

Hâsılıkelâm, sağlanan istikrara rağmen büyüme dinamiklerimiz dengesiz, kararsız ve tutarsızdır. Bu şartlar altında sürdürülebilir büyüme mümkün değildir. Sürdürülebilir büyüme yoksa istikrar da kalıcı olamayacaktır.

Not: Yıllık iznimi kullanacağım için önümüzdeki iki hafta yazılarıma ara vereceğim.


15 Eylül 2005
Perşembe
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED