AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Etnik tanımlama
Aklıma bir soru takılıyor: -Acaba Türkiye'de kendini "Türk" hissedenlerin yaşadığı, varlığı inkar edilmez sorunları nasıl tanımlamak gerekiyor? Mesela "Türk sorunu" diye bir tanımlama nasıl olur? Tanımlama - tarif zor iş. Eskiler "tarif"in tarifini yapmışlar. Ve "tarif efradını cami, ağyarını mani olmalı" demişler. Yani içinde bulunması gerekenleri bulundurmalı, dışında olanları da dışarda bırakmalı. Bu açıdan bakıldığında acaba bir Başbakan ağzından ilk olarak seslendirilen "Kürt sorunu" nasıl bir tanımlama niteliği taşıyor? Acaba sayın Başbakan'ın "Kürt sorunu" diye tanımladığı şey, bütünüyle neyi kapsıyor, neyi dışarda bırakıyor? "Kürt sorunu" tanımlamasının kapsadığı "sorunlar"dan yola çıkarsak, Türkiye'de bir "Türk sorunu", ya da başka etnik gruplarla ilgili olarak "Çerkez sorunu- Laz sorunu - Arnavut sorunu - Boşnak sorunu" olduğu söylenebilir mi? Problemin "etnik tanımlama" noktasında oluştuğu hemen dikkat çekiyor. Türkiye sorunlu bir ülke, bu doğru. Ama bu sorunların hangisi bir "etnik" alaka ile bağlantılı, meselesinin cevabı bir hayli güç. Onun için "Türklerin yaşadığı sorunları nasıl tanımlayacağız?" sorusunu sorma ihtiyacı hissettim. Belki şöyle bir soru daha sorulabilir: Türkiye'de sorunlu insanlar olduğu gibi, sorunsuz Türkler var, sorunsuz Kürtler de var.... Bu "Sorunsuz Kürtler" nokta-i nazarından "Kürt sorunu" diye bir hadiseden söz edilebilir mi? "Sorunlu Türkler", bu "Sorunsuz Kürtler"e nazaran daha "sorunlu" sayılmaz mı? Ve burada birilerinin çıkıp "Türk sorunu"ndan bahsetmesi daha mantıklı olmaz mı? "Kürt sorunu" yaklaşımında, eskilerin deyimiyle "tahtında müstetir - satır aralarında gizli" şöyle bir yaklaşım okunabilir: "Bir hakim kavmi unsur var. O belirleyici konumda bulunuyor. Ona göre başka kavmi unsurlar, daha sınırlı bir statüye sahipler. Bir tür alt statü... İşte bu statü farklılığını gidermek ve alt statüde olanlara eşit statü kazandırmak diye bir davanın adı olarak "Kürt sorunu"ndan bahsetmek mümkün." Bu değerlendirmenin belli dönemlerde gerçeklik arzettiği doğru. Devletin "Türk eksenli" bir hakimiyeti arzu ettiği, bunu zihinlere kazımak için çaba gösterdiği bir vakıa. "Ne mutlu Türküm diyene" söyleminin, böyle bir zihni altyapının ürünü olduğu da açık. Bu özdeyişin "Türk olmayı değil, Türküm demeyi" öngördüğü izahları, pek fazla ikna edici değil. İşin özünde "Türk'ü tebcil eden" bir duruş var. Dikkat çekici ve tehlikeli olan şu ki, "Türk'ün tebcili" kendi içinde bir tatmin olmaktan çıkmış, Türkiye coğrafyasında başka kavimlere karşı bir hakimiyet ifadesi gibi görülmüş. Bu çizginin, tepkilerini - karşıtlarını doğurması önlenemezdi. Ve işte "Kürt sorunu" buralarla bağlantılı olarak neşvünema bulmuş. Oysa, ekonomik açıdan baktığımızda, Türkiye nüfusunun yüzde 20'si açlık sınırının altında, yüzde 20'si yoksulluk sınırında vs... yaşıyor. Yoksullukla boğuşan bu nüfusun tamamının Kürtlerden oluştuğu söylenemez. Dünkü medyada vardı. Ege'nin 6 ilçesi "mahrumiyet bölgesi" ilan edilmiş. Orta Anadolu'nun kimi dağ köyleri var ki, ayda kişi başına 23 dolar düşüyor. Yani günde bir dolar bile değil. Yüksekova'nın baronları ile İstanbul'un baronları da bir başka kategori. Siyaset açısından baktığınızda Türkiye'de hala, çoğunluk iradesinin belirleyiciliği tartışılıyor, insan hakları açısından baktığınızda Türk başörtülü ile Kürt başörtülü öğrencinin dramı aynı... Kürt meslek liseli ile Türk meslek liseli de aynı kahredici kuşatılmışlığı paylaşıyor. Ne demek istiyorum: Bazı sorunlar var ki, Türkiye'nin her yerinde bir etnik gruba münhasır olmaksızın mevcut. Onun için özellikle Başbakan tarafından "Kürt sorunu" diye bir şeyin adı konduğunda, bunun içini iyi doldurmak gerekiyor. Çünkü bu söz, mesela Demirel tarafından ifade edilen "Kürt realitesini tanımak"tan farklıdır. "Kürt realitesini tanımak" bir somut adımdır. Belki "Kürt sorunu" diye ifade edilen çerçevenin içinde bir maddedir. "Kürt sorunu" daha kapsamlı bir ifade, ama içi somut biçimde doldurulması gereken aynı zamanda "çerçevesiz" bir ifadedir. Sorular şunlardır: Bu bir bölgesel - coğrafi sorun mudur, bu bir etnik sorunlar yumağı mıdır? Yani sırf Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlar nelerdir? Ben, sırf Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlar bulunmadığı düşüncesinde değilim. En basitinden "Türk vurgusu" ve onun Kürtler'e yansımasının, bir ezilmişlik duygusu oluşturması kaçınılmazdır. Ayrıca Sevr ve Lozan'la gündeme gelen ve 80 yıldır devam eden "bölünme kaygısı"nın getirdiği güvenlik operasyonlarının, bölgeyi sürekli ameliyat masasında tuttuğu, bunun bölge halkına kan kaybettirdiği de bir vakıadır. Sonra anadil ezilmişliği - horlanmışlığı, zor - kötü ekonomik şartlar, eğitimsizlik.... Bunların sırf bölgeye has, sırf Kürtler'e yönelik oluştuğu hissi... Bunların içinden "Kürt sorunu" mu çıkmalı? Bu tanımlamayı her yönelişteki Kürt'ün seveceğini tahmin ediyorum. "Adını koydurduk" yaklaşımı olacak. Bundan ötesi? Hep etnik tanımlama mecrasında bir yürüyüş mü? Bence değil. Türkiye'nin sorunlarını bütün olarak görmek önemli. Diyelim iktidarda bir Kürt politikacı olsaydı, (Özal Kürttü, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yaptı, Hikmet Çetin kürttü başbakan yardımcılığı yaptı) yapılması doğru olan, Türk - Kürt sorunu ayırdetmeksizin, Türkiye'nin tüm insanlarını, tüm coğrafyasını kucaklamaktı. Bugün bir "Karadeniz Uşağu" Başbakan olarak Diyarbakır'a gelecek. "Kürt sorunu" demekte tereddüt etmedi, Diyarbakırlıların gönlünü almak için... Ama eminim o da biliyor ki, Türkiye'nin sorunları bir bütündür. Daha bir hafta önce Trabzon'u, Rize'yi, sel aldı, 8 can gitti. Memleketin her tarafında sorun var. Hakkari'ye bir diyaliz uzmanı gelince bayram ediliyor. Bence Diyarbakırlılar, Hakkarililer, Vanlılar, Maraşlılar, Edirneliler, yani Türk - Kürt hepimiz, bir kalpte buluşmayı bilmeliyiz.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |