AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Ezan

Ezan bir feryattır, bir çığlık. Özellikle uçuruma doğru gidenlere, uçurumun kenarında dolaşanlara, uçurumdan uçanlara.

Bir uyarı, bir merhamet haykırışı, bir rahmet sağanağıdır. Nefsin, gafletin, unutuşun, cahilliğin, nankörlüğün girdabında dönenlere.

Dünya malının, hırsın, servetin, makam ve mevki ihtirasının, şöhret sarhoşluğunun uçurumuna yürüyenlere.

Benim gibi eşikte kalanlara, basireti bağlananlara, kalbi kararanlara, teraziyi yamuk tutanlara, yetim hakkı yiyenlere, dünya benim diyenlere.

Her nefeste Hak diyenler, Hak'la yatıp, Hak'la kalkanlar, gül alıp gül satanlar ezanı neylesin. Ezan onların kalbinde fasılasız çınlıyor.

Ezan sesli zikrin zirvesidir ki; dağın, taşın, ormanın-ağacın, kurdun-kuşun, börtü-böceğin, çimenin-çiçeğin ilahisine insanoğlunun iştirakidir.

Ezan sonu secde ile bitecek miraca yükselişin bineğidir.

Bu feryadın bestesi ezelden ebede uzanır. Bu âhenk âdemoğlunun ruhuna üflenen sırrın anahtarıdır. Bu sırrı sahabeden birkaçı aynı gece âlem-i mânada duydu. İlk ezan böylece maveradan yeryüzüne indi.

Aşk onunla alevlenir, ruh onunla kanatlanır. Yoksa yeni doğan çocuğun kulağına niçin ezan okunsun? Ebedî bir kıvılcım bırakmak için.

Eşref-i mahlukat ezana başlayınca âlem sükut eder. Bu sükut ile zikreder. Kul olmanın, hür olmanın, yar olmanın, razı olmanın, teslim olmanın şevkiyle dolar.

Ezan bir diriliş müjdesidir. Bir aksiyon alâmetidir. Yeryüzüne yayılan bir mucizevî rayiha, bir iksir, bir âb-ı hayattır.

Bu kaynaktan fışkıran sular, başını taştan taşa çalarak akan ırmaklar gibi ummana koşar.

Cehlin ve kibrin karanlığı âlemi örtmeden önce, isyanın bayrağı kalkmadan önce; tevbenin bozulmadığı, ahde vefanın baştacı olduğu zamanlarda bu kutlu feryat su sesi, kuş sesi, yaprak hışırtısı, su değirmeninin iniltisi, kağnı gıcırtısı ile birlikte, hem-âhenk yükselen insan sesi idi.

Modern dünyada yeryüzünü istila eden seslerden bir ses oldu.

Buldozerlerin, matkapların, sesten hızlı uçakların, milyara varan arabaların, kompresörlerin, mitralyözlerin, bombaların, gökdelen ormanlarının arasında eridi. Bu erimeyi içine sindiremeyen er kişiler onu hoparlör ile duyurmayı denediler. Camileri alçak, minareleri yüksek yaptılar. Ezan insan sesi olmaktan çıkıp âlet sesi oldu. Öteki sesli âletlerin arasına karıştı. Hoparlörden yükselen ses müezzinin kalbinden fışkıran haykırış değil artık. Onun kalitesi âletin kalitesine bağlandı.

Artık insanlar ezana kulak verme yerine saate bakıyorlar. Ezan okuyan saate bayılıyorlar. Güneşe ve gölgeye, dağlara ve bulutlara, gecenin karanlığındaki karıncaya metelik vermiyorlar. Kapılar otomatik olarak açılıp kapanıyor.

Paralar otomatik makinalardan akıyor. Çarklar dönüyor, evraklar mühürleniyor, parmaklar otomatik olarak düğmelere, klavyelere uzanıyor, yekpare zaman kıyım kıyım kıyılıyor, insanlar esniyorlar, saate bakıyorlar. Müezzin minareye dahi çıkmıyor, minare bi aksesuar oldu. Az sonra zil mi çalacak, ezan mı okunacak? Farketmiyor. İnsanlar otomatik olarak gökdelenin bodrumundaki rutubet kokulu mescide yöneliyor.

Elektriğin ulaşmadığı bir dağ başına çıksam diyorum. Orada bir sabah ezanı dinlesem. Kesret içinde kaybolan yaralı kalbim şifa bulur mu dersiniz?

Yoksa bu derdin dermanı Lokman'a mı kaldı?


5 Ekim 2005
Çarşamba
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED