AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

D İ Z İ
İki yaşında ilk sürgün

DP ve DYP eski milletvekili, Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) Genel Başkanı Abdülmelik Fırat'ın anıları gazeteci Ferzende Kaya tarafından kitaplaştırıldı. Şeyh Sait'in torunu ünlü Kürt siyaset adamı Abdülmelik Fırat, anılarında 1935 yılında 2 yaşında gittiği sürgünden bugüne kadar yaşadıklarını anlatıyor.

Abdülmelik Fırat'ın babası Şeyh Şahabettin, Şeyh Sait'in kızı Ayşan Hanım'la evliydi. 1925'deki isyanın ardından Şeyh Sait ve pek çok yakını idam edildi. Ailenin hayatta olan mensupları da sürgüne gönderildiler. Sürgüne gönderilenler, 1929'un Mart ayında Takrîr-i Sükûn Kanunu'nun kaldırılmasıyla memleketlerine geri dönebildi. Ancak topraklarına el konulmuştu. Tekrar gidip yerleşmelerine izin verilmiş, fakat araziler resmen verilmemişti. Şeyh Said ailesi de köyüne dönmüştü. Bu arada Soyadı Kanunu çıkarılmış, Şeyh Said ailesinin bir kısmına sürgünde Fırat soyadı verilmişti. Şeyh Said'in kardeşi, Şeyh Bahaeddîn'in oğlu Şahâbeddîn de Fırat soyadını alanlardandı. Şahabeddîn Fırat, Ayşan hanım ile evlendiklerinde kendisi 19, eşi Ayşan hanım 20 yaşındaydı. Geleneklere uygun bir şekilde evlenmişler, evliliklerine ise aileleri karar vermişti. Sürgüne gittiklerinde iki çocukları vardı; Vecide ile Ömer. Sürgünden döndüklerinde Ayşan hanım üçüncü çocuğu Abdülmelik'e hamileydi. 1934 yılında doğan çocuğa babası Şahâbeddîn Fırat, Abdülmelik ismini koydu. (Abdülmelik Fırat'tan iki yıl sonra Esma ismini verdiği bir kız çocuğu daha olmuş; Saadet, Nafiye ve Bahâeddîn Fırat ise 1935'te sürgüne gönderildikleri, Kırklareli'nin Vize ilçesinde doğmuşlardı.) Ancak Aile 1935'de ikinci kez sürgüne tabi tutuldu. Bu sürgünde Abdülmelik Fırat 2 yaşındaydı.

Aile ikinci kez sürgüne

Ferzende Kaya'nın kaleme aldığı anılarda Abdülmelik Fırat, 2 yaşında sürgüne gittiği yılları şöyle anlatıyor:

"1935'te ailemiz ikinci sürgüne tabi tutuldu. Ben iki yaşındaydım. Tabiî ben o yılları, sürekli dinledim annemden, babamdan. Daha sonra sürgüne giderkenki halimi bir fotoğrafta gördüm. Sürgüne gönderildiğimiz gün bir hâtıra fotoğrafı çekilmiş; ben iki yaşındayım, entarim var ve ayağım çıplak. Böyle çıplak ayaklarla, perişan durumda bizi tekrar sürüyorlar. Bu sefer Erzurum'dan, Trakya'ya sürüyorlar. İlkin Edirne'nin Vize ilçesinin Sergen ve Midye köylerine verilmişiz. Sonra amcamlar itiraz etmiş; "Biz hepimiz akrabayız, kardeşiz, amca çocuklarıyız, bizi bir araya verin' diye. Kabul etmemişler ve bizi ikiye ayırmışlar. Uzun bir süre sonra da Sergen'de toplamışlar."

Şeyh Said ailesinden Ali Rıza, Gıyaseddîn, Selahaddîn, Abdülhâlık, Şahâbeddîn ve Ahmed ile aile üyelerinin ikinci sürgün hayatı, Kırklareli'nin Vize ilçesinin köylerinde başlamıştı. 1925'deki isyanın ardından Irak'a geçen Şeyh Said'in oğlu Selahaddîn, Irak Başbakanı Nuri Saîd tarafından Bağdat Harp Okulu'nda okutulmuş; 1928'de çıkan aftan dolayı Türkiye'ye dönmüştü. Fakat döner dönmez yakalanmış ve 12 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştı. Cezasını tamamlayıp dışarı çıkan Selahaddîn Saidoğlu da, daha sonra bu sürgün kafilesine katılmıştı.

Tek odada on iki kişi

"Trakya'da kaldığımız o kırk metrekareye yakın yerde, yedi çocuktuk. Babamın küçük kardeşi vardı; nenem vardı; bir de babamın kız kardeşi vardı; annem ve babamla beraber 12 kişiydik. Bir de bizimle beraber köyden gelen iki tane evlatlığımız vardı; ikisinin de ismi Mehmed'di. Onlar da bizimle kalıyordu. Evin ahırını yatakhane olarak kullanmak mecburiyetindeydik. O kırk metrekarelik yere sığamıyorduk. Memleketten de bizimle irtibatlı olanı tespit edince, başına iş açıyorlardı; engelliyorlardı. Ölüme terk edildiğimiz halde, geçimimizi bizim aileye bağlı olan fakir kesim sağladı. Baskıları, işkenceleri, tutuklanmaları göze alarak peynir, yağ, kuru gıda getiriyorlardı; bir de az da olsa para gönderiyorlardı. Kıt kanaat, ölmeden geçinmeye çalışıyorduk."

'Köy ahalisi bizi zengin sanıyordu'

"Biz gördüğümüz örf ve âdet üzerine, evde aç olsak bile bunu asla dışarıya belli etmeyiz. Köylüler de bizi öyle perişan durumda bilmezlerdi; durumumuzun çok iyi olduğunu düşünürlerdi. Çünkü dışarıdan bakıldığında, hiç çalışmadan geçiniyorduk. Halbuki aç kaldığımız günler bile oluyordu. Bazen tanıdık köylülerin bize gönderdiği peynir, yağ gibi şeyleri de bize gelen altınlar zannederlerdi. Bazen mülkî, askerî yetkililer de geliyorlardı; onların da bize yardım getirdiklerini zannederlerdi."

Mezopotamya sürgünü çok uğraştırdı

Gazeteci-Yazar Ferzende Kaya'nın kaleme aldığı "Mezopotamya Sürgünü/Abdulmelik Fırat'ın Yaşam Öyküsü" isimli kitap Anka Yayınları'ndan çıkıyor. Ahmet Kaya'nın hayatını anlatan "Başım Belada" isimli kitabın da yazarı olan Ferzende Kaya, "Mezopotamya Sürgünü"nün öyküsünü şöyle anlatıyor:

"Abdülmelik Fırat'ın portresini yazmaya 2000 yılında karar verdim; ama bu kararın çok öncesi var. Fırat'la her karşılaşmamızda anılarını ne zaman kaleme almaya başlayacağını soruyor, böylesi bir çalışmanın içinde kesinlikle yer almak istediğimi iletiyordum. Ancak o her seferinde beni atlatmayı başarıyordu. Sonunda ben baskın çıktım, anılarını yazmaya başladık. 1998'de fiilen başladığımız çalışma, Sayın Fırat'ın aktif olarak mücadelesini devam ettirmesi yüzünden sürekli kesintiye uğruyordu. Böyle dört yıl devam etti, adım adım büyük bir sabırla sona geldik. Mezopotamya Sürgünü de, Kürtçe olarak yayına hazırladığımız ve henüz tamamlanamayan bu anılardan doğdu. Yarım kalan birçok bilgiyi günlerce bekleyerek, kimi zaman gece yarıları biten bir toplantı sonrası, kimi zaman Ankara ya da İstanbul'daki bir otelde sabah kahvaltısında, kimi zaman gece 11 çayında sorarak tamamlayabildim. Kitabın yayına hazırlandığı günlerde Şeyh Melik tekrar rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Ama buna rağmen kitabın son okumasını, kollarında serumlarla İstanbul'daki İsviçre Hastanesi'nde yaptı.



 
Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Abdullah Muradoğlu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED