AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Bingöl katliamı ropörtajı yoksa bir değişimin habercisi mi?

Batman'da geçtiğimiz hafta cereyan eden olaylara devletin iki değişik kanadından iki farklı yorum getirildi.

Başbakan Erdoğan yaptığı açıklamada olayların fazla büyütülmemesi gerektiğini belirtirken, Kara Kuvvetleri Komutanın Orgeneral Yaşar Büykanıt, 'Türkiye'nin Filistin haline getirilmek istendiğine' ilişkin bir yorum yaptı.

Hükümet adına yapılan değerlendirme yangına körükle gitmeyen, sorumlu bir açıklamaydı. Silahlı kuvvetleri bağladığı hiç kuşku götürmeyen Büyükanıt'ın sözlerini ise bizatihi Batman olaylarından daha vahim bulanlar oldu.

Bu sorumsuz yorumu yapan Büyükanıt, bir iç savaş tehlikesinden sözediyor ve ülkenin batısı ile doğusunun birbirine girebileceğini söylüyordu.

Batman olayları da, Generalin açıklamaları da bildiğiniz gibi Erdoğan'ın, Kürt meselesinin silahla çözülemeyeceğini belirterek ateş kes çağrısı yapan bildiricilerle görüşmesinde ve Diyarbakır'ı ziyareti sırasında verdiği barış ve demokrasi mesajlarının hemen sonrasına rastlıyor.

Türkiye'nin en hayati meselesinin adıyla dile getirilmesi ve bu meselenin çözümü için sadece demokratik yöntemlerin kullanılacağının ifade edilmesinin ardından değişik yörelerde Kürtlerin karıştığı-karıştırıldığı, kimi tesadüfi gibi görünen, bazıları siyasi içerikli bile olmayan kışkırtma olaylarının cereyan ettiğini de biliyoruz.

Arkasından gelen Batman olaylarında bu kışkırtmanın dozunun daha da arttığı, kızgın kalabalıkların kışkırtıcı ve ırkçı sloganlar attığı da malum.

Evet, Batman'daki olay önemlidir. Ama unutmamak gerekir ki o olay tek başına bir olay değildir ve o olaydan önce çeşitli yörelerde hayli kuşkulu ve kışkırtıcı birçok olay cereyan etmiştir.

Kürt meselesinin silahla çözülemeyeceğinin beyan edilmesi ve bu amaçla özgürlüklerin kısıtlanmasının değil, daha da genişletileceğinin ilan edilmesinden sonra, dikkat edilirse bu çeşit olaylarda büyük artışlar olmuştur.

Sanki Kürt meselesinin dile getirilmesinden rahatsız olan bazı odaklar, terör ve kışkırtmanın arttığı gerekçesine sığınarak, meselenin eskisi gibi polisiye bir olay olarak görülmesini sağlamaya çalışıyor gibiler.

Tabii olayların yanısıra, bazı yayınları da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

Mesela, Hürriyet'in geçen hafta manşet yaptığı, 12 yıl önce Bingöl'de PKK militanları tarafından 33 erin öldürüldüğü pusudan kurtulan üç erle yapılan ropörtajları bu fasıldan saymak gerekir.

Geniş kitlelere acaba, "Bu katliam ve ölümler henüz unutulmamışken Kürt meselesinin çözümünden nasıl söz edilebilir?" mesajı mı verilmek isteniyor?

Üstelik bu mesaj verilirken, Bingöl'de ya da başka yerlerde evlatlarını kaybetmiş acılı anneler arasında -Türk olsun, Kürt olsun farketmez- "Artık bu ölümler bitsin, soruna barışçı bir çözüm bulunsun, hiç olmazsa başka anaların evlatları ölmesin" diyenlerin olduğu gerçeği de bir güzel ıskalanıyor, yok varsayılıyor.

Bu konuda tabii farklı düşünceler de var.

Bunlardan biri Ece Temelkuran... Milliyet'teki 1 Eylül tarihli yazısında, Bingöl katliamından kurtulanlarla yapılan ropörtajı önemli bir gazetecilik olayı olarak görüyor.

Üstelik de bu ropörtajın askerlerin talebiyle gerçekleşmiş olması ihtimaline de vurgu yaparak, bu yayınla ordunun bir değişim içinde olduğunu ve artık insan hikayelerini saklamamaya karar verdiğini söylüyor. Tabii ilginç bir yaklaşım. Aynı zamanda da biraz iyimser.

"Eğer ordu tam tersini isteseydi, katliamdan kurtulan askerler konuşamazdı" diyerek bu röportajın silahlı kuvvetlerin şu ya da bu kademesi tarafından 'arzu edildiğini' varsaydığına göre, röportajın bu anlamda bir gazetecilik başarısı sayılması mümkün değil. İçerik açısından ise durum şu: Temelkuran'a göre, "son yıllarda ordudan yapılmaya başlanan, sorunların sadece güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceği, Kürt sorununun ekonomik ve toplumsal bir sorun olduğuna ilişkin açıklamalar PKK'ya karşı sivil destek çağrısı içeren ifadeler"di. 'Ordu, Temelkuran'a bakılırsa Hürriyet'in manşeti ile bu konuda bir adım daha atmış oldu.

Ordu, "artık insan hikâyelerini saklamamaya karar vermiş"ti. Çünkü, "Can çekişen askerlerin, 'Anne!' diye bağırdıkları, korkudan bayıldıkları asla açıklanmaz, bu hikâyeler 'yen içinde' kalırdı. On iki yıl önce olmuş bir olayın tanıklarının şimdi konuşmaya başlamasının bir anlamı" olmalıydı.

Ayrıca, Temelkuran o gün orada olanlardan Erkan Omay'ın şu çok önemli cümleyi sarf ettiğini naklediyordu: "Askerimiz yanlışlıkla içimizdeki dokuz eri şehit etti."

Bu söz de yayınlanabildiğine göre, 'galiba ordu değişiyor'du.

Temelkuran, yazısının sonunda, "Belki artık silahsız çözüm isteyenlerle ordunun konuşmasının vakti geliyor. Orada, şahsi kanaatime göre, bir kapı aralanıyor. Hükümetle yapılan görüşmelerin askerle de yapılması gerekiyor" diyor.

Dilerim gelişmeler bu yöndedir. Bu röportaj ve benzerleri başka amaçlar uğruna kullanılmıyordur.

Her zaman söylediğim gibi, en kötü görüşme bile çatışmadan, kavgadan iyidir.


Bu köşede teknik bir hata nedeni ile Koray Düzgören'in yazısının yerine Yasin Doğan'ın yazısı yayınlanmıştır. Yazarlarımız ve okuyucularımızdan özür dileriz.


8 Eylül 2005
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED