|
|
REKTÖRLERİN RETORİĞİ!..
osmanakkusak@hotmail.com İ.T.Ü. Rektörü Gülsün Sağlamer "üniversite olarak kimsenin emri altına girmedik, girmeyeceğiz" diyor. Evet girmiyorsunuz.. fakat gerektiği vakit devletin ve T.B.M.M.'nin emrine tabî olacaksınız.. devlet içinde devlet değilsiniz.. milletin dişinden tırnağından artırarak size verdiği paraları israf etmeden, çar-çur etmeden kullanmak zorundasınız!... ODTÜ Rektörü Ural Akbulut "Erdoğan, sözlerini geri alsın; yoksa (kara cüppeliler) diyen Adnan Menderes gibi tarihe kara leke olarak geçer" demiş. Adnan Menderes, milletin kalbinde yer etmiş masum, mahzun ve mazlum bir şehittir. Onun acı âkıbetine îmâ'da bulunarak Başbakan'a bir muhalefet partisi lideri gibi hücum etmek, devlet üniversitesinin başındaki zâtın siyaset çamurunun tâ ortasında olduğunu gösterir.. tecviz edilemez.. tasvip edilemez.. üniversite kürsüsü parti kürsüsü gibi kullanılamaz!... 9 Eylül Ünv. Rektörü Emin Alıcı "hepimiz birer Kubilay olmaya hazırız" demiş. Durup dururken Kubilay lafı da nereden çıktı, neden icab etti? Kubilay'ı hatırlatacak ortada ne var? Geçin efendim geçin!... Sizin sözlerinize, gökyüzünde uçan kargalar gülerken, her sene, üniversiteye giremeyen sekizyüzbin kızgın, kırgın, yorgun lise mezunu da üzüntü ve şaşkınlıkla sizlere bakıyor: "acaba diyor, bizim üniversiteye giremeyişimizden rektörlerimiz, dekanlarımız ve YÖK profesörleri mi sorumludur, yoksa bu işi bir çözüme kavuşturamayan hükümet mi mesuldur?" diye merak ve umutla olanları seyrediyor... Rektörlerin sözleri bana bir hatıramı hatırlattı: Rahmetli Dışişleri Bakanı Melih Esenbel'e sormuştum: "Memleketimizde irtica var mıdır? Ne düşünüyorsunuz?" Esenbel "İrticanın varlığına bu suçlamayı bizzat ortaya atanlar da inanmaz. Fakat bunu siyasî bir mücadele enstrümanı olarak zaman zaman kullanırlar" demişti. Anlaşılıyor ki bazı rektörlerimiz, aynı taktiği kullanmak suretiyle koltuklarını muhafaza etmeye çalışacak kadar siyaset ustası olmuşlar. Bugüne kadar gözlerden kaçmayan bir hadise var: Türkiye'nin maârif problemlerini, ilkokulu, lisesi ve üniversitesiyle bir kül halinde inceleyip rasyonel programlara bağlamak mümkün olmamıştır. Sebebi: YÖK'ün yahut üniversitenin Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa bir çalışmaya yanaşmamasıdır. Hem gençliğin üniversitede okuma sistem ve formüllerini saptayacak, hem de ortaöğretimle yükseköğretimin ne suretle entegre edileceğine yine onlar karar verecek.. Bakanlığa söz hakkı tanımaya yanaşmıyorlar. Çünkü üniversite de "özerklik" varmış. İyi ama, bu hükümet, bu Meclis; milletin gençlik problemi dahil bütün problemlerini çözmek, çözüme kavuşturmakla mükellef değil mi? Niye engel oluyorsunuz? Siz çözemiyorsunuz, her yıl sekizyüzbin öğrenci açıkta kalıyor.. müsaade edin de, müsaade ne kelime kanunlara devlet kurallarına riayet ediniz de bırakın gençlik davâsını Meclis ve hükümet çözsün!... Okumuş efendiler "Mahkeme, kadıya mülk değildir!", bunu unutmayınız!.. Biraz feragatli, hoşgörülü, adaletli olunuz; hükümetle işbirliği yapınız. İlim adamı olmak herşeyin doğrusunu, iyisini bilmek manasına gelmez.. İlim adamı olmak herhangi bir sahada uzman olmak demektir.. makine profesörü hukuk bilmez, hukuk prefesörü tıbbı bilmez. Onun için herşeyi biz biliriz, tavırlarına girmeyiniz!.. Burada bir atasözü hatırıma geldi: "İlim sadece cehli giderir..." Yani âlim olmak herzaman âdil, fazıl ve ârif olmayı gerektirmiyor. Bazı acı gerçekleri dile getirirken beyanımızı tatlı bir sözle noktalayalım: Muhterem bilim adamlarımıza hizmetleri, gayretleri, feyiz ve bereket üreten faaliyetleri için bir vatandaş olarak teşekkürlerimizi takdim edelim ve hepsine ilim ve irfan yollarında başarılar dileyelim!...
|
|