|
|
1945'te savaş suçluları, katiller ve işgalçi güçlerle işbirliği yapanlar tutuklanıp yargılanırken bir tane Genç Müslümanlar Teşkilatı üyesi tutuklanmamıştı. Bizim davalarımız 1 Mart 1946'dan sonra başladı. Genç Müslümanlar'ı, gruplar halinde ve sistemli bir şekilde yargıladılar. Birinci grup 1946'da; ikinci ve üçüncü grup 1947'de, dördüncü ve beşinci gruplar 1948'de ve son tutuklama 1949'da yapıldı. Hiç unutmuyorum; mahkemede savcı cezalandırılmamızı isterken; "Bunlara öyle ceza verelim ki bir daha böyle bir şeyi düşündükleri zaman damarlarındaki kanları buz tutsun" diye haykırıyordu. Cezaevi şartları çok ağırdı ve büyük bir baskı altındaydık. Buna girersek uzun sürer ve kitaplar yazılır. Nitekim, Genç Müslümanlar Teşkilatı Davası adı altında kitaplar yazıldı. Bazı arkadaşlarımız çektiğimiz işkençe ve baskıları konu alan kitaplar yazdılar. Ancak kısa bir izahat yapmak gerekirs, şartlar çok zordu ve insanlık dışı muamele vardı. İbadet yapmamız yasaktı, domuz eti yemeye zorlandığımız olmuştur.
Dizinin bu bölümünde Aliya İzzetbegoviç, 1946'daki ve 1983'deki tutuklamaları, hapiste geçen uzun 9 yılın öyküsünü anlatıyor. Ayrıca, 1970'de kaleme aldığı ünlü "İslami Deklarasyon"unTito rejimi üzerindeki etkisine değiniyor: "Savcıların gözleri dönmüştü" İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Tito rejimi Hırvat Ustaşalarını ve onlara katılan müslümanları cezalandırmıştı. Burada bir ayırım yapmaları lazımdı, yapmadılar. Çünkü, Hırvatlar gönüllü idi, müslümanlar ise zorla orduya alınmıştı. Bizim davalar ise 1 Mart 1946'tan sonra başladı. Genç Müslümanlar'ı, gruplar halinde ve sistemli şekilde yargıladılar. Birinci grup 1946'da; İkinci, Üçüncü grup 1947'de, dördüncü ve beşinci gruplar 1948'de ve son tutuklama 1949'da yapıldı. Hiç unutmam, savcı "Bunlara öyle ceza verelim ki bir daha böyle bir şeyi düşündükleri zaman damarlarındaki kanları buz tutsun" diye haykırıyordu.
Yargılamalar nasıl geçti? Ben ve arkadaşım Necîb, Sagirbegoviç askeri mahkemede yargılandık. Ben 21, Necib, 23 yaşındaydı. Ben 3 yıl, Necip 4 yıl ceza aldı. 1946 -1949 yılları arasını hapiste geçirdim. Bizi Zenitsa cezaevinden Stolac'a, ordan da Bele Cezaevine gönderdiler. 6 ay sonra ailem yerimi öğrendi, binbir zorluktan sonra görüşme müsaadesi alabildi. Biz ormanda çalışıyor, Devlet'e kereste hazırlıyorduk. İyi çalışmamız için verilen ekmek arttırıldı, süt vermeye başlanmıştı. Pranga mahkumu gibiydik. Akşam yorgun olduğumuz için bir kenarda yığılıp kalıyorduk. 'İslam Bildirisi' nasıl kaleme alındı? 1970'de müslümanların mevcut durumunu göz önüne alarak 'İslam Bildirisi'ni kaleme aldım. Bu bildiri aslında bir çağrıydı, sadece Bosna ve Yugoslavya müslümanlarına değil, tüm dünya müslümanlarına hitap ediyordu. Çağrımda müslümanlara yeniden uyanış ve dirilişin öncüleri olma ve İslam'da şuûrlanmayı işlemeye çalıştım. Baskılar ve yasaklara karşı siyasî bir şuûrlanmanın başlatılması ve haksızlıklara karşı haklı bir siyasi başkaldırının başlaması gerektiği düşüncesinden hareket etmiştim. Bildiri Yugoslavya'da olduğu gibi İslam dünyasında da büyük yankı uyandırdı ve çokca tartışıldı. Büyük bir kısmını ceza evinde yazdığım "Doğu ve Batı arasında İslam" kitabım da öyle oldu. Kitabın çeşitli dillere tercüme edilerek tartışılmaya başlanması Komünist yönetimi endişelendirdi. Ağustos 1983'te Genç Müslümanlar Teşkilatı üyesi arkadaşımla yeniden tutuklandım, 14 yıla mahkum oldum.
"Affedilmem için yalvarmam istendi" 6 ay sonra itirazda bulunduk, cezamızın hafifletilmesini istedik. Fikir suçlusu olarak cezalarımızın indirileceğine inanmıştık. Ancak 14 yıl 12 yıla indirildi. Bir kere daha dilekçe vererek cezamızın hafifletilmesini talep ettik. Bu sefer 9 yıla indirildi. 1987'de halen sebebini anlayamadığım bir olay oldu. Zamanın 'Af Komisyonu' Başkanı Zdravko Durişiç evime mektub göndererek iki kızımı yanına çağırdı. Onlara 'Bu dilekçeyi babanıza götürün, imzalasın, onu serbest bırakacağız' diyerek bir yazılı dilekçe örneği verdi. Kızlarım sevinç dilekçeyi imzalamamı istediler. Dilekçede 'Yaptıklarım yanlıştı ve pişman oldum. Affımı istiyorum ve bundan sonra, normal hayata döneceğimi ve siyasetle asla uğraşmayacağımı garanti ederim' ifadesi vardı. Asla kabul edemiyeceğim dilekçeye imza atmamı istiyorlardı. Çünkü onlar korkmuşlardı, gelecekde yeni bir örgütlenmeye girişeceğimi iyi biliyorlardı. İmzalamayı reddetim. Kızlarım üzüldü, onlara durumu izah edince gerçekleri anladılar. Kasım 1988'de dış ülkelerin baskısıyla alınmış bir karar bana ulaştırıldı. Yugoslavya Parlamentosu beni affetmiş. Demokratik ülkelerin ve İslam ülkelerinin baskılarının bu afta büyük rolü olmuşdu. İslam ülkeleriyle ticareti geliştirmek isteyen Yugoslav yönetimi bu karara varmış, serbest kalmıştım..
Yaşlanmıştık, ama içimizdeki ateş çok gençti
1989'da hapisten çıkar-çıkmaz ziyaretime gelen arkadaşları uyardım. Yugoslavyanın parçalanacağını, bu ihtimali göz önüne alarak siyasi çalışmaları gecikmeden başlatmamız gerektiğini söyledim. Bazıları "tekrar hapse atacaklar seni, gel bu işlere girme!" dedi. Bazıları ise, benim gibi düşünüyorlardı. Ben ve arkadaşlarım korkmuyorduk. Zira, hiçbir zaman korkuyla arkadaş olmamıştık. Mladi Muslimani Teşkilatı eski üyeleri ile yeniden biraraya geldik. Aradan yıllar geçti ve artık hepimiz yaşlanmıştık. Ancak, içimizdeki ateş çok gençti. Milletimiz için bize bir kere daha tarihi bir görev düştüğünün bilinci içinde yeniden yola çıktık. Tam bir yıl sonra 1989 Kasım'ında partiyi kurduk. Ve tam bir yıl sonra seçilmiş olarak parlamentoya girdim. Bu nedenle Kasım ayı benim için önemli bir aydır. Ve bu olaylar hep birer yıl arayla gerçekleşti.
DOMUZ ETİ YEMEYE ZORLADILAR
Cezaevi şartları nasıldı? Cezaevi şartları çok ağırdı ve büyük bir baskı altındaydık. Buna girersek uzun sürer ve kitaplar yazılır. şartlar çok zordu, insanlık dışı muamele vardı. İbadet yapmamız yasaktı, domuz eti yemeye zorlandığımız zamanlar olmuştur. Olayları oradan nasıl değerlendiriyordunuz? Çıkmamıza birkac yıl kalmıştı. BM İnsan Hakları Komisyonu ve çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren insani kuruluşlar Yugoslavya'daki cezaevlerinde süren insanlık dışı zulmü biliyorlardı. Her hafta heyetler geliyor ve incelemeler yapıyorlardı. Yugoslav yönetimi bu kuruluşlara şirin görünebilmek için habishanelerdeki şartları değiştirdiler ve odalara televizyon almamıza ve dışarıdan gazete getirtmemize müsaade edildi. Ondan sonra dünyanın yeni bir değişime gebe olduğunu daha iyi anladık. Televizyon haberlerinde hürriyet ve insan hakları programları yer almaya başlamış, ABD ile Rusya ve Avrupa ülkeleri arasında ziyaretler sıklaşmıştı. Gorbaçov'un mesajları ve Perestroika fikri Sovyetlerin tıkandığını ve çıkış yolu aradığını gösteriyordu. Komünist dünyada, durdurulamayan hızlı inişin sonu nereye varacağı merak ediliyordu. Bizde bu değişimin Yugoslavya'yı nasıl etkileyeceğini tartışıyorduk. Çünkü Yugoslavya Komünist Partisi Hırvat, Sırp, Makedon, Arnavut, Sloven ve Boşnak üyeleri birbirini eleştirmeye ve suçlamaya başlamışlardı. Bir anda Yugoslavya'yı meydana getiren Cumhuriyetlerde milliyetçi akımları baş göstermiş ve ülkenin geleceği tartışılır olmuştu.. Kısacası, tünelin ucu görünmüştü.
YARIN: HAPİSTEN DEVLET BAŞKANLIĞINA
|
Mehmet Koçak |