Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Tartışmanın temeli
Bir meseleyi tartışmaya temelinden, en dibinden başlamalı. Yüzeyde anlaştığınız ya da anlaşır gibi durduğunuz bir konuda, derine, dibe indiğinizde, bir de bakarsınız, ortada hiç de anlaşma yoktur. Bunu herkes kendi deneyimlerinden çıkartabilir. Ülkenin bölünmez bütünlüğü diyoruz örneğin. Bu bütünlüğün nasıl sağlanacağı üzerinde konuşuyorsunuz. Bölünmezlik konusunda uzlaşma içinde bulunduğunuzu düşünüyorsunuz. Ama işler belli bir noktaya geldiğinde, birden ortaya çıkıyor ki, onun bölünmezlik diye gördüğü şey senin nazarında parçalanmanın başlangıcını oluşturuyor. Senin bölünmezlik diye düşündüğün şeyse ona göre parçalanmanın yolunu açıyor. Ama, diye düşünüyor her iki taraf da, biz bölünmezlik konusunda uzlaşma içinde değil miydik? Demek ki, değilmişsiniz. Bizim, çocukluğumuzdan bu yana tıp alanındaki belli başlı değişikliğin çarpıcı bir örneğini ishal konusuna bakışta yaşadık. Çocukluğumuzda, ishal olana su içmeyi yasaklarlardı. Şimdi ise, tersine, bol su içmek salık veriliyor. Ancak her ikisinin de mantığı birbirinden farklı. Su içmeyi yasaklayan görüş, ishal ile barsakların zaten sıvı ile dolduğunu, dolayısıyla su içmekle onu iyice sulandırmaktan başka bir şey yapılmamış olacağını dermeyan ediyor. Aksi görüş ise, ishal ile vücut su kaybına uğradığından onu telâfi için su takviyesi yapmak gereğini ileri sürüyor. İmdi, her iki görüş de ishal tanısında birleşiyor, ancak onu sağaltma konusunda farklı yöntem öngörüyor. Ancak konuyu derinleştirmede bir adım daha ileri gidilirse, farklı sonuçlarla karşılaşmak mümkün olabilir. Şöyle ki, ishalin nedeni araştırıldığında, acaba aynı sonuca ulaşılabilecek mi? Aynı sonuca ulaşıldığında, acaba gene aynı sağaltma yöntemi salık verilebilecek mi? İş, siyasal alana aktarıldığında, işler daha da karmaşık hale gelebilir. Çünkü siyasada, açıkça kavramlarla iş görürsünüz. Bir kavramı nasıl değerlendirdiğiniz, onu nasıl anladığınız, o anlayışı uygulama ortamına nasıl aktardığınız.. bütün bunlar son kerte önem taşır. Bu alanda işleyeceğiniz bir yanlışlık, yalnızca kişisel olarak kendinizi değil, bütün bir toplumun uzun yıllar, belki on yıllar, belki yüz yıllar belli bir yanlış üzerinde yer almasını sonuçlayabilecektir. Bir yanlış, her zaman yanlıştır. O yanlışa zamanla hoşgörüyle bakılması veya o yanlışı zamanla herkesin benimsemiş olması, giderek o yanılışın artık hatırlanmaz oluşu ve böylece onu herkesin doğru diye kabul etmesi, asla, asla, asla, onun artık doğru haline geldiğini göstermez. Çünkü yanlış bir temelin üzerine doğru bina inşa edilmez, edilemez. Batıl bir temel üzerine hakkı inşa edemezsiniz. Amerika veya İngiltere veya herhangi bir gayrimüslim ülke (devlet), Müslümanlara müsamaha gösterse, onların baş örtüsüne, namazına vb. müdahale etmese, o ülke Müslümanlarca belki sempati görür; fakat bu durum o ülkenin Müslümanlaştığı anlamına gelir mi? Hele de, kaynağı senin elinde bulunmayan, senin elinde gelişmemiş, ve fakat ödünç alınmış kavramlarla iş görmeye çıkmışsan, işler iyice zor.. çünkü ödünç kavramları isabetle tasarruf etmek olağanüstü güçtür. Hatta belki de imkânsız… Örneğin, milliyetçiliğin kökeninde, belli sınırlar içinde yaşayan insanların iktisadî ve ticarî çıkarlarını kollama güdüsü ön alıyordu. Bu çıkar ortaklığı giderek ırkçılık biçimine dönüştü. Milliyetçiliği belli bir zaman kesitinde benimseyip uygulamaya koyan ülkelerde, bu uygulama parçalanmanın yolunu açtı. Ve o ülkeler, parçalandıkça milliyetçiliğe daha çok abanır oldu ve giderek o konuda dönüşsüz bir saplantıya düştüler. Oysa aynı kavramın doğuş yeri olan ülkeler, kendi aslî kavramları üzerinde rahatça tasarruf edebiliyor. İcabında o kavramdan vazgeçmek gerekiyorsa vazgeçmede bir beis görmüyor. Ama o kavramı taklit yoluyla benimsemiş olanlar, kraldan çok kralcı oluyor. Ve bu kavram onlarda saplantı haline geliyor. Bu itibarla, bir meseleyi tartışmaya en dibinden başlamalı, diyorum. Ucundan, kenarından değil.. en dibinden, en ortasından…
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |