AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Dostum Vural Savaş...

Herkesin tuttuğu bir takım, bir parti, bir yıldız, bir bürokrat, bir siyasetçi vardır. Benim takımım "Beşiktaş", bürokratım ise eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'tır. Savaş'la çok da iyi geçindiğimizi söyleyemem; hakkında, bir bölümü mahkemeye intikal etmiş çok ağır yazılar yazdım. Hatta (galiba) tazminat da ödedim.

Fakat, dost kalmasını bildik.

Karşılaşmalarımızda ve telefon konuşmalarımızda, saygılı bir mesafeyi hep koruduk.

Geçen gün aradı, Yargıtay'ın "Neşter-2" davasıyla ilgili olarak aldığı, "izinsiz elde edilen telefon kayıtları soruşturmada esas alınamaz" kararının yanlış olduğunu; girmeye can attığımız birçok AB ülkesinde izinsiz dinleme yapıldığını, "önleme dinlemesi" de denilen bu dinlemelerin birçok casusluk ve terör olayını ortaya çıkardığını söyledi.

Kitabında bu konuyu geniş olarak işlemiş.

Eve gidince baktım.

Evet, "Türkiye Cumhuriyeti Çökerken" adlı kitabın 351. sayfasından itibaren konuyla ilgili detaylı bilgi var. Ben, izinsiz dinleme yapılamayacağı, dolayısıyla elde edilen kayıtların delil kabul edilemeyeceği kararının Yargıtay'ın bir içtihadı olduğunu sanıyordum. Meğer Anayasa hükmü imiş bu...

Peki, kim koydu bu hükmü Anayasa'ya?

Kitabı okuyunca anlıyoruz ki, Türkiye'yi göçertmek isteyen şer güçlerin bir planı bu...

Daha önce de yazmıştım:

Vural Savaş "Türkiye Cumhuriyeti Çökerken" adlı kitabında (yaklaşık 500 sayfalık bir kitap bu; ama 8 ya da 9 sayfası kendisine ait; kalan kısmı başkalarının görüşlerinden oluşuyor) görmekten mutlu olmayacağımız bir Türkiye portresi çiziyor.

Kitabı bitirince, Türkiye'nin yabancı güçlere (emperyalist Amerika ve emperyalist Avrupa'ya) nasıl bağımlı kılındığını, "küreselleşme"nin arkasındaki uluslararası tezgâhı, emperyalizmin "globalizm" dümeniyle üçüncü dünya ülkelerini nasıl sömürdüğünü, millî devletin nasıl tasfiye edildiğini, millî ekonominin nasıl dışarıya bağımlı kılındığını öğreniyor ve üzülüyoruz.

Fakat, bütün çabamıza rağmen, kimin ya da kimlerin, Türkiye'yi, "millî devletin ve millî ekonominin tasfiye edildiği bu bağımlılık sürecine" soktuğunu öğrenemiyoruz.

Tamam, iç ve dış borç yükü, gelir dağılımı adaletsizliği, üretimsizlik, uluslararası finans çevrelerinin baskısı, "millî güçlerin" yönetimdeki ağırlığını yitirmesi bir felaketler zinciri olarak karşımızda duruyor.

Ama bu felaketin bir sorumlusu olmalı!

Öyle değil mi?

Hatırladığımız kadarıyla, 28 Şubat'ın gadrine uğrayan 54. Cumhuriyet hükümeti, hem "millî" reflekslere sahipti, hem de "ekonomide bağımsızlığı" savunuyordu. Ama yaşatılmadı. Sadece iktidardan değil, muhalefetten de düşürüldü. Neyse...

Savaş, "İzinsiz dinlemeye ilişkin Anayasa hükmü değiştirilmedikçe, ne önleme dinlemesi yapabiliriz, ne de Türkiye'yi yıkmak isteyen şer güçlerin gizli faaliyetlerinden haberdar olabiliriz" demeye getiriyor.

Doğru bir kaygı mı?

Bilmiyorum.

Daha doğrusu, emin değilim.

Geçenlerde de, bir özel televizyon kanalında, yabancılara toprak satışını özendiren kararın yol açacağı "olası felaketleri" anlatıyordu.

İsrailliler Manavgat'ta ve GAP bölgesinde hızla arazi satın alıyorlarmış. Hatta, yerleşimciler için, bölgede sinagog kurulması bile düşünülüyormuş. Savaş'a göre, bu da Türkiye'yi "içeriden" yıkmak isteyen şer güçlerin bir planı...

Doğruysa, ürkütücü!

Biz nasıl ki İsrail'de, Amerika'da, AB ülkelerinde arazi satın alıp "yerleşim bölgeleri" oluşturamıyoruz, bunu onlar da yapamamalı.

Hepsi iyi hoş da, emperyalizmin gizli oyunlarını bütün açıklığıyla deşifre eden Vural Savaş, İsrail'i Türkiye'ye yaklaştıran, yaklaştırmakla kalmayıp "stratejik ortak" konumuna yükselten sürece, bu süreçte kendisinin de üstlendiği role hiç değinmiyor.

Neden acaba?


24 Ağustos 2004
Salı
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED