Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Bozüyük
tedirginliğinin kaynağı
Bozüyük'te yaşanan olayların habercisi olduğu gelişmeler karşısında toplumu uyarmak ihtiyacı duyan her görüşten kalem erbabından resmi ricale kadar geniş bir kesim provokasyona dikkat çekmekle meşgul. Aslında yaşananların muhtemel bir toplumsal çatışmayı tetikleme ihtimalinden dolayı halkımızı sağ duyuya ve sükunete davet edenlerin toplumdan daha fazla 'tedirgin' olduklarının altını çizmek gerek. Seçkinler adına bu tedirginlik olumlu bir duyarlılık gösterisi olarak algılanacağı gibi sorunu tanımlama ve çözüm noktasında yetersizliği, bir tür çaresizliği ifade ettiği de söylenebilir. Seçkinler katında yaşanan bu tedirginlik konusuna vurgu yapmamın en önemli nedeni; gelinen noktanın topluma yön biçme makamında olanlarla alakalı olmasındandır. Bizim ve herkes gibi onlar da hayli tedirgin durumdadırlar. Ancak, Türk-Kürt ekseninde bir tanımlamanın aydınlar ve resmi zevat katında bir acziyete dönüşmesinin, onların toplum tasavvurları ile doğrudan ilişkili olduğunu yine en iyi onlar hissetmektedirler. Söylenenlerin ne anlama geldiğini anlamak için 'toplum' ve 'seçkinler' açısından iki hususun tespit edilmesi gerekiyor. Bozüyük'te yaşananların habercisi olduğu Türk-Kürt milliyetçiliği ekseninde bir kamplaşma, hatta çatışmanın bu toplumda ne türden sonuçlar açması muhtemel olduğuna bakarak tedirgin olan seçkinlerin bu zaman kadar toplumun neyi başardığını görmeleri gerekir. Son yirmi yıla damgasını vuran, yaklaşık 30 bin insanın hayatına mal olan PKK ile girilen çatışmalarda bu toplum bir tavır sergilemiştir. İster Batılı anlamda modern milliyetçilik olsun, ister ilkel kabileciliklerde olsun benzer durumlarda bir ülkeyi iç savaşın kaçınılmaz olduğu ortamda, bu toplum, derin bir sezişle böylesi bir çatışmaya imkan vermedi. Seçkinlerin, aydınların, siyasilerin anlamamakta ısrar ettiği bu seziş sayesindedir ki, bunca kan dökülmesine rağmen bir 'iç savaş yaşamama başarısı'nı gösterdi. Barındırdığı tüm renkleriyle bu ülkenin insanı aydınlardan, siyasilerden, devletten daha akl-ı selim sahibi olduğunu gösterdi. Toplumdaki bu tarihi derinlikten gelen seziş, akl-ı selim olmasaydı çoktan iç savaşın içine sürüklenmiştik. Bu ülkenin insanı, bu toplum böylesi bir felaketi önleme akıllığını göstererek kendisine yabancılaşmış liderlerin hastalıklı ideolojilerinin peşine düşmemeyi başarmıştır. Bu ülke başka bir şey daha başarmıştır. En son sığındığımız Anadolu kıtasında, adeta bir imparatorluk çeşitliliği sergileyen renkliliğimize rağmen, ne modern anlamda milliyetçiliğin ne de ilkel bir kabileciliğin tuzağına düşmeme akıllığını, olgunluğun göstermesine rağmen… Yüzlerce yıllık birlikteliğin oluşturduğu tarih bilincinin, ortak değerlerin formüle ettiği birlikte olma tecrübesine rağmen… Devraldığı bunca tarihi tecrübe ve kültürün oluşturduğu ortak aidiyet ve kimliğe rağmen 'bu ülke(nin seçkinleri) bir Kürt sorunu çıkarma başarısı'nı göstermiştir. Toplum, bunca kan akmasına rağmen iç savaş çıkarmama başarısını, devlet ise bunca tarihi birikime ve bir arada yaşama kültürüne rağmen bir Kürt ve de Türk sorunu çıkarmayı başarmıştır. Ve tüm bunlardan ötürüdür ki çaresiz ve tedirgindir. Seçkinlerdeki bu tedirginliğin kaynağı bellidir. Yarım kalmış, tutmayacak bir projenin elde patlamasına benzer bir tedirginliktir bu. Dünyada çok az toplumun sahip olduğu, bunca çeşitlilik içinde bir arada yaşayabilme, bir arada yaşamaktan öte ortak değer ve kültür ortamında aynı kaderi paylaşma deneyimini (bunun başka bir anlamı, aynı medeniyet havzasını paylaşmaktır) yok sayarak peşine düşülen nevzuhur toplum ve medeniyet projesinin akim kalması telaşesi… Unutulmamalı ki, Stalinist örgüt mantığıyla kitleleri bir yöne sürükleyenlerle, topluma belli bir gömlek giydirmeye çalışanların toplum tasavvurları aynı kaynaktan besleniyor; benzer modelleri gerçekleştirmeyi hedefliyor: toplumun modernleşerek sekülerize edilmesi… Siyasi hedefler farklı olsa da birleştikleri ortak noktayı, bu topluma farklı bir kimlik vermede buluştukları bir gerçek…PKK yayın organlarının son yirmi yılda doğu ve güney Anadolu halkının dini değerlerden "özgür kılmak"la övündüğüne bakmak yeterli. Türkiye'yi batılı bir toplum seviyesine çıkarmak isteyen seçkinlerin hedefi de farklı değil herhalde. Toplumu Türk-Kürt ekseninde çatışmaya yol açacak bir kamplaşmanın provokatif boyutu elbette var. Belli örgütlerin, istihbarat servislerinin, bölgeye yönelik hesabı olan güçlerin bir şekilde parmağı olması pek ala mümkündür. Hatta kitle psikolojisinin insanları nasıl sürüleştirerek, övmekle bitiremediğimiz yüksek vasıfları bir anda ayaklar altına alması da mümkündür. Tüm bunlar birer sonuç, unutulmamalı ki hiçbir provokasyon olmayan bir gerekçeden hareket edemez. Tüm bu gerçeklere rağmen bu toplumun geleceği ortaya koyduğu iki başarıdan hangisine sahip çıkacağında düğümleniyor. Ya toplumun sergilediği akl-ı selim, ya tepedekilerin yabancılaşmış projeleri.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |