|
|
Misyonerlere dikkat!
Bundan yaklaşık üç yıl önce 09-02-1999 tarihinde TBMM Başkanlığı'na, Başbakan Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırması talebiyle verdiğim aşağıdaki soru önergesine üzerinden üç yıl geçmesine rağmen bugüne kadar hâlâ cevap verilmedi. Hıristiyanlık propagandası yaparak ülkemizi parçalamaya çalışan şer odaklarının gayretlerini artırdığı bugünlerde Türkıye Cumhuriyeti'nin her seviyedeki yetkilisi bu konularda son derece duyarlı olmalıdır. SORULAR: 1) 4 Şubat 1999 günü Ankara'da bazı işyerlerinin posta kutularına bırakılan ve bir adedi tarafımdan bulunan ses kaseti üzerindeki kapak ve içindeki ses kaydı ile kasetin içine bırakılan notun incelendiğinde halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde Hıristiyanlık propagandası yapıldığı görülen şirketin sahipleri kimlerdir? 2) Maddi kaynağı nereden bulmaktadırlar? 3) Erken seçim öncesi bu kasetleri yayınlayanlar neyi hedeflemektedirler? 4) Ses kasetinin dağıtım gününün zat-ı alinizin imzası ile "Seçimlerde dinin siyasete alet edilmemesi" genelgesiyle aynı güne rastlamasının altında yatan gerçek nedir? 5) Kasetin üzerinde bulunan bandrol (YSK SRİ 881141) Kültür Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde midir? 6) Bandrol Kültür Bakanlığı tarafından verildi ise gerekçesi nedir? 7) Kasette dağıtıcı olarak görünen Kaya Basın Yayın Dağıtım Ltd.Şti. gerçek bir kuruluş mudur? Vergi vermekte midir? 8) Kasetin içinde bulunan notta yazılı CC 186 Mecidiyeköy/İSTANBUL adresinden işaretlenmesi istenen tercihlerle ülkemizi nereye götürmek istemektedirler? 9) Ülkemizde bu günlerde ansiklopedi, dergi, broşür, CD, not vs. gibi malzeme kullanılarak Hıristiyanlık propagandası yapılmasının yoğunlaşması faaliyetlerine rastlanmakta mıdır? 10) Tüm bu konularda başta istihbarat, Diyanet, İçişleri, Maliye yetkililerini harekete geçirmeyi, ivedi inceleme ve araştırma yaptırmayı, varsa sorumluları hakkında işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
TÜRKİYE GERÇEĞİ
Demokrasi rejimi çok sesliliktir. Benim gibi düşünmeyene yaşama hakkı yoktur denilemez.
Ağır ekonomik sıkıntılar, ardarda patlayan yolsuzluklar, halkın ileriye dönük umutlarını ve siyasete olan güvenlerini büsbütün bitirme noktasına doğru götürmektedir. Anadolu Ankara'dan görüldüğü gibi değildir. Toplumun çok değişik problemleri vardır. Ne yazık ki siyaset hiçbir dönem toplumun gerçek manada beklentilerine cevap verememiştir. Laz'ıyla, Gürcü'süyle, Kürd'üyle, Çerkez'iyle ve diğerleriyle Türk milleti bir mozaiktir ve bu muhteşem bir zenginliktir. Bu nedenle siyaset bütün kesimleri kucaklamalıdır. Ülkemizdeki çarpık ekonomik yapı nedeniyle zengin daha zengin, fakir daha fakir olmaktadır. Evine ekmek götüremeyen vatandaş, haksız kazanç elde edenleri, devletin imkanlarını kendi çıkarları için kullanan yöneticileri gördükçe devlete olan güvenini kaybetmeye başlamıştır. Unutmamalıdır ki yoksul halk kesimleri radikal yönlendirmelere her zaman müsaittir. Türk toplumunun en hassas olduğu ve en çok istismar edildiği konu din olgusudur. Toplumun %99'u Müslüman olan bir ülkede bu olguyu hesaba katmayan siyaset, devlet ve yöneticiler her zaman istediği sonuca ulaşamamışlardır. Ülkemizde yaşayan insanların çoğunluğu devletini, rejimini sever ama dinini de her türlü istismardan uzak yaşamak ister.
Dine cephe alınarak başarı mümkün değildir. Toplum bugün kendini her alanda sahipsiz hissetmektedir. Bugün devletini ve rejimini seven dindar vatandaşlar kendilerinin devlet tarafından horlandığı ve potansiyel bir suçlu gibi görüldüğü hükmüne varmaktadırlar. Bu tehlikeli düşünceden insanlar kurtarılmalıdır. Devlete ve rejime düşman olanların karşısında olunduğu söylenebildiği netlikte, devletini ve rejimini seven gerçek dindarların da yanında olunduğu söylenmelidir. Siyaset bir kesime yönelik olarak yapılmamalı, bütün kesimlere yönelik birleştirici, kucaklayıcı olmalıdır. Demokrasi çok sesliliktir. Benim gibi düşünmeyene yaşama hakkı yoktur denilemez. Toplumun bazı kesimleriyle kavgalı siyaset başarılı olamaz. İrtica bugün devleti birinci öncelikli olarak hâlâ tehdit etmektedir. İrtica ile mücadelede çok dikkatli davranılmalıdır. İrtica ile mücadelede takip edilecek en iyi yol dinin doğrusunu, her türlü hurafeden uzak olarak öğretmektir. Yolsuzluklar yaşanırken, tek başına irtica ile mücadeleyi öne çıkarmakla başarı elde edilemez. Hortumcu laik, Türkiye için mürteci kadar tehlikeli ve birinci öncelikli tehdittir.
Türk toplumu duygusaldır. Milli ve manevi duygularını harekete geçiren söylemler toplumumuzu devamlı heyecanlandırmıştır. Toplum şu anda inançlarıyla, vazgeçemediği gelenek ve görenekleriyle, kısıtlamalar ve yasaklar arasında sıkışmış ve umutsuzdur. Toplum kendisini rahatlatacak, çözümler üretecek bir KURTARICI beklemektedir. Toplumdaki bu huzursuzluğu ve gerginliği gidermek rolü ve görevi siyaset alanına verilmelidir. Hangi parti bu göreve samimi talip olur ve gereğini yaparsa gelecek iktidar onundur.
SORUYORUM Kemal Derviş 58'nci Başbakan mı?
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in yapılması muhtemel bir erken genel seçim öncesi DSP'ye girmesi, Başbakan Bülent Ecevit'in ABD gezisinde IMF, Dünya Bankası ve ABD yetkililerince Başbakan'a telkin edildiği, bu telkin ve tavsiyeye Türkiye'de önemli bazı çevrelerin de destek verdiği, Bülent Ecevit'in; kendisinin parti faaliyetleriyle ilgileneceğini, bilge adam olacağı, DSP milletvekili seçilecek Kemal Derviş'in Başbakan olarak 58. TC Hükümeti'ni kuracağını deklere edeceğine dair bilgilerin Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'a ulaştığı, Hüsamettin ÖZKAN'IN bundan çok rahatsız olduğu doğru mu?
HAK ARIYORUM
Doç. Dr. Mustafa Kalemli (TBMM eski Başkanı)'nin Türk hukukçularına armağan ettiği ve kendi el yazısı ile yazıp imzalayıp bana gönderdiği "HAK ARIYORUM" adlı kitabının giriş bölümünün 6 ve 7'nci paragraflarında; "Zira insanlar beni seçerek TBMM'ye gönderdi. Benden görev istediler. İşimi, yıllarca en iyi tarzda yaptım ve beni seçenleri, en güzel şekliyle temsil ettim. Ama gün geldi, bazı kişiler benim siyasetten silinmeme karar verdiler. Bunlar, siyasi arkadaşlarımdı. Bu kararlarını, açıkça yüzüme söyleyebilirlerdi. Hiç alınmaz ve gereğini de yapardım. Maalesef bana bu imkanı tanımadılar. Nedenini hem biliyorum, hem de bilmiyorum. Bildiğim husus, politikada daha fazla ilerlemem istenmemişti. Halbuki onlar da çok iyi biliyorlardı ki, politik yaşamım sürecinde, kimseden hiçbir makam talebinde bulunmadım. Üstlendiğim önemli görevlere, beni şartlar getirdi. Bunun için de kimsenin omuzuna basmadım, önünü kesmedim. Geleceğim yere de gelmiştim. Bundan sonrası, benim için önemli değildi. Güzel bir veda ile, politikayı noktalamayı da planlamıştım. Bana reva görülen muameleye, hiç mi hiç gerek yoktu. Fakat acı bir senaryo yazıldı, sahnelendi ve tutturuldu" denilmektedir.
Sayın başkan; senaryoyu yazan ve tutturan, siyasi arkadaşın, komplocu kimdir? Tarihe ışık tutun ve ismini açıklayın. Aksi takdirde bu komplocu siyasi yaşamda hâlâ etkili olmaya ve çok baş yemeye devam eder. Kitabınızı en ince ayrıntılarına kadar inceleyeceğim. Kamuoyuna aktarılmasında fayda gördüklerimi bu köşede değerlendireceğim.
Lütfen not edin
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |