AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Irak'a yeni düzen

Hani, adam, evi yanan dostuna haberi iletme görevini üstlenmiş, tanıdıklarının "Aman, ürkütmeden söyle" tembihleri de aklında, "Senin evin hâlâ şu arka sokaktaki köşede, değil mi?" diye sormuş; cevap "Evet" biçiminde gelince de, "Nah, orada!" deyivermiş ya... Benim bugün size duyuracağım gelişme de biraz bu öyküdekine benziyor...

"ABD Irak'a demokrasi götürmek üzere yola çıktı, değil mi?" diye sormayacağım; çünkü bu sorunun cevabının olumsuz olduğunu savaşı bu gerekçeyle savunanlar bile biliyor artık. Benim soracağım soru şu: "ABD Irak'taki lâik düzeni korumaya kararlı, değil mi?" Eğer bu soruya, "Tabii", "Elbette" veya "Evet" gibi bir cevabınız olacaksa, kusura bakmayın, "Nah, evet" tepkisini vereceğim...

Saddam Hüseyin, biliyorsunuz, bu bölgedeki en 'lâik' yöneticilerden biriydi. Başı sıkıştığında bayrağa "Allahü ekber" yazdırdığına, namaz kılarken çektirdiği fotoğraflarını yayınlattığına kanmayın; ülkede hemen bütün işler 'lâik' düzene uygun götürülüyordu. En başta da adalet kurumu, mahkemeler... Irak'ta, hemen her alandaki hukukî sistem 'lâik mahkemeler' eliyle yürütülüyordu...

Şimdi durum değişmiş görünüyor. Amerikan müdahalesi yerleşik sistemi yerle bir etti. Bütün devlet daireleri gibi mahkemeler de yağmalandı. Bugün günlük işlere bakan, halkın ihtilâflarını çözen tek bir sivil mahkeme çalışmıyor Irak'ta... Yani 'lâik hukuk sistemi' durmuş görünüyor...

Buna karşılık, ülkenin dört bir tarafında dinî mahkemelerin çalışmaya başladığına dair haberler geliyor. Halk artık ihtilâfları için mahallesindeki dinadamının kapısını çalıyor. Başka işlere mi baksın, yargıçlık mı yapsın? Yerel dinadamları da, çareyi, bu işlere bakacak mahkemeler oluşturmakta bulmuşlar... Şimdi, Irak kentlerinde, en merkezi yerlerde, yargı görevini üstlenmiş dinî mahkemeler faaliyet gösteriyor.

Bu, kulağıma gelen bir fısıltı değil. Amerikan askerleriyle Irak'a girmiş, hergün oradan haber gönderen Amerikan gazetecileri kendi gazetelerinde yayımlıyorlar bu konudaki haberleri... Sonuncusu, Neil MacFarquhar imzasıyla New York Times'ta çıktı. "Irak mahkemeleri çalışmıyor, o işi genç dinadamları üstlendi" başlıklı haberinde, MacFarquhar, yukarıda yazdıklarımı anlatıyor...

Necef'te, Hz. Ali türbesinin yanındaki sokağın içinde kurulmuş dinî mahkeme. 12 kişinin sığabileceği bir okul odasında. Mahkeme heyetini beş dinadamı teşkil ediyormuş. Kocasından boşanmak isteyen kadın, anasını öldüren çocuk, hırsızlık eden adam soluğu dinî mahkeme önünde alıyormuş... Yargıç konumundaki dinadamları, gerekli gördüklerinde polisten dosya talep ediyor kararlarını öyle veriyorlarmış... Ayrıca, Baas Partisi adına halka zulüm etmiş, muhbirlik yapmış kişileri de yargılıyormuş bu mahkemeler; anladığım kadarıyla ölüm cezası verdikleri de oluyormuş...

Amerikalı gazeteci, "Ne oluyor?" sorusunu, hem Necef'te söz sahibi Şii hiyerarşinin üst düzeyine, hem lâik yargı döneminin savcılarına, hem de Amerikan yönetimine sormuş... Öğrenmeye çalıştığı, sistemin nasıl kurulduğu, kimlerin onayını aldığı...

Ayetullah rütbeli Şii dinadamları, "Bizim bir dahlimiz yok" demişler ve fiilen yürüyen dinî yargı ile aralarına mesafe koymuşlar... "Genç birileri yapıyor işte..." gerekçesi ardına sığınarak... Saddam döneminde tahkikat savcılığı yapan bir yargı mensubu bulmuş NYT muhabiri; o, "Eski sistem durdu, boşluğu dinî yargı dolduruyor" demiş ve eklemiş: "Şimdi biz yokuz diye dinadamlarının adaletine sığınanlar, eski mahkemeler devreye girince yine bize gelirler... Zaten dinî mahkemelerin polis gücü de yok..."

"Tabiat boşluk affetmez" derler, demek yargı da boşluğu sevmiyor; insanlar o boşlukta adaletle hükmedilmesi için bir kapı arıyor ve buluyorlar da...

Peki, Irak'ı fiilen yöneten, dolayısıyla insanlara adalet dağıtılmasının da sorumluluğunu üzerinde taşıyan Amerikan işgal yönetimi ne diyor bu yeni gelişmeye? MacFarquhar, yönetimin sözcüsü olduğunu söylediği birinden şu cevabı almış: "Iraklıların İslâmî yargı isteyip istemeyecekleri anayasal bir sorun ve buna kendileri karar verecekler..."

Ağzınız açık kaldı, değil mi? Kalmasın. Amerikalılar, ayak bastıkları günden itibaren, Irak'ta, Şeriat düzenine uygun tazminat ödüyorlar...

Bunu ilk duyduğumda ben de şaşırmıştım. Sonra, hem Los Angeles Times hem de Scotsman gazetelerinde haber olarak karşıma çıktı. Amerikan askerlerinin yanlışlıkla ateş alan tüfeği bir Iraklı'yı öldürdü diyelim, ya da bir askerî cip Iraklı bir sivili ezdi... Amerikan yönetimi, başvuran mağdur yakınının talebi üzerine, o kişiler için 'kan parası' ödüyor. Şimdiye kadar 1168 kişi için 262 bin doların üzerinde tazminat ödemiş Amerikan yönetimi...

Kişi başına 15 bin doları geçmiyormuş ödenen miktar... AP'nin bildirdiğine göre, Falluja'da 18 ölü, 78 yaralı ile sonuçlanan olay sonrasında, Amerikalılar, ölen başına 1500, yaralılar için de 500 dolar tazminat ödemişler...

Adını vermeyen bir yönetim yetkilisi, LAT'a, "Yaralama ve ölüm tazminatı ne kadar mı? Irak'ta yaşanan hayatın değerine bağlı. ABD ve İngiltere'deki insanların hayatından çok daha ucuz Irak'taki insanın hayatı..."

"Irak'a yeni bir düzen gelecek" dediklerinde bunu mu kast ediyorlardı acaba?


6 Ağustos 2003
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED