T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 26 ARALIK 2005 PAZARTESİ | ||
|
Gel de hatırlatma: 1 Nisan 2005'te yürürlüğe gireceği duyurulduğunda, yeni TCK'ya bu gazeteden, bu gazetenin yazarlarından başka muhalefet eden çıkmadı. Ayıptır söylemesi, bu satırların yazarı bile 3 (yazıyla, üç) adet yazı yazdı ve "eskisinin daha iyi olduğunu" savundu. Pek bir şey değişmemişti çünkü... 312, çok küçük bir değişiklikle 216'ya, 159 da 301'e dönüşmüştü. Üstelik, daha ağır yaptırımları içeriyordu. Bir de "millî yararlar" meselesi vardı... Bunun ne demek olduğunu da Deniz Baykal'ın cevaplamasını istemiştik; çünkü yeni TCK'nın en hararetli savunucularından biri de, neredeyse hükümetin her yaptığına muhalefet eden CHP'ydi. Bir hatırlatmada daha bulunalım: Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, "Zina meselesine takıldığımız için, yeni TCK'yla ilgilenemedik" diye itiraf etmişti. Konuyla ilgilenmeyen, daha doğrusu zamanında ilgilenmeyen basın kuruluşlarından biri de, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ydi... Hadi Basın Konseyi "zina"ya takılmıştı, cemiyetteki arkadaşlar da geç uyanmışlardı. Peki, diğerleri ne iş yapıyordu? Sendikasıyla, cemiyetiyle, vakfıyla, dayanışmacı odalarıyla her yıl "sansürün kaldırılışının bilmem kaçıncı yıldönümü kutlamaları" adı altında meslektaşları sokağa döken diğer basın kuruluşları.. Muhalefet partileri neredeydi? Deniz Baykal'ın niçin bir tek cümlesi yoktu? Parlamento dışındaki partiler niçin suskundu? Bir tek Doğru Yol Partisi'nin tepkisini hatırlıyorum. Mehmet Ağar konuştuktan sonra, yani 1 Nisan'a bir hafta kala, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç çıkıp lütfen bir açıklama yaptı ve "yeni yasanın ifade özgürlüğüne ciddi kısıtlamalar getireceğini, gazetecileri otosansür tehdidiyle karşı karşıya bırakacağını" söyledi. Derken, sendikanın açıklaması geldi. Bu açıklamayı, bir başka basın kuruluşunun İstanbul'da sahneye koyduğu "özgürlük yürüyüşü" izledi. Denebilir ki, madem özgürlüklerine bu kadar düşkünlerdi, niçin zamanında uyanmadılar? Niçin yumurtanın kapıya dayanmasını beklediler? Kaldı ki, lütfedip kamuoyunu "sansür" ve "otosansür" tehlikesine karşı uyaranların, bir sansür ve otosansür mekanizması olarak devreye sokulan "malum süreç yaptırımlarına" karşı çıkmaları da gerekmez miydi? Neyse... İlginçtir, 1 Nisan'a bir hafta kala aklı başına gelen Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Erinç, yürürlük tarihi değiştiği için, bu kez 1 Haziran'a bir hafta kala ortaya çıktı ve "yeni yasayla birlikte hapis tehdidi altındaki gazeteci sayısının ikiye katlanacağını" söyledi. Oysa, yasa sadece basın özgürlüğü konusunda değil, diğer alanlarda da, örneğin "din eğitimi" konusunda da kısmî sınırlamalar getiriyordu. Ayrıca, yukarıda da belirtildiği üzere, mahut 312. madde aynen muhafaza edilmiş, şu günlerde yeniden keşfedilen 159. madde de küçük değişikliklerle 301'e dönüştürülmüştü. Üstelik, 301'e evrilen ve "iyileştirilen" maddeye göre, kurumlara yönelik her tür eleştiri "hakaret" ve "tezyif" sayılıyordu. Hayret, basında da çıt yoktu. Bir tek İlker Sarıer arkadaşımız yazdı, hakkını teslim edelim. Hepsi bu kadardı. Şimdi Türk basını ve entelijansiyası yeni TCK'yı ve "iyileştirilmiş" 301. maddeyi tartışıyor. Çok şükür. Biraz geç oldu ama, iyi oldu. Hiç gündeme gelmeyebilirdi de. Neyse ki, işin içinde Orhan Pamuk var...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |