Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Müzakere sürecinde Kamu İhale Mevzuatı
3 Ekim tarihi itibarıyla Avrupa Birliği'ne üyelik için müzakere süreci başlatılmıştır. Esasen başlayacak olan müzakerelerden önce tarama sürecidir. AB tarafından 35 başlık altında belirlenmiş ve çerçeve belgede yer alan konular ile ilgili mevcut Türk mevzuatı ve uygulamaları incelenerek AB müktesebatında olup da ulusal düzenlemelere hiç konu olmamış hususlar ile müktesebata uyumlu olmayan ya da çelişkili düzenlemeler tespit edilecektir. Bu tespitler yapıldıktan sonra müzakereler başlatılacaktır. Gerek tarama gerekse müzakere süreci açısından Kamu İhale Kanunu özel bir öneme sahiptir. Çerçeve belgede müzakere başlıklarından birisinin "Kamu İhaleleri" olmasının yanında ayrıca "Malların Serbest Dolaşımı" ile "Hizmetlerin Serbest Dolaşımı" ana başlıkları altında ayrıca Kamu İhale Yasası müzakere konusu edilecektir. Kamu ihale mevzuatı açısından müzakereler esnasında iki önemli sorun ortaya çıkabilir. Birincisi bu güne kadar Kamu İhale Yasası'nda yapılan değişikliklerle kısa vadede yapılması planlanan değişikliklerin AB normlarına aykırılık sorunudur. Özellikle, yapılan yasa değişiklikleri ile Kamu İhale Kanunu'nun kapsamının daraltılmış olması, yasanın istisna olarak kabul ettiği idarelerle yasa kapsamına alınmamış olan mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin genişletilerek yaygınlaştırılmış olması önümüze ciddi bir mesele olarak konulacaktır. AB nin iradesinin bu yönde oluşacağını söylemek için kehanette bulunmaya gerek yoktur. Gerek 2003 gerekse 2004 yılı ilerleme raporlarında, Kamu İhale Yasası'nın AB müktesebatına uyumu konusunda Türkiye'nin, bırakın istenilen tam uyumu (full alignment) sağlamayı, mevcut durumu dahi koruyamadığı, yasayı daha da geriye götürdüğü açık bir ifade ile yer almıştır. AB'nin hareket noktasının ekonomik liberalizasyon olduğu gözden kaçırılmıştır. Ön şart olarak ortaya konan birçok siyasi kriter aslında AB ülkelerinin ekonomik hak ve özgürlüklerini korumaya ve güvence altına almaya yönelik enstrümanlardır. Esas olan mal ve hizmetlerin milli engellerle karşılaşmadan serbest dolaşımıdır. Bu nedenledir ki; Türkiye'nin AB'ye tam üyelik müzakerelerinde siyasi kriterlerden çok ekonomik kriterler belirleyici olacaktır. İkinci önemli problem ise; milli mevzuatımızı AB normlarına uygun hale getirirken Türk mal ve hizmetlerinin de AB sınırları içerisinde serbest dolaşımını engelleyen ya da zorlaştıran hususların ortadan kaldırılması konusudur. Genel olarak bakıldığında Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde Türk mallarının AB ülkelerinde serbest olarak alınıp satıldığı söylenebilir. Ancak, bu genel düzenlemenin yanında AB ülkelerinde uygulanan mal ve hizmetlere yönelik kalite standart koşulları ve bunların belgelendirme yolları ile Türk mallarının serbest dolaşımını hukuken olmasa da fiilen engelleyecek noktalara getirilmiştir. Buna en açık örnek "CE" standardı ve belgeleridir. Esasen "CE" bir belgelendirme kuruluşu ya da kalite standardını ifade etmemekte, sadece bir uygunluk işareti yani; ürünün Avrupa Birliği'nin yeni yaklaşım direktiflerine uygun olarak üretildiğini ve belgelendirildiğini göstermekte, diğer bir ifade ile ürünün, temel gerekler olarak tanımlanan ve insan sağlığı, can ve mal güvenliği, hayvan ve bitki yaşam ve sağlığı, çevre ve tüketicinin korunması açısından asgari güvenlik koşullarına sahip olduğunu gösteren bir işaret olarak tanımlanmakta ise de sanki bir kalite standardı imiş gibi uygulanmaktadır. Ancak bugün Türkiye'de yerleşik AB tarafından onaylanmış bir kuruluş bulunmamaktadır. Bu ise Tıbbî Cihaz Yönetmeliği kapsamında üretim geçekleştiren yerli üreticilerin ürünlerine "CE uygunluk işaretini" iliştirebilmesi ve kullanabilmesi için yurtdışında kurulan onaylanmış kuruluşlara başvuru zorunluluğu ortaya çıkarmaktadır. Türkiye de TSE gibi bütün kusurlarına rağmen, köklü ve ciddi bir ulusal kuruluş olmasına rağmen AB tarafından bir türlü akredite edilmemektedir. TSE, CE belgesi düzenleyememekte, dolayısıyla Türkiye'de üretilen bazı ürünler ya AB ülkelerinden her hangi birinde faaliyet gösteren akredite edilmiş bir standart kuruluşuna ciddi bedeller ödeyerek CE uygunluk belgesi temin etmek zorundadır, ya da ürettiği bu malları kendi ülkesinde dahi satamamaktadır. Görüldüğü üzere her ne kadar Gümrük Birliği Anlaşması'na dahil olsak ve mevzuatımızı AB müktesebatına uyumlu hale getirsek de sorun çözülmemektedir. Ülkemizdeki herhangi bir kuruluşa bu tür belgeleri düzenleme yetkisinin verilmemesi, Türk mallarının hem AB ülkelerinde hem de kendi ülkemizde fiilen serbest dolaşımını engellemektedir. Müzakereler esnasında bazı AB standartlarının öngörüldüğü hallerde bu standartlarla ilgili belgeleri düzenleyecek milli kurum ve kuruluşların mutlaka akreditasyonu sağlanmalıdır.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |