Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Provokasyona gelmeyelim
Kürtler karar vermeli: Ya devletin attığı demokratikleşme adımları ve ekonomik iyileştirme programlarına destek verecek, "daha çok özgürlük", "daha çok refah" kapsamında meseleyi tanımlayacaklar ya da PKK'nın ülkeyi kan gölüne çevirerek otorite tesis etmeye çalışan provokasyonlarına destek vererek meseleyi "ayrılıkçı" bir çizgiye taşıyacaklar. Birincisinde Türkiye'nin eşit birer vatandaşı olarak ülkeye bağlılıklarını gösterecek ve temel haklar bağlamında iyi bir yaşama kavuşmayı tercih etmiş olacaklar. Tabii bu da demokratik bir mücadele sürecini gerektiriyor, çünkü hiçbir toplumsal kesim Türkiye'de sorunlarını yattığı yerden aşamıyor. İkincisinde güvenlik meselesine sıkışan ve demokratik hakları kısıtlayan dar alan içinde gerilimi daha da besleyecek ve toplumsal çatlamaya sebep olabilecek büyük bir istikrarsızlığın baş aktörü olacaklar. Kürt kökenli vatandaşlarımız içinde çok farklı ve çok fazla sorunu olanlar var. Ama bunların küçük bir kısmı "ayrılıkçı" talepler içinde. Çünkü bu mümkün de değil, doğru da değil, anlamlı da değil. Son günlerde PKK'nın tırmandırdığı sokak çatışmaları "toplumsal bir çatlama" üretmeyi amaçlıyor. Terör eylemlerinin dünya genelinde nefret çektiğini fark ettikleri için "sivil itaatsizlik" türü eylemlerle müzakereler başlamadan netice almak istiyorlar. Ama esnafın dükkanlarını taşlayan, ilgisiz insanlara zarar veren bu eylemler de demokratik bir hak değil, terörün farklı bir biçimi olarak ortaya çıkıyor. Bu ülkede 30 bin insan öldü, ama toplumsal bir kriz, toplumsal bir ayrışma yaşanmadı. Türkler ve Kürtler birbirine kin duymadı. Aynı düğünde, aynı cenazede, aynı apartmanda "kesret içinde vahdetin"in güzel bir örneğini verdiler. PKK'nın Kürtlerin tek temsilcisi olmak ve farklı sesleri yok ederek otorite sağlamak için giriştiği eylemler şehir merkezlerinde iki halk kesimini karşı karşıya getiriyor. PKK tüm terör örgütleri gibi egoist bir şekilde sadece kendisini düşünen, kutsayan, var etmeye çalışan yıkıcı tavrıyla, Kürtlerin menfaatlerinden, insanlıktan ve tüm kutsal değerlerden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Biraz insani, İslami, demokratik, medeni duygular içinde olan insanların bu çılgınlığa dur demesi, teşvik etmemesi, bu eylemlerle arasına çizgi çekmesi gerekir. Devlet de karar vermeli: Ya demokratik ve anayasal zemin içinde farklılıkların temel haklarını geliştirerek, ülkeye bağlılığı teşvik edecek bir "şefkatli devlet" tavrı gösterecek; ya da tüm Kürtleri aynı kefeye koyan, tüm sorunları güvenlik alanına sıkıştıran tahammülsüz bir tavır sergileyecek. Birincisinde PKK dışındaki sivil inisiyatiflerin gelişmesine zemin oluşturularak, halkların kaynaşmasının ve ülke bütünlüğünü korumanın şartları oluşturulacak. İkincisinde terör örgütüne endekslenen mesele tüm Kürtleri içine çeken ve önü alınamaz bir sorunlar yumağına dönüşecek. Eğer amaç, ülkenin ve devletin bütünlüğünü koruyarak, özgür ve mutlu insanların yaşadığı Türkiye ise, bunun yolu bellidir. Bugün bu hale gelen sorun geçmişteki bakış açısındaki çarpıklığın bir neticesidir. Herkesi aynı kefeye koyarak terör alanına sıkıştırmak, belli bir kesimi sistem dışında tutmak ve polisiye tedbirlerle pasifize etmek açısından bir fonksiyon görmüş olabilir, ama bu yöntemle milyonlarca insan aynı çıkmaz sokağa yönlendirilmiş oldu ve bugün bunun faturasını ödeme tehlikesi içindeyiz. PKK'nın toplumsal ayrışmayı körüklemesi kendi tiniyetinin bir sonucudur. Şehir merkezlerinde kimi milliyetçilerin fırsat bilerek bu durumu kaşımaları da bir o kadar yanlış, Türkiye'yi düşünmeyen bir tavırdır. Ama asıl provokasyona gelmemesi gereken Kürtlerdir. Kürt vatandaşlarımız bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sağduyulu bir yaklaşımla PKK'nın "gemiyi batırma"yı amaçlayan bu oyunlarına gelmemelidir. Bugün herkesin üzerine düşen sorumluluk, bu tür provokasyonlara gelmeyen, sağduyulu bir tavır içinde olmaktır. Bunun aksini yapanlar, bu ülkeye ve ülke insanına düşmanlık etmiş olurlar.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |