Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Size bulunduğu yerden sesleniyor: "selâm olsun bizden güzel dünyaya / bahçelerde hâlâ güller açar mı / selam olsun sonsuz güneşe, aya / ışıklar, gölgeler suda oynar mı?
hepsi güzeldir kar, tipi, fırtına / güllerin geçişi ardı ardına / hasretiz bir kanat şakırtısına / mavi gökte kuşlar yine uçar mı?
uzak çok uzağız şimdi ışıktan / çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan / dönmeyen gemiler olduk açıktan / adımızı soran, arayan var mı?
A.H.T. a cevap yollamak isteyen varsa buyursun… bir bakın şiiri tarif etmiş mi:
sükûnun bahçesi tılsım ve pınar / yıldızdan cümlesi karanlıkların; / iklimler dışında ezeli bahar, / mevsimler içinde tükenmez yarın.
İçimizde sonsuz çalkanan deniz, / gülümseyen yüzü kaderin bize, / Yıldızların altın bahçesindeyiz, / ebediyetinle geldik dizdize. neyi öğrenmek, neyi anlatmak istiyor:
sanki siyah simsiyah taşlar içinde / siyah simsiyah kovuklarda yaşadık biz, / sanki hiç görmedik birbirimizi, / sanki hiç tanışmadık! / neye yarar hatırlamak, / neye yarar bu cılız ışıklı bahçelerde / hatırlamak geçmiş şeyleri, / bu beyhude akşam bahçesinde / kapanırken böyle üstümüze böyle / zaman çemberi / hatırlıyor yetmez mi / güneşe uzanan ellerimiz! / baksak aynalara / tanır mıyız kendimizi / tanır mıyız bu kaskatı / bu zalim inkarın arasından / sevdiklerimizi. "zaman kırıntıları" arasında hayli dolaştıktan sonra şair, şöyle teselli buluyor:
rüya ile / hayal arasında / hayal ile / hakikat arasında / yalnız sen varsın! / gece ile / gündüz arasında / güneşle göz arasında / yalnız sen varsın! ve sormaya devam ediyor:
biz ki boş yere gerilmişiz anladık artık / yıldızların amansız çarkına / ve boş yere sızlamış kemiklerimiz, / bilmiyoruz şimdi, mevsim yaz mı, bahar mı / bahçelerde hâlâ güller açar mı / bilmiyoruz kadınlar kızlar / şarkılar masallar var mı / gece ile gündüz / acıdan kaskatı kesilmiş yüz, / uykusuzluktan harap göz, / öpüşen dudaklar, / çözülmeye razı olmayan eller var mı? / ayrılık var mı, gurbet var mı? / biz beyhude yere gecikenler / çoktan bitmiş bir yolun ucunda / bilmiyoruz şimdi ıssız gecede / ne yapıp ne eder, / gidip te gelmeyenler / beyhude bekleyenler! / biz ayın çıplak arsasında / savrulan zaman kırıntıları, / nerden bilelim bunları! Ey Tanpınar! Aziz Şair! ruhu pişmişlerden olduğun için, ölmeden evvel sorduğun bu suallerin cevaplarını sen zaten biliyor olmalısın! Bize gelince; sana mülâki olduğumuz zaman, biz de aynı şeyleri merak edecek miyiz, bunu şimdiden söylemeye mezun değilim!... Ey ebediyyet yolcusu! Ebediyyen uyu, rahat uyu!...
|
|