AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Yazarımız Mehmet Şeker'e sallıyorum
Yıllar önceydi, gazetecilikte çaylaktım... Bir gün spor dünyasının ünlü ismi Ali Sami Alkış ile bir milli maçı izledim. Ali Sami Alkış, ağabeyimdir, yakın dostumdur, yıllarca birlikte aynı gazetede çalıştık, aynı ekmeği paylaştık. İşte o Ali Sami Alkış ile bana mikrofon uzattılar maçtan sonra... Bizden milli takım ile ilgili yorum almak istediler. Ali Sami Alkış, takımı, teknik kadroyu yerden yere vurdu. Sonra mikrofon bana uzandı. İlk kez kamera bana çevrilmişti. Şaşkındım, heyecanlıydım. Dilim döndüğünce, ne dediğimi bilmeksizin milli takımı övmeye başladım. Vaay sen misin milli takımı öven. Kadirşinas dostum, büyüğüm, ağabeyim, mümtaz insan, arkadaşların en güzeli Ali Sami Alkış araya öyle bir girdi ki, damperli kamyon çarpmışa döndüm. Bana "Sen kimsin" diyordu, milli takımın oynadığı futbolu nasıl övermişim. Laflarıyla, kelime oyunlarıyla, cümle cambazlığı ve de yüzünün öfke taşıyan mimikleri ile beni öyle bir dövdü ki kamera önünde, kafama bir sopa vurmadığı kaldı. Saniyeler bitmek bilmedi, acaip acı çektim, ağlamaklı oldum. Bitse de bu işkence gitsek diyordum. Ali Sami ağabeyimdi, büyüğüme cevap vermek bana düşmezdi, üstelik adam kimlik değiştirmiş, dostluk kisvesinden çıkıp, sanki düşman elbisesini üzerine giymişti. Sanki Osmanlı-Rus savaşı patlak vermişti aramızda. Muhabir işini bitirip gittiğinde, utanarak Ali Sami Alkış'ın yüzüne baktım. "Bekirciğim nasıl, güzel oldu ama di mi" dedi. Gülümseyerek bana bakıyordu. Gözlerinden sevgi akıyordu. Aman Allah'ım, o beni seviyordu. Demek ki dedim o günden sonra... Bu işin raconu polemik... Efendim, bu satırları niye yazdım... Malumunuz son günlerde yeni bir tartışma var. Köşe yazarları, aynı gazetede birbirilerine neden sallıyor diye... Öyle yazılar yazıyorlar ki, siz okuyunca adamlar bugün birbirini vurmuştur diye düşünüyorsunuz. Halbuki ne vurulan oluyor, ne de vurduran... O yazıları yazan zat-ı muhteremler, birbirlerine küfür bile ettikleri yazı gazetede yayınlandığı gün telefona sarılıyorlar. "Hey Corc, bugünkü yazımı okudun mu, sana acaip giydirdim ha ha haa" diyorlar. Karşı taraf "Allah razı olsun Mayk, dur okuyayım da, yarınki yazımda ben de sallayayım" diyor... Sonra birlikte "Hoh hoh hoo" diye garip garip kahkahalar patlatıyorlar. Akşamları Boğaz'da buluşup şampanya patlayorlar. Mesela Hıncal Uluç'a sallamak modadır. Ona sallayan günlerce "Bana cevap versin, beni muhatap alsın da büyüyeyim, herkesin konuştuğu yazar olayım" diye pusuda bekler. Hıncal Uluç cevap bile yazmazsa kahrından ölür. Fatih Altaylı ile Hıncal Uluç yıllarca bir dergide birlikte çalıştılar. İnanılmaz dostturlar, ama birbirlerine sürekli iğneden öte çuvaldız batırırlar. Mehmet Barlas'a sallamak önemlidir. Çünkü Barlas anında cevap verir, polemik doğar... Polemik adamı alır yukarılara götürür. Ben bile gazetede üslubuma uygun olarak Mehmet Şeker'i kendime hedef seçtim ama adam yanaşmıyor polemiğe... Korkağın teki!.. Sevgili Şeker, çayda eriyen yazılarınla kendini ne sanıyorsun... Şimdi böyle bir satır yazdım.. Hadi bakalım... Mehmet Şeker kardeşim... Sen de bana salla da dantellektüel yazar piyasasında büyüyelim... Akşama Boğaz'da yemeğe ne dersin bu arada...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |