|
|
Muhafazakar - Devrimci
Eski Deniz Kuvvetleri komutanı emekli oramiral Salim Dervişoğlu'nun gazeteye "Biz muhafazakarız, onlar devrimci" başlığı ile yansıyan görüşlerinin, Türkiye'nin bazı sıkıntılarını anlamak bakımından tahlil edilmeye değer olduğunu düşünüyorum. Sayın oramiralin "türban - başörtüsü" eksenindeki açıklamaları içinde bu konudaki değerlendirmeleri şöyle: "Türbanı savunanlara 'muhafazakar' deniyor. Hayır. Asıl muhafazakarlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, özgür anayasal düzenini korumaktan yana olanlardır. Ben muhafazakarım. "Öbürleri ise din istismarcılığı temelinde, yavaş yavaş birtakım usulleri delmek suretiyle, uzun vadede Türk toplumuna katılacak yeni nesillerin daha başka kültür çevresi içine yerleşmesini sağlayıp devrim yaratmak isteyenlerdir." (Milliyet, 8 Haziran 2003) Önce ikinci paragraftan yola çıkalım: Sayın oramiral, birilerinin din istismarcılığı ile birtakım usulleri delerek uzun vadede başka kültür zeminine bağlı yeni nesiller yetiştireceğini ve böylece "devrim yaratacakları"nı ifade ediyor. Bu yaklaşıma kolayca "insanların uzun vadede yeni düşüncelerle tanışması, buluşması, kendini değiştirmesi, düşüncelerini başkalarına aktarması ve etkilemesi insanca bir şey değil midir, düşünce özgürlüğü ve demokrasi bunu gerektirmez mi?" diye sorular sorulması, hele daha ötede "devrim bu mudur?" ve "şayet devrim bu ise bu insani sürecin suçlama tonunda değerlendirilmesi ne kadar sağlıklıdır? Bunun öteki ucunda toplumu dondurmak yok mudur?" diye pekala eleştirilmesi mümkündür. Sayın oramiralin bu değerlendirmesi tanıdık bir "tehdit algılaması"nın uzantısı... Hani denilmişti ya: Bunlar çoğalacak çoğalacak ve sonunda İran gibi işler yapacaklar... Ardından da "öyleyse..." diye başlayan malum süreç işletilmişti. Sayın oramiralin değerlendirmesinde daha sorunlu olan, bütün eğitim hayatında "Atatürk devrimleri" ile yetiştirilen ve bütün meslek hayatı "İlke ve inkılaplar"ın "korunması ve kollanması" ekseninde seyreden bir şahsiyetin "devrim" konusuna böylesine "tehlike konsepti" içinde yaklaşmasıdır. Acaba bugüne kadar asker adına "asıl muhafazakar olanlar bizleriz" diyen bir komutan çıkmış mıdır? Ya da "Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, özgür anayasal düzenini korumaktan yana olanlar"ın "muhafazakar" olduğunun altını çizen bir askeri simaya rastlanmış mıdır? En azından ben hatırlamıyorum. Sayın Dervişoğlu'nun yaklaşımını asıl sorunlu kılan husus, biraz kendi dışındaki bir gerçekliktir. O da, 2000'lerde Kemalist camianın "devrimci" veya "muhafazakar" olmak hususunda nerede durduklarını tam kestirememek gibi bir problemle yüzyüze bulundukları hususudur. Bu camia "Atatürk devrimleri"nden yola çıkarak "devrimci"liği hep sevmiştir. Atatürk bir devrimci idi. Gerektiğinde "halka rağmen" olmasını göze alarak, Türk toplum yapısında köklü değişikliklere yönelmişti. Onun için "Atatürkçü olmak", hep "devrimci" olmakla eşdeğer kabul edilmişti. Ama ortada şöyle bir soru vardı: -Bir devrime bağlılık, üzerinden on yıllar geçse de "devrimci" olmak demek midir? Yoksa devrimci insanlar da bir süre sonra "falanca tarihte yapılmış devrimlerin muhafızı" haline gelirler mi? Yani muhafazakar (yeni ifadesiyle tutucu) olurlar mı? Bu soruya Kemalist camiada verilen cevaplar farklı: Daha solda olan ve "devrimci olma"yı, hep bir potansiyel devrim için saklı tutmayı yeğleyen bir kısmı Che Guavera'dan ödünç aldığı "sürekli devrim" sloganı ile Kemalist devrim arasında izdivac sağlayıp, bir karmaşa içinde işi götürme çabasında... Bir kısmı, muhafazakarlık öteden beri "tutuculuk" olarak görüldüğü ve dışlandığı için gene devrimciliğe sahip çıkıyor, ama asıl olanın, şablon olarak "Atatürk devrimleri"ni savunmak olmadığını, şekil planının her şeyde olduğu gibi zamanla Kemalist devrimler için de değişeceğini, meselenin "özü yakalamak" olduğunu ifade ediyor. Peki öz ne? Öz, kimine göre "akılcılık", kimine göre "Batıcılık", kimine göre "çağdaşlık." Dikkat edilirse bu çizgi, aslında Kemalizm'in "revize" edilebileceği eğiliminde. Peki nasıl revize edilebilecek? İşte orası karışık: Kim nasıl revize edebilir ve kimin gücü, kendi "revizyonu"nu "Atatürkçülük - Kemalizm" diye Türkiye'ye kabul ettirebilirse ona göre değişicek bir şey? O yüzden de Türkiye'de çok sayıda Atatürkçülük, çok sayıda Kemalizm var. Genelde askerler tarafından seslendirilen "Atatürkçü Düşünce Tarzı" da izaha muhtaç bir nitelik arzediyor. Çünkü bu da, üzerinde tartışılamayacak ölçüler haline gelmiş bir şablonu ifade etmiş olmuyor. Sonuçta bir grup çalışmış ve "Atatürkçü Düşünce tarzı bu" demiş. Kim demiş? Falanca kişi veya gruplar... Peki o kişi veya grupların sözünün bağlayıcılığı nereden kaynaklanıyor? Denebilir ki Atatürk'ün Nutuk'unu bin kişi okusa, bin ayrı nüans çıkabilir, bin ayrı "Atatürkçü Düşünce tarzı" tanımı yapılabilir... Bu sözler bile, "insan kaynaklı bir dogma" ihtiyacı varsa anlamlı olabilir. Kaldı ki insanlar, bir başka insanın düşüncelerine baktıklarında katılmayacakları pekçok yön de bulabilirler. O zaman kimin, neden, yorumunda haklı olduğunun tesbiti son derece güçleşecektir. Bütün bunları dikkate aldığımızda emekli oramiral Salim Dervişoğlu'nin "Asıl muhafazakar biziz" sözü "öteki" kesimleri suçlamasından çok daha önemli bir meseleyi gündeme getiriyor: "Kemalist çizgi devrimci midir, muhafazakar mı - tutucu mu?" sorusu Kemalist camianın cevaplamaktan kaçındığı, hatta gündeme bile almayı sevmediği bir soru. Ben şahsen, Sayın Dervişoğlu'nun sözleri Kemalist camiayı böyle bir tartışma ortamına çekerse, bir hizmet bile yapmış olabilir, diye düşünüyorum.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |