|
|
Abdülmelik Fırat'ın parlamentoda olduğu yıllarda, Kürt gençleri arasında yoğun bir hareketlilik vardı. Fırat bu dönemde gençlerle biraraya geliyor ve onlara, istihbarat örgütlerinin peşlerinde olduklarını, onları kullanmak isteyeceklerini, dikkat etmeleri gerektiğini söylüyordu. 49'lar Davası olarak bilinen olay bu dönemde gerçekleşti. 49'lar olayıyla ilgili Ferzende Kaya'nın "Mezopotamya Sürgünü" kitabında şunlar yazılı: "17 Aralık 1959'da Türkiye'nin birçok yerinde tutuklamalar yapıldı. Fırat'ın korktuğu olmuştu; Kürt gençlerine yönelik bir şeylerin olacağını tahmin etmiş; ancak neler olabileceğini öğrenememişti. İçişleri Bakanı Namık Gedik'le yaptığı görüşmeden sonra, kurulan komplonun farkına varmış ve kendisinin de içine çekilme çabaları onu ürkütmüştü. Tutuklananlar arasında amcazadesi, yeğeni ve arkadaşları da vardı. Fırat, Gedik'e şu tepkiyi vermişti: "Sayın Bakan bu tutukladığınız kimselerden farkım yok. Öyleyse beni de tutuklayın." "Menderes inanmak istemedi" Abdülmelik Fırat, İçişleri Bakanı Namık Gedik'e, 49'lar Olayı'nın adım adım gelen darbe için bir ön hazırlık olduğunu söylemişti. Bu tezinde ısrarcıydı: "Ben kesin hatlarıyla biliyordum darbe olacağını. Harp Okulu'nda tanıdığımız insanlar vardı; Çubuk'ta Erzurumlu bir general vardı o da söyledi; bunları Başbakan'a da ilettim; inanmıyordu. Dedi ki: 'Bunları söylüyorsunuz; ama inanmıyorum. Türk ordusuna bir şey yapmadım ki niye darbe yapsınlar?' Bir türlü inanmadı veyahutta inanmak istemedi. DP iktidarı yanlışlar içine girdi; İsmet Paşa'ya karşı kampanya başlattılar. Menderes'e karşı kimse konuşmuyordu; herkes görüşünü arkadan söylüyordu. Ben dinleyip, susuyordum. O ısrar ediyor; 'Sen susuyorsun, fikrini söyle' diyordu. 'Yanlış cepheyle güç birliğine gittiniz; İsmet Paşa'ya fazla saldırdınız; bu doğru değil.' diyordum. Darbeden bir kaç gün önce yapılan Grup Toplantısı'ndan sonra Menderes, 'Eskişehir, Kütahya gezilerine çıkıyoruz, bizimle gelir misin?' dedi. 'Annemi, eşimi ve çocukları Erzurum'a göndermem lazım' dedim, beni mazur görmesini rica ettim. Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu 'Havaalanına kadar beraber gidelim.' dedi. Menderes'i bindirdik, uçağın içine kadar gittim, dedim ki: 'Evi Erzurum'a gönderiyorum. Biliyorum darbe olacak. Onları göndereyim bari. O yüzden gelemiyorum.' Bakan beni Cebeci'de bıraktı. Tanıdığım bir binbaşının evine gittim. 'Mesele bitti, darbe tamamdır' dedi." Darbe gecesi Fırat, geç kalmıştı. 27 Mayıs günü askerler yönetime el koymuştu: "Bizim uzaktan akrabamız olan bir binbaşı, bir de bir astsubay vardı; eve geldiler darbe olduğunu söylediler. Beni almaya gelen, CHP Ocak Teşkilatı'nın başkanıydı. Dediler ki:'Melik Fırat kim? 'Benim' dedim. 'Hadi gidelim' dediler. Yolda giderken, kurşunlanan binaları gördüm, baktım durum vahim. Harp Okulu'na her getirilene tekme tokat girişiyorlar; talebeler gaza gelmiş; o an durumun çok daha vahim olduğunu fark ettim."
YASSIADA'DA EN GENÇ TUTUKLU FIRAT'TI
27 Mayıs darbesinde tutuklanan yaklaşık 500 kişinin içinde en genci Abdülmelik Fırat'tı. Fırat, Yassıada günlerini şöyle anlatıyor: Yassıada'ya götürülenleri ilk karşılayan kişi Yarbay Tarık Güryay ve yanındaki subaylar olmuştu. Cezaevi hayatı yaşamıyorduk. Daha disiplinliydi. Bir odada 5, bir koğuşta 18 kişi olabiliyordu. İlk gittiğimizde yemekler iyi çıkıyordu; sonradan durum değişti. Camlar boyandı, denizi görmek mümkün değildi. Havalandırma delikleri vardı sadece. Darbeci genç teğmen ve subaylar, Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı, başbakanı, genelkurmay başkanı, bakanları ve milletvekillerine işte bu sözlerle hitap ediyorlardı: Düşükler, kuyruklar, alçaklar... Abdülmelik Fırat 1,5 yıla yakın Yassıada'da kalmıştı; yargılama sonucu önce idam cezasına çarptırılmış, daha sonra hapis cezasına çevrilmişti. Fırat, 1,5 sene de Kayseri cezaevinde kalmıştı.
ZORLU'NUN İTİRAFLARI
Abdülmelik Fırat, 27 Mayıs darbesi esnasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "MBK Üyesi Fazıl Akkoyunlu, albay bir arkadaşıyla beni diğer DP milletvekillerinden ayırarak kurşuna dizmeye götürdü. Yanında bir albay vardı; kendisi yarbay olmasına rağmen, albay onun emrindeydi. Beni arabadan indirdiler; Harp Okulu'nun sol tarafındaki ağaçların arasına götürdüler. 'Seni öldüreceğiz' dediler. Üzerime silahlarını doğrulttular. Hayatım bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Tam tetiği çekecekleri sırada, başka bir subay yaptıklarına karşı çıktı, böylece emellerine nail olamadılar." Harbiyeye götürdükleri ilk gece, tesadüfen, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile aynı ranzayı paylaşan Abdülmelik Fırat, Zorlu'nun kendisine yaptığı tarihi itiraflardan söz ediyor. "Beni muhakkak asacaklar; belki bir daha karşılaşmayız. Bunları bilmenizde fayda mülahaza ediyorum" diyerek, devlet, iktidar ve Kürt sorunu konusunda önemli açıklamalarda bulunan Zorlu, 49'lar olayının da bir komplo olduğunu belirtiyordu.
Koğuşun belâlısı: HAMİDO
Tutuklular Ankara'dan uçakla İstanbul'a gönderilmişti. Abdülmelik Fırat da Hamido'yla aynı uçağa bindirilmişti. Uçakta iki kişi daha vardı. Birisi, dönemin Basın Yayın Genel Müdürü Altemur Kılıç'tı. Fırat o günü şöyle anlatıyor: Bir süre Harp Okulu'nda kaldık; sonra yük tayyareleriyle Yeşilköy'e götürdüler. Bizimle beraber Altemur Kılıç da vardı, onu da getirmişlerdi. Kılıç, benle Hamido'nun arasında oturtulmuştu. Altemur neredeyse ölecekti; çok korkmuştu; krize girmişti; bir taraftan ben, bir taraftan Hamido yüzüne vuruyoruz. Subay 'ellemeyin' diyor; 'Ölüyor, kendisine gelsin.' dedik. Zor kendisine getirdik. Yeşilyurt'a inince, subaylar uçaktan askerî cemseye kadar koridor oluşturmuşlar. Oradan geçerken, tekme atan, sille vuran, bayan milletvekillerinin eteklerini çeken, çok rezil bir durum vardı. Oradan Yeşilyurt'taki iskelede askerî botlara bindirip adaya götürüyorlardı." Menderes'e laf söyletmezdi Milletvekilleri ve bakanların çoğu Yassıada'ya düştükten sonra, başlarına gelenlerden Bayar ve Menderes'i sorumlu tutuyorlardı. Belki de bir tek kişi Yassıada'da Bayar ve Menderes'i savunuyordu: Hamido. Abdülmelik Fırat, Hamido'yu anlatıyor: "Hamit Fendoğlu, nâmı diğer meşhur Hamido, nevi şahsına mahsus bir insandı. Kimseyi takmıyordu; koğuşta, birisi Menderes ya da Bayar'dan söz etti mi, yakasına yapışıyordu. Diyordu ki: 'Siz mebus olunca ne güzeldi; şimdi buraya gelip niye aleyhine konuşuyorsunuz? Menderes benim başbakanımdır; Bayar da reisicumhurumdur. Onların aleyhine konuşamazsınız.' O birisine saldırdı mı, bana, 'Yahu Hamido'ya söyle bize saldırmasın' diyorlardı. Hamido'nun ranzasının üst katında Edirne Milletvekili vardı, Rasih bey. Rasih bey Menderes'i tenkit ettiği için Hamido ona kafayı takmıştı; o biraz kımıldadığı zaman, aşağıdan tekmeyi vuruyor, 'Sallanma, bizi rahatsız ediyorsun' diyordu. Adam korkudan hareket edemiyordu. Ben, 'Yapma Hamido! Adam sekte-i kalbden gidecek' diye uyarırdım. Hamido'ya evvela, gösterilere katıldığı, DP'yi desteklediği için dava açmışlardı. Sonra savcıya karşı Bayar ve Menderes'i savunduğu için maddesini değiştirip, idamla yargılamaya başladılar. Bu suçuna bir de sıfat veriyorlardı: Demokrat Partinin Kaba Kuvvetler Komutanı. İdama çevirmişlerdi suçunu; üzülmesi gerekirken çok neşeliydi. Gülüyordu; 'Demokrat Parti'nin Kaba Kuvvetler Komutanı ünvanı hoşuna gidiyordu."
|
Abdullah Muradoğlu |