AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Türkiye nereye gidiyor?

Türkiye çabalarının karşılığı alıyor. AB'ye uyum sürecinde atılan adımlar ilk kesin ve keskin sonuçlarını verdi. Demokratikleşme, tabuları yıkma, değişimi sindirme, ülkeye faydacılıktan ilkesel bir duruşa geçme imkânı verdiği kadar aynı zamanda güç olmasının da imkânlarını sundu.

3 Ekim 2005 kararı bir yönüyle bu şekilde yorumlanabilir...

Nitekim Türkiye, kültürel olarak kendi içine kapalı bir topluluğa çok kültürlü olma, kültürler arası çatışmaları aşma imkanı verdiği oranda hem Doğu'da hem Batı'da uluslararası bir güç olma yolunda önemli bir adım atmıştır.

Şimdi yeni bir dönem başlıyor...

Önümüzde iki aşama var.

İlki bugüne kadar reformları gerçekleştirenlerin, bu reformlara maruz kalanların bu değişimi kendi parçası kılma sürecidir. Bu, "devlete fayda mantığını içeren pragmatist bir duruş"tan "topluma fayda bakışını içeren ilkesel bir duruş"a geçiş, buna ilişkin vizyon, rol ve kimlik üretme meselesidir. İktidar partisi başta olmak üzere, siyasi partiler ve kurumlar bu tür bir alıştırmayı yapma zorundadırlar.

İkincisi, bu ülke insanı ve aydınının kendisini MGK üyesi yerine koyup düşünmesi yerine, kendisiyle, toplumuyla, siyasi kültürüyle ve tarihiyle konuşması, hatta yüzleşmesi meselesidir. Kıbrıs, Ermeni meselesine ilişkin tabular bunların başında geliyor.

Bu iki süreç harekete geçtiği takdirde Türkiye dün olduğundan daha sıkı bir "bütünlük duygusu" üretir ve kelimenin gerçek anlamıyla "dev bir güç" haline gelmeye başlar.

Bu çerçevede krizlerin yaşanması muhakkaktır; ancak kriz aynı zamanda değişim sancısı demektir; önemli olan bu değişimi yönetmeyi ve sindirmeyi bilmektir.

Bundan böyle sadece özgürlükler alanı, insan hakları uygulamaları, rejimin istikrarlı sivilleşmesi ve demokratikleşmesi değil, aynı zamanda Kıbrıs sorunu ve Ermenistan sorunu gibi dış politik meseleler, tarım, sanayi, sosyal haklar gibi ekonomik ve sosyal politika unsurları da kaçınılmaz olarak bu eksene oturacaktır...

Bu gelişmeler elbet "milli egemenlik" tartışmalarını tahrik edecek, zaman zaman sertleştirecek niteliktedir. Ancak "siyaset algısının devletten topluma kayması", siyasi alanın genişlemesi, bu çerçevede bireysel ve toplumsal yaşamın düzenlenmesine ilişkin "tavırların rasyonelleşmesi", bu "rasyonelleşmenin siyasal kültürü demokratikleştirme işlevi görmesi" karşılaşacağımız diğer muhtemel gelişmelerdir.

Ayrıca yeni seçmen ittifakları ile toplumsal hareketlerin bu eksen üzerinde şekillenmesi, yeni ve eski siyasi tarzların iyice ayrışması, toplum-çevre, siyasi merkez, toplumsal merkez tartışmalarının yön değiştirmesi, bu çerçevede şaşırtıcı olmayacaktır...

Aynı çerçevede, özellikle AB içinde uluslar ve ülkeler arası siyasi gerginliklerin yaşanması da kaçınılmazdır. Ancak her gerginlik yeni bir denge demektir; önemli olan bu dengelerin üremesine ağırlık koyabilmektir.

Yönetmenin, sindirmenin, ağırlık koymanın olmazsa olmaz koşulları "istikrar ve güç"tür. Bu çağda "istikrar çoğulculuğu, güç ise demokratik olgunluğu" ifade eder.

Nitekim Türkiye bu denli kısa sürede AB'yi kendisiyle müzakerelere başlamaya mecbur kıldıysa, bunu "demokratik bir hukuk zemini" üzerinde gerçekleştirdiği atılımlar sayesinde başarmıştır.

Bundan sonraki süreçte de durum farklı olmayacaktır.


6 Ekim 2005
Perşembe
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED