|
|
Tek sermayeniz
hayali düşmanlar ise,
işiniz zor demektir
Hayali düşmanlar icat ve ihdas etmek, siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtları meşruiyet ve otorite krizi yaşayan ülkelerin elitlerinin "iktidar"larını meşrulaştırmak için başvurdukları en ucuz -ama sonuçları itibariyle pahalıya patlayan- yollardan biridir. Kendinizin dışındaki her hangi bir "söylem"i, herhangi bir "kimse"yi, haklı veya haksız, gerçek veya gerçek-dışı gerekçelerle size, sizin söyleminize, iktidarınıza KARŞI hayali olarak düşman belliyor ve bunu alenen ilan etme ihtiyacı hissediyorsunuz. Ortada gerçekte bir düşman olsa da olmasa da, siz, birilerini kendinize düşman tayin etme ihtiyacı hissediyorsunuz. Neden? Topluma güvenmediğiniz, toplumu sadece adam veya terbiye edilecek bir tebaa olarak gördüğünüz için. Psikanalitik teori, bize bu kişilerin yakıcı, tüketici ve sonuçları bakımından tahrip edici bir özgüvensizlik sorunu ile malul olduklarını söyler. Psikanalitik teori, her şeyi "hayali düşman/lar söylemi"ne indirgeyenlerin, böyle yapmakla, hastalıklı bir halet-i ruhiyeye sahip olduklarını söylüyor. İktidarlarını, hayali düşman/lar söylemine sığınarak sürdürmeye çalışanların vaziyet ettikleri toplumlarda hiç beklenmedik zamanlarda beklenmedik yapay istikrarsızlıkların ve yapay sorunların zuhur et(tiril)mesi kaçınılmazdır. Veya şöyle de söyleyebiliriz: Hayali düşmanlar söylemini zuhur ettirten ve "meşrulaştıran" şey, işte bu yapay sorunlar, yapay istikrarsızlıklar ve örtülmeye / gizlenmeye çalışılan iktidarsızlıklardır (yani otorite ve meşruiyet krizidir). Hayali düşmanlar söyleminin ve dolayısıyla yapay sorunların ve istikrarsızlıkların vuku bulmasına yol açan en temel şey, bu tür "vaka"ların yaşandığı toplumlarda, kendisini hemen her alanda hissettiren köklü vakumların (=boşlukların) mevcut olmasıdır. Bir toplumun kimliği, kimliğini oluşturan temel dinamikleri, anlam haritaları konusunda köklü sorunlar, belirsizlikler yaşandığı zaman, kaçınılmaz olarak o toplumun çivisi sökülür, o toplumu ayakta tutan temel taşlar yerinden oynar, toplum yönünü ve özgüvenini yitirir. Sonuçta, böylesi toplumlarda mutlaka birileri tarafından doldurulması gereken vakumlar zuhur eder. Türkiye gibi elitleri ile toplumun kimliklerinin, duyarlıklarının ve çıkarlarının birbirini bütünlemek yerine birbirini ittiği ve birbiriyle sürgit çatışma halinde olduğu gözlenen ülkelerde bu vakum, toplumun kimliğini, anlam haritalarını olumsuzlayan, yoksayan, yırtan, tahrip eden ve yalnızca kendi bencil çıkarlarını önceleyen aktörler tarafından doldurulmaya çalışılır. Oysa bu tür durumlarda, toplumda yapay sorunların ve istikrarsızlıkların zuhur etmesini önleyebilmek ve dolayısıyla bu tür sorunların nasıl çözümlenebileceği konusunda salim ve dingin bir kafayla kafa yorabilmek büsbütün zorlaşır. Hayali düşman/lar söylemi, ortada bastırılan, gizlenmeye çalışılan çok büyük sorun'ların varolduğu ve bu sorunların "suçlu"larının sürgit saklanma ihtiyacı hissedildiği anlamına gelir. Eğer bir ülkede hayali düşmanlar söylemine mal bulmuş mağribi gibi sarılınıyorsa, bilin ki, orada milletten saklanmaya çalışılan bir takım "fırıldaklar" dönüyordur. Hayali düşmanlar söylemi, "malı götürmek" için icat ve ihdas edilen bir söylemdir. Hayali düşmanlar söylemine mal bulmuş mağribi gibi sarılanlar, kısa vadede kendi "işlerini" kolaylaştırıyor, ülkenin gerçek sorunlarını "örtüyor" ve yapay sorunlar ihdas ederek toplumu zoraki olarak icat ve inşa edilen sürreel, absürd ve hayali sorunlarla meşgul etmeyi başarıyor olabilirler. Ancak şunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor: Gerçeğin, gerçek sorunların ve bu sorunların gerçek yüzlerinin örtülmesi veya ertelenmesi, sadece kısa bir zaman dilimi için mümkün ve sözkonusu olabilecek bir şeydir. Çünkü gerçekleri, gerçek sorunları bastırmak, gizlemek, örtmek ve ertelemek, bu gerçekleri ve sorunları ortadan kaldırmaz. Sadece daha bir "azmanlaştırır", artırır, çoğaltır ve nihayet içinden çıkılmaz hale getirir. Hayali düşman/lar söylemi, sahibini paranoyak yapar. Harici düşman/lar söylemini kurgulayan, "dahili gibi" görünen ama "gerçekte harici" olan, hariçten gazel okuyan aktörlerin sahip oldukları paranoyak duyarlık(sız)lıklar, üretilen söylemin, ülkenin sath-ı dahilinde bir karşılığı olmadığını ortaya çıkartTıracak bir "şiddet" üretilmesini mümkün kılacak bir ortamı her zaman çok sevdiği için, böylesi ortamların zıvanadan çıkacak boyutlar kazandığı durumlarda, bastırılanın, örtülenin, gizlenenin ve ertelenenin "fırlama" bir şekilde geri dönmesini önleyebilmek son derece zordur. O halde, tek sermayeniz hayali düşmanlar söylemi ise, işiniz zor demektir. Not: Bu yazı, 7 (yedi) yıl önce bu sütunda Suat Filmer müstear imzasıyla yayımlanmıştı. 159 ve 312. madde dolayısıyla sergilenen absürdlüklere açıklık getireceği düşüncesiyle bu yazıyı yeniden ve olduğu gibi yayımlıyorum.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |