AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
AKP'nin ABD ile imtihanı

AKP'nin ABD'ye yönelik politikalarında bir takıntısı (kompleksi) var mı? Böyle bir soru Irak gerilimi başladığından bu yana açık veya örtülü biçimde soruluyor. Aslında böyle bir soru, AKP'nin bizzat kendi politikalarının muhtevasını sorgulama gereği açısından da sorması gereken bir soru. Çünkü ABD'nin Ortadoğu İslam ülkelerine yönelik devam edecek operasyonları sebebiyle yakın gelecekte Türkiye - Amerika ilişkileri sürekli gerilim noktasına gelebilecek ve AKP hep bir tercih yapma ihtiyacı hissedebilecektir.

Böyle bir sorunun önemi, "takıntılı - kompleksli" bir politik ilişkinin sağlıklı olamayacağı değerlendirmesinden kaynaklanıyor.

"Takıntının - kompleksin" kaynağı olarak da, bu partinin İslam'la bağlantısı gösteriliyor.

Bu konudaki iddialar birbirine zıt iki görüntü arzediyor.

Birisi şöyle:

"Ak Parti, "İslam'la ilgili bağlantısı" sebebiyle, Amerika ve daha genelde Batı ile ilişkiler konusunda RP'nin devamı gibi görülme endişesi taşıyor, ve öncelikle üzerinden bu imajı silmek istiyordu. "İslamla ilgili bağlantı" ve "RP'nin devamı gibi görünmek" Türkiye'yi Batı'nın dışında bir dünyanın merkezi haline getirme iddiasına sahip olmak gibi görülüyordu. Bu da genelde (ABD ve Avrupa) Batı'nın düşmanlığını çekecek bir duruştu.. AKP bunu istemiyordu. Bundan kaçınmakla bir tür "uluslararası meşruiyyet" sağlamış olacaktı. Ak Partinin gündeminde taa başında ABD ve Avrupa'da nasıl karşılanacağı sorusu vardı. Doğrusu "olumlu karşılanma" arzusu da vardı. Bu kaygılı soru ve beklenti sebebiyle Genel Başkan Tayyip Erdoğan ilk gezisini Amerika ve Avrupa'ya yaptı. Sonra Rusya ve Çin'e gitti. Türk Cumhuriyetlerini gezdi. Ortadoğu İslam ülkelerine ise henüz gezi yapmadı. İşte bu durum, bir takıntı noktasına varabilir ve "Batı'nın düşmanlığını çekmemek için" Türkiye adına sağlıklı tavırlar belirlenmesini de engelleyebilirdi."

Böyle olmuş mudur?

Yaşanan olaylar çerçevesinde bunun tahlili gerekiyor.

İkinci tavır şöyle olabilir:

Ak Parti, "İslam'la ilgili bağlantısı" sebebiyle, Batı dünyasına karşı ön yargılı antipati, İslam dünyasına karşı da ön yargılı sempatiye sahip olabilir. Bu iki "duygusal eğilim" bu partinin politikalarını etkileyebilir ve reel alandan uzaklaşmasına yol açabilir.

Böyle olmuş mudur, sorusu bu tavır için de sorulabilir ve yaşanan olaylar çerçevesinde bunun da tahlili gerekiyor.

Ak Parti yöneticileri, 11 Eylül'den sonra ABD'nin acısını paylaştılar. Ardından gelen Afganistan geriliminde ABD'nin tavrını onayladılar. Henüz iktidar değillerdi ancak iktidar adayı oldukları net olarak görülüyordu. O dönemde Türkiye'deki yerli ABD lobisi, Ak Parti yöneticilerini hatta genelde "İslamcılar"ı, "bu konuda ABD'nin yanında yer almayanların iktidarı unutmaları gerektiği" şeklinde tehdit bile ettiler. Ak Parti yöneticileri de, yalpalamadan ABD yanlısı bir görüntü sergiledi.

Ardından Irak gerilimi geldi. Türkiye, ABD'nin "Dünya hegemonyası" yolundaki tırmanışını ve olayları tırmandırışını gördü. Irak'a yönelik hesapların Türkiye'ye de hayati yansımaları olacaktı. Ayrıca Irak operasyonu, "İslam coğrafyası"na yönelik bir yeni yapılanmanın halkası idi. Yani hem Türkiye'nin hem de İslam coğrafyasının ABD'nin kuşkulu operasyonuna karşı korunması gibi bir hassasiyet söz konusu olabilirdi. Ak Parti iktidardaydı ve politika belirleyen konumdaydı.

Acaba bu dönemde AKP'de nasıl bir iç değerlendirme süreci yaşanmıştır?

-Mesela ABD'ye peşin peşin verilen üs ve limanları modernleştirme imkanı, "ABD ile ilişkileri iyi götürmeliyiz" değerlendirmesinin ürünü mü olmuştur?

-Sonra bu atmosferden çıkılıp, "iş çığırından çıkıyor, ABD'nin hesapları kuşku uyandırıyor" yollu bir değerlendirme mi yapılmıştır? ABD ile ciddi müzakereler bunun ürünü müdür?

-Bu dönemde ABD medyasında ve içerdeki "ABD lobisi"nde Ak Parti'ye yönelik "Acaba islamcı hüviyetleri öne mi geçti? Ak Parti bilinçli olarak Türkiye'nin ABD ile ilişkilerini torpillemek mi istiyor?" suçlaması gelmiştir. Acaba bu suçlama Ak Parti yönetimini ne ölçüde etkilemiştir? Ak Parti yönetiminin ikinci tezkereyi Meclis'e sunması bu tezkerenin gerçekten geçmesi arzusunun mu yansımasıdır? Ak Parti Meclis grubu, hükümet tezkeresini, hükümete rağmen mi reddetmiştir? Yoksa hükümetle Meclis Grubu arasında zımni bir birliktelik mi vardır?

-Acaba Powell'in ziyaretinden sonra "Koalisyonun içindeyiz" noktasına gelinmesinde, Başbakan Erdoğan'ın Amerikan medyasına Amerikan askerleri için dua ihtiva eden makaleler yazmasında, ya da "duygusal olmamak gerekir" temasını vurgulamasında yukardaki suçlamaların etkisi olmuş mudur?

-Hükümetin bir süredir Amerika'nın sıradaki hedefleri arasında olduğu bildirilen İran ve Suriye ile temasları, ideolojik bir zeminin yansıması mıdır yoksa, Türkiye'nin çıkarlarının gereği midir?

-Yarın ABD, İran ve Suriye'ye karşı cephe açtığında AKP iktidarı hangi öncelikleriyle politika belirleyecektir?

Bütün bunlar, önümüzdeki zamanlarda sürekli tartışacağımız konular olacaktır. Aslında "kompleks" iddiasının AKP üzerinde sürekli baskı oluşturmak için bizzat Amerika tarafından kullanılması da söz konusudur. Nitekim AKP'nin ABD politikalarına rezerv koyduğu her olayda Amerika'nın Bush yanlısı medyası "islamcı" temasını gündeme getirmektedir.

Sınırlarda dolaşılan günlerdeyiz. Her şeyi en berrak bir zihinle ve kalple ayrıştırmak, tam da bu günlerin gereğidir.


12 Nisan 2003
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED