T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 12 ARALIK 2005 PAZARTESİ | ||
|
Bazı darbelerin iyi, bazı darbelerin kötü olduğunu söyleyen, üstelik bu ilginç, harikulade, hiç duyulmamış görüşüne entelektüel çevrelerden (!) destek bulan sinema sanatçısı Tarık Akan “Beni yaz, beni yaz” diye tutturmasaydı, Hasan Cemal’in “şeriatçıların ekmeğine yağ süren” kitabına devam edecektim. Önce değerli sinema sanatçısıyla ilgili bir-iki ufak saptama: Türk seyircisi onu Ertem Eğilmez’in ünlü “Ferit” tiplemesiyle tanıdı ve sevdi. Ferit tiplemesi o kadar tuttu ki, orijinalinde bulunmadığı halde “Hababam Sınıfı” filmlerine bile taşındı “Damat Ferit” olarak. Sonra ne olduysa oldu ve Damat Ferit “salon filmleri” dönemini kapattı ve tezi olan, bir davayı savunan “sosyal içerikli” filmlerde rol almaya başladı. Arada, Ahu Tuğba’lı, Serpil Çakmaklı’lı klasik Yeşilçam avantürlerinde göründüğü de oldu ama, sanatçı “Kadirizm” ideolojisinden izler taşıyan sert polisi canlandırdığı ve sürekli posbıyık formatında dolaştığı için kendini “sol film” yapmış saydı. Sanatçı, sinemadaki yeni dönemini, yani sol ideolojiye doğru mütereddit bir eğri çizen değişimini Yılmaz Güney’e borçlu olduğunu söylüyordu. Bu yüzden, ismi hep Yılmaz Güney’le anıldı. Hâlâ anılmaktadır... Şu günlerde bile, Yılmaz Güney’le ilgili bütün etkinliklerde onu görmek mümkün. Anma toplantılarında en ön safta boy göstermek, mezarına çiçek koymak, panellerde konuşmak gibi... Fakat, Tarık Akan, herşeyini (oyunculuğunu, kariyerini, değişimini, solculuğunu) borçlu olduğu Yılmaz Güney’i yeterince tanıyor mu, onun “aslında neyi savunduğunu”, sol yelpaze içinde nerede durduğunu biliyor mu, bundan çok emin değiliz işte. Birincisi, Yılmaz Güney anti-militaristti. Bunu sokaktaki çocuklar bile idrak edebiliyor. Değişim geçirmiş Tarık Akan’ın böyle bir derdi yok. Bilakis, bazı darbelerin iyi, bazı darbelerin kötü olduğunu söylüyor. Mesela, 12 Eylül’ü “kötü darbe” kategorisine sokuyor. Bu düşüncesini de, bir subay olan babasının, “12 Eylül’ü yapan ordu, benim ordum olamaz” sözleriyle destekliyor. Baba-oğulun sevdiği darbe, 27 Mayıs... Asker babayla solcu oğul, 27 Mayıs’ı yapan, bir Başbakan’ın, iki Bakan’ın asılmasına yol açan orduyu “kendi orduları” sayıyorlar. İkincisi, Yılmaz Güney Marksistti, statüko karşıtı bir adamdı. Değişim geçirmiş Tarık Akan’ın statüko karşıtı yahut Marksist olduğuna ilişkin herhangi bir emare yok. Bilakis, her fırsatta, her vesileyle “Kemalist” olduğunu söylüyor. Değişim geçirmiş Tarık Akan’ın solculuğu, kafamıza vura vura bizi “aydınlatacağını” söyleyen ünlü pop-sosyolog Emre Kongar’ın solculuğuna benziyor. Üçüncüsü, Yılmaz Güney bir dönem Enver Hoca tezlerine yakın durmuştu. Yani Arnavautlukçuydu. Tarık Akan’ın “Arnavutlukçu” olduğuna dair hiçbir işaret yok. Var mı? Dördüncüsü, Yılmaz Güney hafif tertip Kürtçü olmakla birlikte, “demokratik entegrizmi” savunuyordu. Değişim geçirmiş Tarık Akan ise su katılmamış bir ulusalcı ve onun “solculuk” zannettiği bazı düşünceleri bugün Türk milliyetçileri, Aydınlıkçılar, “Atatürkçü Düşünce Derneği” üyeleri, Kızılelmacılar ve İlhan Selçuk gibi adamlar seslendiriyor. Nasıl bir değişim peki bu? Yılmaz Güney, Tarık Akan’ın neresini değiştirmiş? Eski Tarık Akan’la yeni Tarık Akan arasındaki fark nedir? Eskisi gibi kalsaydı daha iyi olmaz mıydı? Bence Tarık Akan değişimini anti-militarist bir solcu olan Yılmaz Güney’e değil, “12 Eylül’ü yapan ordu, benim ordum olamaz” diyen kıymetli babasına borçlu. Bu uzun girizgah, değişim geçirmiş sanatçı Tarık Akan’ın “CHP nasıl kurtulur?” sorusuna verdiği ilginç-ötesi cevabı irdelemek içindi. Lafı fazla uzattım. Hem yer kalmadı, hem de iştahım kaçtı. Bakalım, belki yarın...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |