Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Yavaş yavaş çözüyoruz!
Dün, "Onur Öymen'e bir sürprizim var" demiştim... Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü hırpalayan ilginç konuşması, değerli politikacı Öymen'i birdenbire kızılelmacıların, daha doğrusu karşı Avrupacıların idolü haline getirdi. Sürprizi sona saklıyorum. Önce, politikacı Öymen'in esasında neyi savunduğuna, örneğin AB konusunda ne düşündüğüne bakalım. Bakalım ama, her açıklamasında öğretici ve aydınlatıcı ipuçları veren Öymen'in aslında neyi savunduğu, bugün "karşıymış gibi" yaptığı Avrupa Birliği konusunda ne düşündüğü belli değil. Hükümeti eleştiriyor. Eleştirebilir. Müzakere çerçeve belgesinin tuzaklarla dolu olduğunu söylüyor. Söyleyebilir. Aslında böyle söylemiyor da, böyle söylemiş gibi görünmek istiyor. Eski bir röportajında, Türkiye'yi AB'ye almayacaklarını söylüyordu. Çünkü Valery Giscard d'Estaing çok açık biçimde Türkiye'nin AB'ye üye olmaması gerektiğini ifade etmiş. Bizim, kendimize düşen görevleri yaparsak herşeyin hallolacağını düşünmemiz de "aşırı iyimserliğimizden" kaynaklanıyormuş. Zaten AK Parti hükümeti de takiyye yapıyormuş. Bir ara "uyum yasaları"na takmıştı. Öymen'e göre AB Türkiye'den çok şey istiyordu, Çünkü Türkiye'nin öbür adaylardan geri kalır yanı yoktu. Hatta fazlası vardı, eksiği yoktu. Sadece uygulamada ufak tefek sıkıntılar yaşanıyordu, o kadar... Peki, Öymen AB'nin şart koştuğu anayasa değişikliği konusunda ne düşünüyordu? Öyle ya, bizim anayasamız 12 Eylül'den sonra yapılmış bir darbe anayasasıydı, Öymen de sosyal demokrat bir solcuydu. Neden darbe anayasasının değiştirilmesi fikrinden hoşlanmıyordu? Aslında hoşlanıyordu ama, üyelik müzakerelerine oturabilmek için gerekli anayasa değişikliklerini yapmıştık, yeni değişikliklere gerek yoktu. Sorun uygulamadaydı. Biz, aslında iyi olan bir anayasayı kötü uyguluyorduk. Hayır, yanlış anlaşılmasın, Öymen'in "demokratikleşmeye" ve anayasa değişikliğine bir itirazı yoktu. Gerekirse demokratik bir anayasa yapabilirdik. Ama bu aşamada böyle bir şey gerekli miydi? Vs... Bütün bu karmaşık ve birbirini nakzeden görüşler arasında Öymen'in özetle söylemek istediği şey şu: "Bu hükümet kötüdür. Bu Avrupa iş iyi olmamıştır. Bu hükümet bizi çağdaşlaştırmak istiyor ama en ilerici parti biziz. Türkiye'yi ancak biz çağdaşlaştırız..." Bir de çağdaşlık mikyası sunuyor ki, akıllara seza: "Atatürk'ün yaptıklarından sadece birini Başbakan'ın yaptığını tahayyül edebilir misiniz? Atatürk Ankara Palas'ta balolar düzenler, gelen kadınları modern dünyayla tanıştırmak için teker teker dansa kaldırırdı. Siz Erdoğan'ın bir tek balo düzenleyebileceğini, oraya gelen bir kadını dansa kaldırabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Bu kadar çağdaşlığa kapalı bir iktidar ilerici olabilir mi? Asıl anlamadığımız böyle bir partiyi medya nasıl 'çağdaş' diye ilan eder?" (Vatan'dan Devrim Sevimay röportajı.) İşte Onur Öymen bu! Sürprize gelince... Bugün AB karşıtı görüşleriyle tanıdığımız Onur Öymen, Gümrük Birliği anlaşması imzalandığında Dışişleri Bakanı Müsteşarı'ydı. Başarılı ve etkin bir bürokrat olarak Öymen, o yıllarda hem Başbakan Tansu Çiller'i destekliyor ve AB'ye daha fazla yanaşmamaz gerektiğini savunuyordu, hem de değişik mahfillerde (dost ve gazeteci sohbetlerinde) "Gümrük Birliği Anlaşması ne iyi oldu, değil mi?" şeklinde konuşmalar yapıyordu. Demek ki, birden fazla yüzü olmak, o kadar da kötü bir şey değilmiş.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |