T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
S P O R 28 ARALIK 2005 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ali BAYRAMOĞLU

Federasyon başkanı deyip geçmeyin

Bir ülke futbolunun seviyesini, içinden geçtiği kuşağı anlamak için milli takımının aldığı sonuçlara bakmak yetmiyor.

Futbolun bir yeşil alanı var; bir de sosyal ve siyasal alanı...

Bu ikinci alan oldukça sorunlu ve her geçen gün daha sorunlu olmaya yüz tutuyor.

Nitekim ligin ilk devresi boyunca yeşil alandan çok gri alanlardan söz ettik. Kulüp yönetimlerinin ortalığı karıştıran siyasi manevraları, federasyon ve Tahkim Kurulu ilişkileri gündemi her şeyden çok işgal etti.

Bu sorun elbet bize has değil.

Çağımızın önemli edebiyatçılarından Montalban bir yazısında şöyle diyor, haklı olarak:

"Silvio Berlusconi Milan kulübünün desteği, Van Basten, Gullit ve Rijkaard'ın yardımı olmasaydı İtalya Başbakanı olabilir miydi? Kuşkusuz müthiş kitle iletişim araçlarının sahibiydi. Fakat gençler oy verme vakti geldiği zaman Milan'ın parlak zaferlerinin tasarlayıcısını seçtiler. Berlusconi, siyasi kariyere atılmak için büyük bir kulübün başkanlığına göz diken sonradan görmeler ve zenginleşmişler türünü en üst düzeyde canlandırıyor..."

Şöyle devam ediyor:

"Bugün birçok futbol yöneticisi, çabuk ve çoğunlukla kaba yöntemlerle zenginleşen inşaat sektöründen geliyor. Bunlar kendi başına işleyen şirketlerin başında, devasa servete sahip, hükümetle ilişkileri ve bol bol boş zamanı olan insan tipleri. Eskiden siyaset, ekonomi, hatta üniversite yetkilileri kulüp başkanlarının üzerindeydi. Şimdi ise tersi. Öyle ki, kulübün en alt düzeydeki sorumlusu bile toplum önünde en yüksek yetkililerden daha fazla ağırlık taşıyor..."

Biz de büyük kulüp yöneticileri kurallar ve değerler dünyasını kendi kulüp çıkarları için allak bullak edip, yaşanan etik erozyonu hızlandırmıyorlar mı?

Ama asıl sorun işin başıdır...

Yani futbolun ulusal düzeydeki yönetimidir.

Nitekim yakında yapılacak futbol federasyonu seçimleri için tek tek ortaya çıkan isimler bol vakti ve parası olan, siyasi ilişkileri iyi bilen, kulüplerin desteğini almak için daha işin başından söz yatırımlarına girişen isimler...

Türk futbolu bu isimlerle yol alamaz...

Şenez Erzik gibi biri bulamadıkça futbolun ürettiği ahlaki çöküntü devam eder ve sportif başarılar hayal olur...

Yılmaz: Bu işin babası benim

Futbol Federasyonu'nun 19-20 Ocak tarihlerinde yapılacak genel kurulunda başkanlığa aday olduğunu açıklayan Mehmet Ali Yılmaz, "Yönetim gidince kim başkan olacak düşünülmesin diye adayım'' dedi. 'Spor Meclisi' Dergisi'ne verdiği demeçte, Futbol Federasyonu'nun özerkleşmesine öncülük ettiğini belirten Yılmaz, "Madem bu işin babası benim, o zaman sahiplenelim diyorum. Yeni bir başlangıç yapmanın zamanı geldi. Özerkliği yaptığımdan bu yana 14 yıla yakın süre oldu. Bunun ilk 10 yılı iyiydi, ilk 10 yılda futbolumuzda büyük işler oldu. Çay içemez durumdayken şimdi 250 milyar masraf yapılabiliyor. Federasyona böyle çelişkiler yumağı içerisinde devam ediliyor"şeklinde konuştu.

DOĞAN DA NABIZ YOKLUYOR

Öte yandan, Gaziantepspor Başkanı Celal Doğan, Kulüpler Birliği'nin ortak karar alması halinde Federasyon Başkanlığı'nı düşünebileceğini belirterek, "Ortadaki adayların çoğu ciddi değil göstermelik aday" dedi. Süper Lig kulüplerini ve diğer liglerdeki kulüpleri hesaba kattığında seçimi etkileyecek güçleri olduğunu ifade eden Doğan, "Bu işin ehli insanlar Türkiye'de var. Ama sadece şunun veya bunun telkiniyle Kulüpler Birliği'nin bu konuda yönlendirilmesiyle bir aday tespit etmek, Türk futboluna fayda getirmez. Türk futbolunun yeniden reorganize edilmesi gerekir" açıklamasını yaptı.

GS'de neler oluyor?

Bir Fenerbahçeli olmam, Galatasaray'da olup bitene ilgi duymamı, hatta üzülmemi engellemiyor. Birkaç gün önce Galatasaraylılar sırf Özhan Canaydın'ın canını acıtmak, örselenmiş iktidarını biraz daha örselemek için kendi kulüplerinin geleceğini tehlikeye attılar. Riva projesini veto ettiler. İlginç bir şekilde bunların başını bu kulübü mali batağa iten eski başkan ve yöneticiler çekti. Canaydın'ın yaralanması ahlaki olanın yaralanması oldu. Galatasaraylılar bir daha onun kadar dürüst ve ahlaklı başkanı zor bulacaklar...

Futbolun kara yüzü

Futbol sadece bir spor değil. Hatta yönlendirici bir ekonomik sektör. Çünkü bireylere rekabeti, seçim yapmayı, esnekliği, geçiciliği benimsetiyor. Onları ekonomik korkuya ve liberal küreselleşmeye hazırlıyor.

Bu spor, kapitalist sistemin en nefret edilen iki ögesini en üst noktaya çıkarıyor.

Bir yandan en fazla kar arayışına dayanan mafyavari bir işleyiş söz konusu futbolda. Öyle ki, dünyanın önde gelen yöneticileri vergi cenneti ülkelerde kara para aklamaya, yolsuzluk yapmaya, kulüplerin içinde ayak oyunları çevirmeye, dopingi finanse etmeye ve şike yapmaya kalkışıyorlar.

Öte yandan üstün insan, güç, şiddet ilkesi üzerine bir ideoloji olarak karşımıza çıkıyor futbol. Avrupa'nın bir ucundan diğerine en sert ve en şiddet dolu taraftar derneklerinin, açık açık ırkçı fikirleri sahiplenmesi ve aşırı sağ görüşleri benimsemesi şaşırtıcı değil.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi