AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Avrupa'da heyecan, Türkiye'de aynı malûm şarkılara devam

Lüksemburg'da, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile resmen tam üyelik müzakerelerine başlaması kararının alınması Avrupa'da büyük bir heyecanla karşılandı.

Avrupa medyası bu işe büyük bir ilgi gösterdi.

Genel olarak Avrupa'nın sınırlarının artık Türkiye'nin doğu ve güney sınırlarının bittiği yerden başlayacağına ilişkin yayınlar çoğunluktaydı.

Bir de, ilk defa bir Müslüman ülkenin üyelik yolunda bu kadar önemli bir noktaya ulaşmış olması çok önemsendi.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu iki noktayı da korkutucu ve Avrupa'yı tehdit eden bir gelişme olarak sunan medya organına rastlamadım.

2 Ekim günü Lüksemburg'da değildim ama, o civarlardaydım. Brüksel ve çevresinde dolaşıyordum. Okuduğum bütün ulusal ve yerel gazetelerde, izlediğim bütün televizyonlarda ve dinlediğim yerel olsun ulusal olsun ya da başka bir ülkeye ait olsun radyo istasyonlarında hep Türkiye konuşuluyordu.

17 Aralık'ta da Brüksel'deydim ve o tarihte de medyanın her dalında yine Türkiye ve Türkiye'nin AB üyeliği meselesi ağırlıklı konu olarak manşetlerdeydi.

Fakat bu kadar değildi. Bu kadarını doğrusu beklemiyordum.

Avrupalı, 1-4 Ekim arasında inanılmaz bir Türkiye bombardımanı ile karşı karşıya kaldı.

Özellikle İngiliz gazeteleri, belki de Türkiye'de çıkanlardan daha fazla Türkiye yanlısı bir yayın sürdürdüler. Kuşkusuz eleştiriler de vardı ama, çoğu uyarıcı ve yol göstericiydi.

Bu da gösteriyor ki, Türkiye'nin üyeliği, aslında Türkiye'den daha fazla AB ve birliğe üye ülkeler açısından önem taşımaktadır. Çünkü tam üye olmak belki Türkiye'yi dönüştürecektir ama, asıl dönüşecek olan AB ve Avrupa olacaktır.

Türkiye'ye bakarsak...

Gazetelerin ve televizyonların yayınları bana çok olağanüstü gelmedi. Mesela bir Independent'in birkaç gün boyunca yaptığı yayının kalitesinde bir yayına rastlayamadım. Hele gazetelerin köşe yazılarına bakınca insan Türkiye'nin, sanki zorla AB'ye sokulmaya çalışıldığını sanabilir.

Birçok köşe sahibi, müzakerelere başlandığı için olsa gerek, AB karşıtlıklarını o kadar açığa vurmasalar da, yine Türkiye'nin muhtemel zararlarından ve verdiği tavizlerden söz ediyorlar.

Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlamış olmasının Avrupa açısından da çok önemli bir dönüm noktası olduğu gerçeği onları hiç ilgilendirmiyor.

AB üyeliği sürecinde katedilen yolun her kilometresinde, "bu iş bitti, Avrupa bizi istemiyor" kakavanlığı yaptıkları halde hala, "AB bizi almaz" demeye devam etmeleri, artık komik kaçmaya başladı.

1999'da "Bizi aday üye yapmazlar" diyorlardı.

17 Aralık'ta, müzakere tarihi vermezler, bunlar Türkiye'yi oyalıyor" dediler.

17 Aralık'tan bu yana da, "bunlar bizimle görüşmelere oturmazlar. Bizden ağır tavizler isterler, o nedenle görüşmeleri askıya alalım" şarkısını söyleyip durdular.

Şimdi bıkmadan usanmadan aynı bayat şarkıya devam ediyorlar.

"Bunlar bizi on sene bekletip, her istediklerini yaptırıp sonra da üye almayacaklar."

"Her istedikleri" dedikleri, Türkiye'deki demokratik reformlar... Yapılmasına karşı çıktıkları aslında bunlar. Türkiye'nin sorunlarını çözmesini ve Türkiye insanının çağdaş değerlere kavuşmasını bir türlü kabullenemiyorlar.

Eski polis şefi Mehmet Ağar bile 3 Ekim'in ne kadar önemli olduğunu kavramış, olayı alkışlıyor. Başta Deniz Baykal olmak üzere adının önünde bazı eski-yeni sıfatlar bulunan isimler aynı ağlama temposunda devam ediyorlar: Türkiye'ye tam üyelik garantisi verilmiyormuş.

Niye verilsin? Türkiye'nin bu haliyle mi AB'ye üye olabileceğini sanıyorlar?

Tabii ki, Türkiye'yi savunan Avrupalı birçok devlet adamının, politikacının deyişi ile, "AB'ye tam üye olacak Türkiye bu Türkiye olmayacak." Daha yapılacak bir çok reform var. Kırılacak bir yığın tabu, kaldırılacak bir çok yasak var. Çözülecek birçok mesele var.

Bu zevat diyor ki: "AB ile müzakere bile etmeyelim. Müzakere etmek pazarlık etmektir, sonunda bir şey yapmaktır."

Müzakereyi kes, masadan kalk. Sonra dön kendi insanına verdiğin hakları geri almaya çalış, özgürlüklerden fazla gelenleri budamaya kalk. O zaman sırtında yumurta küfesi nasılsa olmayacak.

Artık bu işin, AB yolunun, özgürlükler meselesi olduğunu iyi bilmek lazım.

Doğru, Türkiye'nin işi daha zor ve Türkiye'ye sunulan koşullar diğer aday üyelere sunulanlardan daha katı.

Ama Türkiye'nin yumuşak karnı bu kadar geniş, çözmek istemediği meseleler bu kadar fazlayken bunu normal karşılamak gerekir.

Bunları çözebilsek, daha da dik durup, bütün zorluklara açık alınla karşı koyar, üstelik herkesin bize saygı duymasını da sağlarız.

Ayrıca unutmamak gerekir. Müzakerelere başlamak otomatik üyelik anlamına gelmiyor.

Hiçbir üye için bu böyle olmadı. Mesela, İspanya ile müzakereler 7 yıl sürdü.

Müzakerelerin çetin geçeceği söyleniyorsa bunun, Türkiye'nin büyük bir ülke olmasından kaynaklandığını anlamak lazım. Büyük ve Müslüman bir ülkeyi kabul etmek AB için de kolay değil elbet.

O nedenle sadece Türkiye değil, AB'de bu süreçte değişecek.

O nedenle siz, "AB Türkiye'den tavizler istiyor" diyenlere kulak asmayın. Onların, Türkiye'nin değişmesini istemeyen odakların çıkarlarını savunduklarını unutmayın.


6 Ekim 2005
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED