Ana Sayfa
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Aktüel
Spor
Yazarlar
Televizyon
Sağlık
Bugünkü Yeni Şafak
657'liler Ailesi
Bilişim
Çalışanın Sesi
Diziler
Düşünce Gündemi
Hayat
Kültür-Sanat
Nar-ı Beyza
Okur Sözcüsü
Röportaj
Sinema
Yemek
Zamanda Yolculuk
Bize Yazın
Abone Formu
Temsilcilikler
Reklam
Künye
Arşiv

Yeni Şafak'ta Ara

	Fehmi KORU

Türkiye 'asker' sorununu doğru dürüst tartışamayacak mı?

Ortada bir 'asker sorunu' gördüğüm için sormuyorum bu soruyu; tersine, askerin genel hatlarıyla kurallara uygun davrandığı bir dönemden geçiyoruz ve bu da ortada sözü edilmeye değer bir 'asker sorunu' bırakmıyor. Ancak, yine de, eğer bir sorun olursa bunu nasıl tartışacağımız, herhalde üzerinde düşünmeye değer bir konu.

Başbakan Tayyip Erdoğan Avustralya'ya gitti ve orada karşısına çıkan öğrencilerin taleplerinden etkilenerek 'bedelli askerlik' konusunu dile getirdi. Avustralya çok uzak bir ülke ve orada okuyan-çalışan gençlerin zihinlerini 'askerlik' konusunun işgal ediyor olması çok doğal. Kaldı ki, iş-güç sahibi gençler için 'askerlik' burada da ciddi bir zihin meşgalesi.

Soru şu: Bu konuyu nasıl tartışacağız?

Geçen hafta, bizim gazetede çıkan ve yazarı aynı zamanda milletvekili de olan bir yazıda, başkent Ankara'da kendini hemen belli eden bir askerî ağırlıktan söz ediliyordu. Vaktiyle Ankara küçük bir kent iken kışla, garnizon veya karargâh inşası için seçilen bölgelerin, bugünün büyüyen başkentinin en merkezî yerlerini teşkil ettiği tespiti eşliğinde... Yazar, yazısında, yaşanan olaylar ve gözüne çarpan görüntülerden hareketle, Meclis'in askerler tarafından korunmasına itirazını da kayda geçirmişti.

Doğru veya yanlış, ancak bunlar da üzerinde tartışılması gereken bir konular değil mi?

Sorudaki kuşkunun sebebini biliyorsunuz: Yazarı milletvekili olan yazının yayımlanmasının üzerinden daha 24 saat geçmeden, Genelkurmay Başkanlığı, içinde 'münferit bir hezeyan' nitelemesi de bulunan bir açıklama yaptı. Açıklamanın özünü teşkil eden iki paragrafı aşağıya aynen aktarıyorum:

"Türk Silahlı Kuvvetlerini, bağrından çıktığı Yüce Türk Ulusunun önce gözünden sonra gönlünden uzaklaştırma gayreti olarak değerlendirilen bu tür girişimler endişe ve hayretle karşılanmakta ve münferit bir hezeyan olarak değerlendirilmektedir. / Bu davranışla Yüce Ulusumuzun gönlünde kimler tarafından ve hangi amaçlarla bir boşluk yaratılmaya çalışıldığı ve bunun olası maksadı kamuoyunun takdir ve değerlendirmelerine saygı ile sunulur."

Bu tür iddiaları ortaya atanlar arasında, gerçekten kötü niyetliler ve dolayısıyla 'hezeyan' nitelemesini hak edenler bulunabilir. Ancak, acaba "Şimdi kentin merkezinde bulunan askerî binaları, büyüyen Ankara'nın yeni durumuna uygun biçimde yeniden konumlandıramaz mıyız?" sorusu iyi niyetle soruluyor da olamaz mı? Bu soru, ekonomik bir sebeple de soruluyor olabilir, stratejik bir sebeple de. Ya da, herkes askerî konularda derin bilgi sahibi olamayacağına göre, bu, gerçekten 'saçma' bir soru da olabilir.

İyi de, bir sorunun 'saçma' olup olmadığını anlamak için de önce sorulabilmesi gerekmez mi? Nice saçma, hatta aptalca soru soruluyor ülkemizde ve çok ciddi insanlar tarafından 'hezeyan' türü sözcükler kullanılmadan tartışılıyor… Askerî konular neden aynı ciddiyetle tartışılmasın?

Bu sorumun muhatabı elbette askerler değil. Genelkurmay'ın konuyu derhal değerlendirip âcilen cevap vermesi, yazarı milletvekili sıfatını da taşıyan yazının tezinin bazı gazeteler tarafından sanki 'hezeyan' imiş gibi sunulması üzerine gerçekleşti. Askerliği ilgilendiren konuların tartışılıp tartışılmayacağı konusunda kafası esas karışık olanlar biz sivilleriz çünkü. Ne hikmetse, içimizden birileri, kendi kafalarındaki sınırları herkese dayatma derdinde.

'Konuşan Türkiye' diye çıkılan yolda bazı konuların konuşulmasına tahammül edilememesi gerçekten çok yakışıksız. En ağır nitelemeleri esasında bu tür yakışıksız sınırlamaları normal gören siviller hak ediyor.

Geri dön

Yazdır

Yukarı