Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Sadece muhteşem bir öngörü mü, yoksa başka bir şey mi?
Hızla gelişen, (geliştirilen) son kışkırtma olaylarıyla ilgili haberlere ve yorumlara bakarken gerilere doğru bir arşiv taraması yapmak aklıma geldi. Nerelerden nerelere gelmişiz? Nasıl gelmişiz? Mersin'de, Nevroz kutlamaları sırasında birkaç Kürt çocuğunun Türk bayrağını yakma girişiminde bulunduklarına dair, bugün hala kanıtlanamamış iddialar üzerine gelişen (geliştirilen) olaylarla ilgili haberlere bir göz attım. Birçok haberde çocuklara o bayrağı kravatlı, düzgün giyimli bir şahsın verdiği ve "Hadi bu bayrağı yakın" dediği ileri sürülüyor. Yine o günlerde çıkan haberlere bakılırsa kimliği bilinmeyen o şahsın bulunduğu, ama polis tarafından serbest bırakıldığı anlaşılıyor. Sonra... Sonrası çocuklarla ilgili dava sürüyor ama işin bu tarafıyla ilgili bir gelişme yok. Buna rağmen niyeti kışkırtma olan ya da bazı meseleleri saptırmayı amaçlayan ve aklıbaşında gibi görünen herkes, -bunların başında gazete yazarları geliyor- söze 'bayrak yakma olayı" diye başlıyabiliyor. O günlerin sıcaklığında bu olmamış olay sonrası yaratılan kışkırtma ortamında Trabzon'da yaşanan linç teşebbüsleri ise hala hafızalarımızda. Arşivlere baktığımızda bunun da buram buram bir kışkırtma olduğu görülüyor. Olay sırasında linç edilmekten son anda kurtulan gençlerin tutuklandığını, buna karşılık linççilerden gözaltına alınan dahi olmadığını biliyoruz. Daha sonra ortaya çıkan bazı tepkiler üzerine bir iki linç girişimcisi hakkında dava açıldığını, ama linç teşebbüsüne maruz kalanlar için istenen cezalar yanında onlar hakkındaki ceza taleplerinin komik kaldığını da... Bu arada, bu linç girişimini, 'halkın bazı olaylar karşısındaki tepkisi' olarak değerlendiren kimi yazarların yazılarına da göz attım. Bunlardan biri, bu linç girişimlerine ve kışkırtma olaylarına 'Milli Dalga' diyordu. Emekli bir büyükelçinin kaleme aldığı yazı 29 Mart tarihini taşıyordu. "Bayrak yakma olayından sonra ülkede milli bir dalga kabarması olduğunda herkes müttefik." diye başlayan yazısında yazar, 'Bu gelişmeden korkan, Türk halkının tek hasletinin milliyetçilik olduğu gerçeğini küçümseyen liberal yazarlar'ı bu olayların tek sorumlusu olarak ilan ediyordu. Arkasından da "Bir yıl içinde ne oldu da, birkaç çocuğun bayrağı yerlerde sürüklemesi böyle bir heyelan yarattı?" diye sorup, yine kendisi cevaplıyordu. "Geçen yıl Kıbrıs'ta çıkarlarımızı savunmak için toplananların sayısıyla alay edenler kendileri değil miydi? KKTC'deki seçimler öncesinde meydanları dolduran aldatılmışları 'barış ve çözümden yana' diye niteleyip, Sn. Denktaş'ı yerin dibine batırmıyorlar mıydı? Annan Planı'nın ilk versiyonu çıktığı andan itibaren doğru dürüst müzakere edilmeden kabulünü savunmamışlar mıydı? Kürtleri ve Alevileri azınlık sayan AB ilerleme raporlarını kendi raporlarına geçiren büyük Türk hukukçuları(?) (Soru işareti yazara ait. KD) onlardan değil miydi? Aralarında Ermeni soykırımını kabul edenler hâlâ durmadan konuşmuyorlar mı? Cumhuriyet'i ve Kemalizm'i demokrasinin ve dolayısıyla AB üyeliğimizin önünde en büyük engel olarak sunan Batılıları desteklemiyorlar mıydı? Hepsinin ötesinde Türkiye'nin iç dinamikleriyle adam olamayacağını, AB'nin oluşturacağı dış dinamikler olmazsa kurtulamayacağımızı, bu nedenle ne pahasına olursa olsun AB'ye girmemiz gerektiğini savunmuyorlar mıydı? Bunlara karşı çıkanları milliyetçilikle suçlamakta bugüne kadar hiç fırsat kaçırdılar mı?" Bu satırlar, Türkiye'nin bugünlere gelişinin ardındaki gerçekleri bilmem yeterince açıklıyor mu? Tahrif edilerek aktarılan bazı olgulardan ve ajitatif bir niteliğe büründürülmüş cilalı laflardan şunu anlamak mümkün: Kıbrıs'ta çözüm istendiği için, Türkiye'deki insan hakları ve azınlıklar sorunlarına çözümler arandığı için, Ermeni meselesinin resmi tezler dışında da tartışılıp, Türkiye'nin geçmişi ile hesaplaşması gerektiği söylendiği için, cumhuriyet ve Kemalizmin demokratik değerler çerçevesinde yeniden konuşulması istendiği için ve en azından Türkiye'nin değişim sürecine yapacağı katkı nedeniyle AB üyeliği savunulduğu için, 'halkın tepkisi çığ gibi büyüyor.' Yazar, bu nedenle olsa gerek, "Bir ülkede milliyetçilik durup dururken kabaran bir dalgaya dönüşmez" diyor. Ona göre, linç girişimleri ve ülkede bugün iyice yaygınlaşma eğilimi gösteren muhtelif etnik kışkırtma olayları, milliyetçi tepkilerden ibaretti. "Sorun geçmişlerinde travma geçiren eski solcuların ve bazı Kürtlerin bir türlü iyileşememelerinden kaynaklanıyordu." Travma geçiren de değişemezdi. Netice olarak, yazı şu cümleyle tamamlanıyordu: "Bu gibiler köşelerinde yazmaya devam ederlerse, bir yıl sonra bugünü de arayabiliriz." Bir yıl beklememize gerek kalmadı.Yazının yayınlanmasından bu yana altı ay geçti. Türkiye'nin durumu ortada. Şimdi sormak gerekiyor: Bu, sadece büyük bir analiz ve öngörü örneği miydi? Yoksa bu yazı, bize bu işin arkasında başka şeyler olduğunu mu anlatmaya çalışıyordu.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |